Artık ‘yazan’ bir ‘yazar’ım!
Oyuncu ve yazar Sevtap Çapan, yeni kitabı ‘Kendi Tavuğuna “Kışt” Diyenler Ülkesi’ ile bir yandan, kendi için yakınırken başkalarına da “kışt” demeyi âdet edinen herkese sitem yolluyor. Diğer taraftan da farkında olmadan yaşadığımız o ‘kışt’ anlarını hatırlatıyor, bizlere...
Haber Merkezi |DENİZ IŞIK
Hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan birinin anlatıları… Sevtap Çapan, böyle tanımlıyor ‘Kendi Tavuğuna “Kışt” Diyenler Ülkesi’ adlı son kitabını. Köşe yazılarından oluşan bu deneme türündeki kitap ile hayatı, insanları, olanları ve olabilecek olanları sorgulatıyor insanlara… Kimi zaman öfkelenerek kimi zaman gülerek bazen de üzülerek okuru, duygularına ortak eden Çapan, bir yönden içini dökerken diğer yandan çağın sorunlarıyla ilgili çok kişisel görünen, ciddi toplumsal ve evrensel veriler aktarıyor kitabında…
Kendi Tavuğuna “Kışt” Diyenler Ülkesi… Oldukça manidar bir kitap ismi doğrusu. Biraz söz eder misiniz, ne bekliyor bu kitapta okuru?
Bir okur olarak kitap isimleri, kapak tasarımları ve arka kapak yazılarının beni etkilemesiyle kitaba yönelirim. Özellikle çok bilinmeyen yazarların kitaplarında… Bir de sayfaları karıştırma şansım varsa giriş yazısını okurum. Çoğu insan da böyle sanırım. Kendi kitaplarımda da bu noktalara özen gösteriyorum. Yazarın, ilk elini açıkça göstermesi diyebilirim buna. Dolayısıyla Kendi Tavuğuna “Kışt” Diyenler Ülkesi adını gören okur, daha ilk noktada sorgulamaya başlayacak; tüm yazılarda hayatı, insanları, kendimi, olanları ve olabilecek olanları sorguladığım gibi… Kimi zaman -ki eminim çoğunlukla- bana katılacak kimi zaman da cesurca beni reddedecek. Ki bu da iyi… Okurken benimle üzülecek, öfkelenecek, gülümseyecek ve benimle tartıştığını sanarak kendi fikrini doğrulamak için aslında kendiyle tartışacak. Çünkü hayatının ya büyük çoğunluğunda ya bazı ya da farkında bile olmadığı zamanlarında o ‘kışt’ anını yaşadığını hatırlayacak. Elbette, sakinliği ve sevgiyi de hissedecek. Okurumuzu bunlar bekliyor. Farklı konular üzerinden ‘hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan birinin anlatıları’ da diyebilirim.
Kitabın hemen başında oldukça iddialı ve fazlasıyla da sitemkâr bir giriş var. Tamamını yazmayacağım ama “Kendi tavuğuna “kışt” diyenlerin ülkesinde horoza eğer vuranlara selam olsun” diye bitiyor metin. Bu sitem tam olarak kime ve neye?
Sitemin yanında, bu bir kınama, bu bir yadırgama, bu bir iddia da demeliyiz. En kötü tarafı ise maalesef bu bir gerçek! Haliyle de bu giriş, bir başkaldırı aynı zamanda. Neye mi? Sisteme… Kime mi, sistemden yakınıp da bir diğerine “kışt” demeyi âdet edinen herkese… Fakat benim gibi sistemi iyileştirmeye ve kendi gücüyle ayakta kalma azmine sahip olanlara da selamımı yolluyorum. Tavuk / horoz elbette metafor.
“TürkişDexter, olmak istiyorum” diyorsunuz kitapta. Nedir sizi bu kadar kızdıran? Ya da tam olarak ne anlatmak istediniz diye sorayım?
Kitabı okuyacak olan değerli okurlarımızın yanlış anlamasını istemem. 33 ayrı konuya dair 33 adet yazı yer alıyor bu kitapta. Aşktan, hayatın yükünü hafifletmek için olumlamalar yapmaktan, yokluğu hâlâ ağır gelen bir dosta özlemden, gençliğe atıftan, değerlerimize sahip çıkmaktan, sanattan, saygıdan v.b. konulardan da bahsediyorum. Yani öfke yaklaşımlı bir kitap değil. Bahsettiğiniz yazın “Hem Dişi Hem Türkiş Dexter” adlı yazımdan bir alıntı aslında. Bilmeyenler için de şu açıklama şart: Dexter çoğumuzun bildiği gibi yabancı bir dizi. Dizideki başkahraman, suçluları kendi yöntemiyle cezalandırıyor. Yani yine kinâyeli bir yazı var ortada. (Gülüyor) Adaletin işlemediği yerde ben de bir kadın ve Türk olduğum halde o dizideki kahraman yani Dexter olmak istiyorum ki adalet tecelli edebilsin diye... Hele ki ardı ardına yaşanan acı ve utanç dolu pek çok şeye şahit olduğumuz bu zamanlarımızı düşünecek olursak bu isteğimin altındaki öfke ve kızgınlık duygusu belki de sizinkiyle aynıdır.
Peki, bu kitap özelinde bir nevi içinizi dökme yolculuğu ne kadar sürdü? Ne kadar sürede tamamladınız kitabı?
Deneme türü kitapların bu özelliğini çok seviyorum. Yazar olarak okura bilimsel açıdan hiçbir şeyi ispat etmek zorunda değiliz. Sadece içimizi döktüğümüzü düşünürlerken biz, çağın sorunlarıyla, yaşanışıyla ilgili çok kişisel görünen ciddi toplumsal ve evrensel veriler aktarıyoruz. Köşe yazılarımdan oluşan bu yazılar son iki yılın ürünü.
Nerede duracağınıza nasıl karar verdiniz? Neye göre “tamam artık basıyorum” dediniz?
Kendi Tavuğuna “Kışt” Diyenler Ülkesi, bir roman ya da bir oyun metni olmadığı için çoğunlukla bağımsız yazıların bir araya getirilmesiyle oluşturulduğundan kitabın çok kalın ya da çok ince olmayacağı sayfa sayısına eriştiğimde baskıya girdik.
Çocuklar için yazdığınız kitaplar da var ama bu kitap sizin aynı zamanda üçüncü deneme kitabınız. Fakat kendinizi bir yazar olarak değil ‘yazan’ olarak tanımlıyorsunuz. Biraz açar mısınız bunu? Neden böyle bir tanım?
Her yazanın yazar olamayacağı düşüncesine sahibim. Artık sadece mütevazı bir yaklaşım benimki çünkü bol ödüllü bir yazar olarak çoktan tescillendim. Şu anda ‘yazan’ bir ‘yazar’ım. (Gülüyor)
Oyunculuğun sizin için ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Peki ya yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Bireysel bir keşif fırsatı, vizyonumu daha da büyütebilmenin, yayabilmenin bir yolu… Hayalin ötesindekine dahi dokunabilme hissi… Sizin hayalinizle başka gözlerin ve kalplerin iç sesle okuma ortaklığının tarifsiz hazzı…
Kitabın son bölümünde inziva hayalinizden söz ediyorsunuz. Bu hala hayal mi sizin için yoksa arada bir kaçamak oldu mu?
O hayal öyle bir hayal ki şu an gerçekleşmesine engel çok çünkü gerçek bir inzivadan söz ediyorum.
Peki, sırada ne var? Yeni bir oyun, yeni bir kitap ya da senaryo? Var mı üzerinde çalıştığınız şeyler?
Eğitimime devam ediyorum. Biraz derslerime ağırlık vereceğim ve yazmaya devam edeceğim; yeni yıla yeni kitap hazırlığı…