Ben ve biz olmak
Birey olabilmenin arkasında sağlıklı bir ego yatar. Özgürce kararlar alıp seçimler yapabilmek için insanın kendi değerini bilmesi gerekir. Ancak hayatı anlamlı kılan ‘biz’ olabilmektir…
Haber Merkezi |TUNÇ DİPTAŞ - YÖNETİM
‘Ben’ olmadan özgün bir yaşam kurabilir misiniz? Kendinizi gerçekleştirebilir misiniz? Sağlıklı bir egoya sahip olmadan başarılı olabilir misiniz?
Peki, ‘biz’ olmadan anlamlı bir hayat yaşayabilir misiniz? Paylaşmanın, var olanı büyütmenin, etrafınızda bulunanlarla beraber gelişmenin, değer katmanın, ilham vermenin tadına varabilir misiniz?
Bu soruların yanıtlarını öğrenmek için 1954 yılında Amerika’da bir araştırma yapıldı.
12-14 yaslarındaki 22 çocuk, denek olduklarından habersiz, bir ay sürecek yaz kampına davet edildi. Kampın sorumlusu, çocukları iki gruba ayırdı ve onlara -tıpkı bugünlerde televizyonda izlediğimiz ‘Survivor’ yarışmasındaki gibi- çeşitli oyunlar oynayacaklarını, birbirleriyle yarışacaklarını bildirdi.
‘Kartallar’ ve ‘Yılanlar’ ismini alan iki grup, bir lider seçerek kendi kurallarını ve hiyerarşisini oluşturdu ve yarışmalar başladı. Her iki gruptaki çocuklar kazanmaya odaklanarak kendilerini geliştirdiler, yeni beceriler elde ettiler. Ancak yarışmaların çocukları zorlayan kuralları vardı. Mesela, oyunları kazananlar yemek yenilen yere daha çabuk ulaşıyor, kaybeden gruptakiler ise onların artıklarını yiyor, bazen aç kaldıkları oluyordu.
Rekabet ve kazanma azmi bireysel gelişim ve başarıyı artırırken, ödül-ceza sistemi çocukların kendi ve karşı takımdakilerle sözlü sataşmalarda bulunmalarına neden oluyordu. İkinci haftanın sonunda çocuklar birbirlerinin bayraklarını yakacak, yumruk yumruğa kavga edecek duruma geldi.
Bu çocukların tamamı iyi ailelerden seçilmiş, iyi eğitim almıştı. İçlerinden bazıları kamp öncesinde iyi arkadaştı. Ancak şimdi hepsi karşı gruptaki diğer çocukları düşman gibi görüyordu.
Üçüncü hafta başladığında çocukların birlikte film seyretmesi için ortam hazırlandı. Açık havada sinema keyfi için her iki grup davet edildi. Gruplar ayrı ayrı oturmayı ve birbirleri ile konuşmamayı tercih etti.
Bu durumu değiştirmek isteyen kamp sorumlusu, çocukları yanına çağırdı ve kamp suyunun içildiği tek çeşmeye giden kaynağın tıkandığını ve bu yüzden bir süre sonra susuz kalacaklarını söyledi.
Çocuklar hayatta kalma içgüdüsüyle çekişmeyi bırakıp birlikte çalışmaya başladı. Sözlü sataşmalar sona erdi. Susuz kalma korkusuna rağmen daha mutlu ve huzurlu oldukları gözlemlendi. Kısa sürede suyun kaynağını birlikte çalışarak açmayı başardılar.
ORTAK AMAÇ VE VİZYON
ETRAFINDAN BULUŞMAK
Çocuklar ve onların aileleri bunun bir deney olduğunu kamp bittiğinde öğrendi. Kendisini kamp sorumlusu diye tanıtan Türk asıllı Amerikalı sosyal psikolog Muzaffer Sherif, muhteşem bir deney gerçekleştirmişti. Çocukların davranışlarını her gün not etmiş, ekibiyle birlikte psikoloji ve sosyoloji tarihine damga vuracak bir çalışmaya imza atmıştı.
Sherif bu çalışmasıyla sadece ‘ben’ düşüncesiyle hareket edenlerin kısa dönemde kişisel başarı sağlayacaklarını ancak bireylerin ortak bir amaç ve vizyon çerçevesinde çalışırlarsa başarının yanında mutlu ve anlamlı bir hayat kurabileceklerini kanıtladı.
Birey olabilmenin arkasında sağlıklı bir ego yatar. Özgürce kararlar alıp seçimler yapabilmek için insanın kendi değerini bilmesi, öz-değerini yükseltmesi gerekir. Ancak hayatı anlamlı kılan ‘biz’ olabilmektir. ‘Biz’ bilincinin oluşması en az kendi kadar başkalarını düşünebilmekten geçer. Kurumsal hayatta mobbing yapma, birbirinin hakkını yeme, küçük görme gibi davranışların arkasında ‘biz’ olmayı becerememek gelir. Bir işyerini anlamlı ve huzurlu hale getiren ‘ben’lerin yanında ‘biz’ bilincinin varlığıdır. Ancak o zaman dayanışmanın, halden anlamanın, sevgi ve saygının işaretleri görülür.
Başarıyı getiren kendine odaklanmadır, kendini düşünerek hareket etmektir. Ancak bu başarıyı anlamlı kılan insanları bu başarının bir parçası haline getirmektir. Onların kalbine dokunmak, hayatına değer katabilmektir.
‘Ben’ olmadan ‘biz’ olamazsınız. ‘Ben’ olmadan özgün, ‘biz’ olmadan da anlamlı bir hayat süremezsiniz.
Bir işyerini anlamlı ve huzurlu hale getiren ‘ben’lerin yanında ‘biz’ bilincinin varlığıdır. Ancak o zaman dayanışmanın, halden anlamanın, sevgi ve saygının işaretleri görülür.