Bağımsızlığın önemini anlatan iki sergi
Cumhuriyet’in 100 yılında, biri Eminönü’ndeki Türkiye İş Bankası Müzesi’nde diğeri Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi ANAMED’in İstiklal Caddesi’ndeki binasında açılan iki sergi Cumhuriyet’in özünü anlamak için önemli.
Haber Merkezi |Gila BENMAYOR
Eminönü Yeni Camii’nin hemen arkasındaki İş Bankası Müzesi, beyaz mermerleri kırmızı taşlarıyla bölgenin en zarif binalarından biri.
1928 tarihinde İş Bankası’nın ilk İstanbul Şubesi olarak hizmete girmiş, 1950’li yıllarda Yeni Cami Şubesi adını alarak 2004 yılına kadar hizmet vermiş ve geçirdiği başarılı restorasyonun ardından 2007 yılında müze olarak kapılarını açmış. Müzede geçtiğimiz günlerde açılışına katılmak fırsatını bulduğum serginin başlığı ‘Yaşasın Cumhuriyet! Atatürk Döneminde İktisadi Bağımsızlığın İlk Adımları’. Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Suat Sözen açılış konuşmasında, sergiye Atatürk’ün “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle taçlanmazsa sonuç kalıcı olamaz” sözlerinin ilham verdiğini söylüyor.
Sözen, ‘Yaşasın Cumhuriyet’ Sergisi’nin peş peşe savaşlardan sonra kurulan Cumhuriyetin ilk 15 yılının ruhunu yakaladığını belirterek “Zorlu bir İstiklal Savaşı’nın ardından siyasi bağımsızlığını kazanan bir ülkenin iktisadi bağımsızlığını inşa etmesinin ilk adımlarını göreceksiniz” diyor.
Sergi, başta İş Bankası Müzesi arşivi olmak üzere çok sayıda kurumsal ve kişisel arşivin yanı sıra aile yadigârlarından ödünç alınan 2 bini aşkın belge, fotoğraf, film ve objeye yer veriyor. Kürotörlüğünü, 19. ve 20 yüzyıl Türkiye iktisadi ve sosyal tarihi çalışmalarıyla bilinen Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Murat Koraltürk üstlenmiş.
Serginin tasarımı ise pek çok başarılı sergide imzası olan Pattu Mimarlık’a ait. O kadar güzel düzenlenmiş ki içeri girer girmez Cumhuriyet’in ilk yıllarına müthiş bir yolculuk başlıyor. Fotografların yanlarına iliştirilen açıklamalar son derece bilgilendirici. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan en fazla insan kaybıyla çıkan devletlerden biri.
Nüfusun dörtte biri yani milyon insanını kaybetmiş, maddi yıkım nedeniyle yıllık enflasyon yüzde 300’lere tırmanmış. Böyle bir enkazı devralan genç Cumhuriyet ne yapıyor? Başta ekonomi, eğitim, tarım, sağlık alanlarında projelerini peş peşe hayata geçiriyor ki bunların bazı- Bağımsızlığın önemini anlatan iki sergi Cumhuriyet’in 100 yılında, biri Eminönü’ndeki Türkiye İş Bankası Müzesi’nde diğeri Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi ANAMED’in İstiklal Caddesi’ndeki binasında açılan iki sergi Cumhuriyet’in özünü anlamak için önemli. Einstein’in Atatürk’e gönderdiği mektupta ne yazıyor? ları 1990’lı yılların sonlarına ve hatta 2000’li yılların başına kadar devam ediyor.
KAYBETTİKLERİMİZİN İZLERİ BU SERGİDE
Örneğin pek çoğumuzun anne ve babalarının hayatında önemli yer tutan, ilk kamu yatırımı Sümerbank’ın kuruluşu 1934. Ruslardan alınan krediyle Kayseri’de açılan ilk bez fabrikasını Abdullah Gül Üniversitesi’ne dönüştürüldükten sonra ziyaret etmiş hayran kalmıştım.
Düşünün o devirde fabrikada kreş açılmıştı. Posterlerini ünlü grafiker İhap Hulusi Görey’in yaptığı Sümerbank’ın Özal dönemindeki hazin sonunu unutmadık. 40 binden fazla çalışanı, 500 kadar mağazası, 41 fabrika ve 43 banka şubesiyle özelleştirilmişti. Kuruluşu 1934 olan SEKA’nın da akıbeti farksız olmadı. Peki ya 1928 yılında kurulan Hıfzısıhha Enstitüsü?
1940’lı yıllarda boğmaca, çiçek, difteri, kolera gibi aşıları üreten, pek çok ülkeye bu aşıları ihraç eden enstitü aşı üretimini 1998 yılında durdurdu, 2011 yılında da kapatıldı. Pandemi döneminin aşıları bir yana grip, zatürre aşıları bile yurt dışından geliyor. Genç Cumhuriyet’in attığı tohumlar filizlendi, ağaç oldu, meyvelerini verdi. Biz ne yaptık? Ağaçları budayıp gençleştireceğimize kökünden kestik hepsini.
Kıraç Anadolu topraklarında modern tekniklerle tarım yapılabileceğini göstermek isteyen Atatürk’ün 1925’te kurduğu ‘Atatürk Orman Çiftliği’ sergide “İmkansızı Başarmak” başlığı altında. Ankara’nın dibinde bataklık, verimsiz topraklarda kurulan, Atatürk’un bizzat traktör kullanarak çalıştığı, bal gibi ürünlerini masamızdan eksik etmediğimiz AOÇ bugün ne durumda?
“Neler kaybettik neler” hissiyle gezdiğim serginin en sevdiğim posterlerinden biri buğday biçen bir kadın çiftçi.
Tarımın Türkiye için umut vaat ettiği yıllardı.
Einstein’in Atatürk’e gönderdiği mektupta ne yazıyor?
KOÇ ÜNİVERSİTESİ’NİN Cumhuriyet’in 100. yılı nedeniyle açtığı serginin başlığı ‘Geleceği Aydınlatmak: Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Yükseköğretimin Yeniden İnşası, 1923-1946.’
İstiklal Caddesi’nde, Vehbi Koç’un İstanbul’da ilk ofisini kurduğu Merkez Han’da, Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nin sergisi, yükseköğretimin nasıl şekillendiğini konu alıyor.
Aslında İş Bankası Müzesi’ndeki sergiyle birbirlerini tamamlayan nitelikte. Zira ikisi de neticede genç Cumhuriyet’in geleceğe yönelik cesur ve isabetli atılımlarını konu alıyor. Koç Üniversitesi Suna Kıraç Kütüphanesi ekibi tarafından hazırlanan sergiyi ekipten arşiv araştırmacısı Nathalie Defne Gier ile birlikte gezdim.
Nathalie Defne Gier kim?
Sergide sık sık karşımıza çıkan eski Milli Eğitim Bakanı, köy enstitülerinin kurucusu, kültür insanı Hasan Ali Yücel’in torununun kızı. Yani şair Can Yücel’in kızı Güzel Yücel Gier’in kızı. Sergi içeriğini Tuba Akbaytürk Çanak, Burak Başaranlar, İrem Ünal ile birlikte hazırlayan Defne Gier, Osmanlı’dan miras kurumların Cumhuriyet ile birlikte nasıl dönüştüklerini araştırdıklarını anlatıyor
İSTANBUL DARÜLFÜNUN İÇİN BİLİMSEL RAPOR
Raporun ışığında Cumhuriyet’in 10. yılı olan 1933 yılında mecliste alınan kararla kapatılan İstanbul Darülfünun’un yerini İstanbul Üniversitesi aldı. 1883 yılında kurulan Osmanlı’nın ilk sanat ve mimarlık okulu Sanayi-i Nefise ise 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi oldu. Serginin en önemli vurgusu 1926 yılında ilen edilen Medeni Kanun ile toplumda görünür hale gelen kadınların eğitimde de görünür olmaları. Çeşitli arşivlerden derlenen fotoğraf, belgeler arasında en dikkat çekici bir tanesi bilim insanı, Nobel ödüllü fizikçi Albert Einstein’ın Atatürk’e hitaben kaleme aldığı Eylül 1933 tarihli mektubun kopyası.
Einstein bir Yahudi kurumunun onursal başkanı olarak yazdığı mektupta Nazi Almanya’sında çalışma alanları giderek kısıtlanan ve baskı gören Yahudi asıllı bilim insanlarının mesleklerine Türkiye’de devam etmelerini rica ediyor. Aslı Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde olan İngilizce mektupta, Einstein söz konusu 40 bilim insanına kucak açıldığı takdirde ülkeye faydaları olacağını belirtiyor. Nitekim Türkiye’de 1933- 1950 yılları arasında yükseköğretime yabancı bilim insanlarının katkısı büyük. Her iki sergiyi kaçırmayın, peş peşe gezin derim.