Bağ kurmak mı bağımlılıklar mı?
Yeterli zaman olmadığını düşündüğümüzde hem özel hem de profesyonel hayatımızda bağ kurmayı ikinci plana atıyoruz. Ancak, yapılan araştırmalar gösteriyor ki, gerek özel gerekse kurumsal hayatımızda başarılı olmak için birbirimize ihtiyacımız var.
Haber Merkezi |TUNÇ DİPTAŞ
1970 yılında, Daniel Batson ve John Darley isimli iki psikolog önemli bir deneye imza attılar.
İncil’de gecen ‘İyi Samiriyeli’ isimli bir hikâyeyi hayata uyarlama hedefiyle yola çıkıp insanların baskı altında nasıl davrandıklarını anlamaya çalıştılar. Batson ve Darley yapacakları deney için Princeton İlahiyat Üniversitesi’nde okuyan rahip adaylarını seçti.
Rahip olmak için okuyan öğrenciler, Princeton Üniversitesi’nin bahçesinde toplandılar. Kendilerine, yan binada bulunan konferans salonundaki insanları motive edici, onların hoşuna gideceği bir konuşma hazırlamaları söylendi.
Rahip adayları insanları etkileyeceğini düşündükleri konuşmayı hazırlarken deneyi gerçekleştirecek olan psikologlar, öğrencileri üç farklı gruba ayırdılar. Önce birinci, sonra ikinci ve son olarak üçüncü grup konuşmanın verileceği binaya geçiş yaptılar.
Bu geçiş sırasında; öğrencilerin yolunun üzerinde tıpkı İncil’deki hikayede olduğu gibi dayak yemiş, hasta bir insan yatıyordu. Bu yerde yatan kişi aslında psikologlar tarafından işe alınmış bir aktördü ve rahip adaylarının bundan haberi yoktu.
Araştırma sonucunda görüldü ki; birinci gruptaki öğrencilerin yüzde 10’u, ikinci gruptakilerin yüzde 45’i, üçüncü gruptaki öğrencilerin yüzde 63’ü bu hastaya yardım etmek için durdu ve aciz durumdaki kişiye ilgi gösterdi.
Psikologlar üç gruba ayrılmış rahip adaylarının aynı durumda farklı davranmalarının sebebini araştırdı. Yaşlarına, inançlarına, nasıl bir aileden geldiklerine, kimleri örnek aldıklarına baktıklarında gördüler ki bu faktörlerin hiçbiri asıl etken değildi.
Üç grup arasındaki davranış farklılığını belirleyen tek bir etken vardı: Zaman.
Birinci grupta bulunanlara konuşmayı hazırlaması için çok az süre verilmişti. Koşar adımlarla konferans salonuna gitmeleri gerekiyordu. İkinci grubun konuşmaya başlaması için biraz daha fazla süresi vardı. Üçüncü grubun ise hiç acele etmesine gerek yoktu, yeteri kadar zamanları vardı.
Hayatını insanlara adamış rahip adayları bile zaman kısıtlı olduğunda hasta bir kişiye yardım etme konusunda çekimser davranmıştı.
Bu deneyde de görüldüğü üzere, yeterli zaman olmadığını düşündüğümüzde hem özel hem de profesyonel hayatımızda bağ kurmayı ikinci plana atıyoruz. Söz konusu olan yardıma ihtiyacı olan hasta bir kişi bile olsa, yardım etmeyi öncelik haline getiremiyoruz.
Karşımızdakini anlamak, onu gerçekten tanımak, bağ kurmak yerine telefondan gelen mesajları takip ediyor, e-postalarla iletişim kurmaya çalışıyoruz.
İş yerinde birlikte çalıştığımız kişilerle öğle yemeğine gidip kaliteli vakit geçirmek yerine bilgisayar başında kalmayı, çalışırken yemek yemeyi tercih ediyoruz.
İşkolik olmakla övünüyor, iş bitirmekle gururlanıyor; iletişim kurmaktan, bağ oluşturmaktan vazgeçiyoruz.
Tatilde bile sosyal medyadan kopamıyor, en çok değer verdiklerimize zaman ayıramıyoruz.
Halbuki yapılan araştırmalar gösteriyor ki, gerek özel gerekse kurumsal hayatımızda başarılı olmak için birbirimize ihtiyacımız var. 2016 yılında bin 787 kişi arasında yapılan araştırma, sosyal medya kullanımı ile depresyon belirtilerinin ortaya çıkmasının doğru orantılı olduğunu gösteriyor. Harvard Business Review’ın 2018 yılında yaptığı bir başka araştırmaya göre ise; iş yerinde bağ kuramayan, yalnız olan kişiler daha az terfi alıyor, daha kısa sürede işlerinden ayrılıyorlar.
Çözüm belli. Elimizde olan zamanı; daha fazla anda kalarak karşımızdakini dinlemeye, daha çok kişiyi takdir etmeye, daha fazla insanla empati kurmaya ayırmalıyız. Yani telefon, televizyon gibi bağımlılıklara değil, bağ kurmaya öncelik vermeliyiz.
“Zamanım yok” diye geçiştirdiğimiz ilişkilerin aslında gerçek başarıya giden yol olduğunun farkındalığına bir an önce varmanın zamanıdır.
2016 yılında bin 787 kişi arasında yapılan araştırma, sosyal medya kullanımı ile depresyon belirtilerinin ortaya çıkmasının doğru orantılı olduğunu gösteriyor. Harvard Business Review’ın 2018 yılında yaptığı bir başka araştırmaya göre ise; iş yerinde bağ kuramayan, yalnız olan kişiler daha az terfi alıyor, daha kısa sürede işlerinden ayrılıyorlar.