Afife, cesaretiyle bizi kamçılıyor!

Kadının sahneye çıkmasına, göz önünde olmasına yasak koyan düzene başkaldırışının çağdaş bir yorumu: Afife… Yeniliğin ve dönüşümün sembol isim Afife Jale’nin zorlu mücadelesini anlatan tiyatro oyununu, oyuncular Necip Memili, Tilbe Saran ve yönetmen Serdar Biliş’ten dinledik.

Haber Merkezi |

HELİN KAYA

Necip Bey, geçen aylarda yaptığımız röportajımızda sonbahara doğru sizi çok heyecanlandıran bir işin olduğundan bahsetmiştiniz. Şimdi anlıyorum ki Afife’den söz ediyordunuz. Biraz başa sararsak, proje size ilk geldiğinde neler hissettiniz?

NECİP MEMİLİ: Tabii ki diğer arkadaşlarım gibi ben de çok mutlu oldum. Bu projede yer almak, Afife’nin hayatından bir parçanın, bir kesitin içerisinde olmak benim için çok önemli ve çok gurur verici. Aslında uzun bir süredir tiyatro yapmak istiyordum. Eşimle tanışıp, evlendikten ve kızımızın da aramıza katılması ile açıkçası ailem ile daha çok vakit geçirmek istedim. Geçen aylarda ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ oyununu izlemeye gittiğimizde Serkan Keskin’in kulisinde bu oyunun da yönetmeni Serdar Biliş ile selamlaşmıştık. Aradan bir süre geçtikten sonra bir telefon geldi ve dediler ki, “Serdar Biliş seninle görüşmek istiyor, Afife Jale’yi yapacaklar.” Profesyonel insanlarla çok büyük ve dramatik bir müzikal yapma fikri beni çok mutlu etti. 

Peki siz Tilbe Hanım, Afife’yi ilk duyduğunuzda aklınızdan neler geçti?

TİLBE SARAN: Afife üzerine çalışmaya Demet ile başladığını haber verdiğinde Serdar Biliş’i tanıyan biri olarak zaten hemen heyecanlandım. Çünkü daha önce onunla çalıştığım için kafasının nasıl işlediğini çok iyi biliyorum. Yani daha yolun başında, ortada metin bile yokken gönülden bağlanmıştım. 

Projenin sadece yönetmeni değil aynı zamanda Demet Evgar ile yaratıcısısınız. Afife oyunu nasıl ortaya çıktı?

SERDAR BİLİŞ: Afife bir gün Demet ile kahve içerken belirdi. O, zaten sahnelerimizde hayalet gibi dolaşarak cesaretimizi kamçılayan bir varlık. Biraz yakınına uzanıp dokunmak istedik. Afife Jale bir ilk. İlk olmak, öncü olmak, bilinmeyene gözü pek atılmak ardından gelenlerin kolayca tahayyül edebileceği bir şey değil. Yol bir kez açıldı mı yürümek nispeten kolay.

Oyun için “20 yıllık hayalim” diye bahsediyor Demet Evgar. Bir yönetmen olarak Demet Evgar’ın Afife ile kurduğu bağın sahneye nasıl yansıdığını gözlemlediniz?

S.B: Demet çok çalışkan, inanılmaz disiplinli ve tüm benliğini rolüne akıtan eşsiz bir oyuncu. Biz sürecin başından beri aramızda bir kuş dili tutturduk… Yani kalp kalbe denk geldi diyelim.

Karakterinizi nasıl yorumlarsınız?

N.M: Karakter diyemem, 6 tane karakter oynuyorum. Mınakyan, döneminin çok önemli bir tiyatro insanı. Birçok insana hocalık yapmış, tiyatroda çığır açmış, tiyatro salonları açmış, tiyatro oyunları yönetmiş, oynamış ilham kaynağı olmuş bir insan. Onu araştırmak, onu oynamak çok keyifli tabii ki. Az bulgu var, az materyal vardı ama hem oyuncu arkadaşlarım hem kendi hayatımdaki insanlar sağ olsunlar her anlamda bana yardımcı oldular. Mınakan, Komiser, Afife’nin babası Hidayet Bey, Malvolia ve oyunda oynadığım bir kral var, Afife’nin dedesi… Bunların hepsini oynuyor muyum ben? (Gülüyor.)

Oyunda karakterlerinizle devleşiyorsunuz Tilbe Hanım. Fakat Kınar Hanım’ı ayrıca sormak isterim. Kınar Hanım’ın sizi en çok etkileyen yanı ne oldu?

T.S: Teşekkür ederim, o Kınar hanımın ‘devliği’! Kınar Hanım hakkında okudukça, onun hüzünlü hikayesini öğrendikçe kalbimde özel bir yeri oldu. Kınar hanım çok severek evlendiği eşi ile sadece 1 yıl gibi kısacık bir mutluluk tattıktan sonra onu kaybediyor. Geride kalan tek evladı da maalesef uzun bir hastalık döneminden sonra elinden kayıp gidiyor. Tüm acılarını sahneye gömüyor ve hayatı sahneden ibaret kalıyor. İmparatorluğun eriyip gittiği ve tiyatro sanatının bu topraklarda varoluşundan Cumhuriyet’e uzanan yıllar boyunca o, sadece sahnede nefes alabiliyor. Bu yaslı kadın beni çok çarptı.

Yıllardır tiyatroya ve sinemaya gönül vermiş bir kadın oyuncu olarak Afife’de kendinizden bir şeyler bulabildiniz mi?

T.S: Biz oyuncular sahnede yaşarız tıpkı Kınar Hanım gibi... Acımızı, mutluluğumuzu, endişelerimizi o büyülü tahtanın üzerinde sağaltırız. Orası bizim kalbimizi seyircimizle cömertçe paylaştığımız, en mahrem arzularımızı seyirciye fısıldadığımız, mutluluğumuzu ve kederimizi rollerimiz aracılığıyla ete cana büründürdüğümüz, aslında en çıplak olduğumuz tılsımlı bir yerdir. Sanırım en büyük ortaklık ‘oyuncu’ olmak.

Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

N.M: Tiyatro var olduğu günden bugüne kadar sistem eleştirisi yapmış ve yapmak zorunda olduğuna inandığım bir alan. Afife oyununda sadece Afife’nin çektiği sıkıntıları değil, tüm kadınların, çocukların, kız çocuklarının yaşadığı dramı, olumsuzlukları anlatmaya çalışıyoruz. Maalesef ki kadına şiddet, taciz, haksızlık, saygısızlık hala devam ediyor. Bu konuda zaten çok hassastım fakat kız çocuğumun olması ile birlikte daha da hassaslaştım, geçmişten bugüne kadına şiddete, hakarete, tacize, zulme dünyanın neresinde olursa olsun karşı çıkan, karşı gelen, bununla ilgili söylemini, tavrını, duruşunu kendi adına kesin ve kati suretle belirlemiş biriyim. Afife oyunu ile birlikte de bu noktalara dikkat çektiğimizi düşünüyorum, bu sebeple ayrıca gururluyum bu oyunda olduğum için.

Afife Jale’yi sadece yaşadığı acılarıyla sahneye taşıyıp dramatik bir oyun kurgulamak yerine mücadeleci karakterini ön plana çıkardığınız, sahne performansının da oldukça dinamik olduğu bir kumpanya olarak ele almışsınız. Bu kumpanyada her karakterin var olma mücadelesi var…

S.B: Bu uzun yolculuğun daha en başında bunun ‘afife olmak’ ile ilgili bir hikaye olması konusunda nettik. Var olan bilgiler ışığında detaylı bir biyografik çalışmanın yapılamayacağı gerçeği bir yana, bu yolun Afife’nin gencecik bir kadın olarak başardığı şeyden çok trajik sonuna odaklanma riski de vardı. Halbuki biz onun diyonizyak enerjisini ve yılmaz varoluşunu kutlamak ve ondan aldığımız ilhamı tiyatro salonunu dolduran insanlara yaymak istedik. Ve elbette tiyatro sahnesinin o dönemki ustalarını selamlamamak olmazdı, ki maalesef bizler o Ermeni ustaların isimlerini bilmiyor, hatırlamıyor ve yaşatamıyoruz. Baş döndürücü bir dönem, Cihan harbi, işgal altında bir İstanbul, istiklal ülküleri, kıpır kıpır payitaht sokakları… Bütün bu tarihsel ve sosyolojik arka plan hikayeye zenginlik kılan ve derinleştiren unsurlar.

Oyunda Ermenice diyaloglar var. Ezber konusunda zorlandınız mı? Nasıl hazırlandınız?

N.M: Ermeniceyi yazın provalar başlamadan önce her gün bir saat Yeğya Akgün ile beraber çalıştım. Bize çok iyi yardımcı oldu. Ermeniceyi kavramak, Ermeni aksanı ile konuşmak çok keyifli, değişik bir tecrübe oldu. 

T.S: Öncelikle her konuda bizi destekleyen adanmış harika bir ekibimiz vardı. Ermenice konusunda da bizi hiç yalnız bırakmayan Hangardz tiyatro ekibi gece, gündüz sorularımıza yanıt verdi. Ama sanki beni bu mesleğe yönlendiren çok sevgili lise hocam Rita Araks gökyüzünden uzanıp elimi tuttu. Lisede tiyatroya eğilimimi fark ederek yolumu çizmeme sebep olan ve her oyunumu mutlaka en önden izleyerek her zaman destekleyen sevgili Madame Rita’nın sesi her replikte kulağımda çınladı. İlk gece heyecanımı yatıştırmak üzere gene ondan yardım istedim. Ve o geceyi ona adadım.

Demet Evgar başta olmak üzere kalabalık bir ekiple çalışmak size nasıl bir alan yarattı?

T.S: Demet bir ateş topu. Koca bir oyunu büyük bir gayret, çalışma ve adanmışlıkla taşıdı. İkimizin de sevgilisi Yıldız Kenter hocamız gibi. Elimizi tutan tüm kadromuzla koca bir kumpanyayız. Çocukluğumun hayali gibi koca bir sofrada buluştuk. Ne mutlu bize!

N.M: Çok özgür olabiliyorsunuz böyle oyuncularla bir arada olunca. Demet ve Bora ile daha önce de çalışmıştık, tekrar bir arada olmak keyifli ve konforlu. 

Kredi kartından nakit çekemeyen çözümü böyle buldu: 1 yılda katlandı Borsa düşerken paniklemek yerine fırsatları yakalayın Petrol fiyatları tırmanıyor! İran rafinerileri hedef tahtasında YouTube hesaplarına erişim sorunu yayılıyor! Kanallar silindi Eylül ayında WhatsApp’a gelen yeni özellikler! Dükkân kiraları esnafı da batırıyor! Artışlar ürünlere zam olarak yansıyor