Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz: 1,5 yıldır konuşulan kamuda tasarruf halen yapılmıyor

Enflasyonla mücadelede para politikası adımlarının borç faiz giderlerini artırdığını söyleyen İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, “Bütçede yaklaşık 150 milyar lirayla borç faiz giderlerine ayrılan pay çok dikkat çekiyor. 1,5 yıldır konuşulan kamuda tasarruf halen yapılmıyor” dedi.

Haber Merkezi |

İLHAN DUMAN

Nasıl Bir Ekonomi TV’de yayınlanan Ekonomi Masası’nın konukları Gedik Yatırım Yatırım Danışmanlığı Müdür Yardımcısı Eda Karadağ, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz ve Yatırım Finansman Strateji ve Yatırım Danışmanlığı Uzmanı Berna Önsel oldu. EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz, gazeteci Berfin Çipa ve Barış Esen’in sorularını yanıtlayan uzmanlar, Merkez Bankası’nın faiz kararını ve bütçeyi değerlendirdi.

Merkez Bankası’nın beklentiler doğrultusunda karar verdiğini belirten Eda Karadağ, “Temkinli bir Merkez Bankası vardı toplantıda. Karar metniyle de beraber kasım ayında faiz indirimi ihtimali  de zayıfladı” dedi. Karadağ, faiz artışında daha doğru adımları 2025 yılında beklediklerini söyledi.

2025 bütçesini değerlendiren Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, 2025 için 15 trilyon TL’ye varan bir bütçe gideri öngörüldüğünü belirterek, “Bu bütçeden 500 milyar TL’lik deprem ödeneğinin ayrılmış olması, depreme ilişkin harcamaların oransal olarak düşme eğilimini gösteriyor” dedi. Bütçede deprem dışı açığın konuşulduğunu ifade eden Yılmaz, “Deprem hariç bütçe açığı, sanki devletin bu anlamda bir yükümlülüğü yokmuş ve bunu çıkarsa aslında bütçemizde oldukça refah içinde ya da işte Maastricht Kriterleri’ne uygunmuş gibi bir rakam şeklinde gösterilmeye çalışılıyor bence” diye konuştu.

Berna Önsel ise borsada 2 Ekim sonrasında dün ilk kez 9.000 seviyesinin üzerinde kapanış olduğunu kaydederek, “Bununla birlikte yukarıda 9.100 seviyesi direnç olarak karşımıza çıkıyor. Aşağıda ise 8.800 seviyesi şu anda destek konumunu koruyor” diye konuştu. Uzmanlar Ekonomi Masası’nda şu açıklamaları yaptı:

GEDİK YATIRIM YATIRIM DANIŞMANLIĞI MÜDÜR YARDIMCISI EDA KARADAĞ:

Enflasyonda Merkez Bankası’nı ikna edici düşüş yok

Merkez Bankası’nın faiz kararıyla ilgili çok büyük bir beklentimiz yoktu. Karar metni özelinde de çok fazla ifade değişikliğine gitmesini de beklemiyorduk. Neticede hâlâ enflasyon tarafında hem Merkez Bankası’nı ikna edici bir düşüş yolunda olduğumuzu düşünmüyorum hem de piyasa şu anda oldukça belirsiz. Merkez Bankası’nın bu kadar agresif bir şekilde piyasaların karşısına çıkabileceğini de değerlendirmiyorduk. Dolayısıyla beklentiler doğrultusunda bir karar geldi.

Biz Haziran ayında enflasyonda düşüş eğilimi başladığı zaman itibariyle piyasada “Bir faiz indirimi gelebilir. Ne zaman başlayabilir?” söylentileri de başlamıştı. Yabancı kurumların bazıları eylül ayında faiz indirimine gidebilir derken, eylül ayında bunun gerçekleşmediğini gördük. Biz kurum olarak hep kasım veya aralık ayı toplantılarında sembolik de olsa bir faiz indirimine gidilebileceğini değerlendiriyorduk ama daha doğru adımları aslında 2025 yılı itibariyle atmasını da bekliyoruz. Dolayısıyla çok hızlı bir adım gerçekleştirmesini bu noktada beklemiyoruz.

Kasımda faiz indirimi ihtimali zayıfladı, aralık için kapı açık

Dünkü kararda, “Enflasyondaki iyileşmenin hızına dair belirsizlik, son dönemdeki veri akışı ile artmıştır” ifadesi geldi. Mekez Bankası aslında enflasyondaki iyileşme hızına bakıyor ve bu hız belirleyici olacakmış gibi gösteriyor. Onun dışındaki metnin kalanında da aslında çok büyük bir değişiklik yok. Yeni bir başka ifade veya ifadeler eklenmediğini de görmüş olduk. Yani temkinli bir Merkez Bankası vardı dünkü toplantıda. Dünkü karar metniyle de beraber kasım ayında faiz indirimi ihtimali  de zayıfladı. Aralık ayı için kapıyı tam kapatmadı ama net olarak indirime gideceğini de bize söylemiyor. Yani en azından buna dair bir beklenti de yaratmıyor. Aralık ayında sembolik de olsa faiz indirimi gerçekleştirirse çok sürpriz olmaz. Ancak beklentiler 2025 yılına ötelenmeye de yavaş yavaş başlamış durumda.

Karşımızda temkinli bir Merkez Bankası olduğunu değerlendiriyoruz. Hizmet enflasyonuna vurgu var. Hizmet enflasyonundaki katılığın devam ettiğini her defasında dile getiriyorduk. Burada da hizmet enflasyonunun son çeyrekte iyileşebileceğini değerlendiriyor. Hizmet enflasyonu şu anda yüzde 4 seviyelerinde. Önümüzdeki dönemde hizmet enflasyonunun yüzde 2-2,5 civarına gerilemesi, Merkez Bankası'nın daha seri bir şekilde faiz indirimlerine başlayacağını da bize gösterebilir. Yani bence biraz daha zamanımız var.  Zaten Merkez Bankası da özellikle haziran ayı itibariyle piyasada başlayan spekülasyonların önüne geçti. Yani her defasında “Şu anda faiz indirimlerini düşünmüyoruz” ifadesini dile getiriyordu. Dünkü toplantıda da temkinli duruşunu koruduğunu bir kez daha görmüş olduk. Kasım ayındaki metin, dünkü metinle aynı olursa o zaman aralıkta faiz indirimi ihtimali de zayıflar.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. BİNHAN ELİF YILMAZ:

2025 için deprem ödeneği 500 milyar TL

2025 yılında deprem harcamalarının biraz daha kısıtlanmış olması normal ama 2024 itibariyle şunu gördük: Hem 2025 hem de 2026’nın bütçelerinin ne olacağı aslında belli.  Çünkü bütçeler bir orta vadeli bakış açısıyla yapılıyor ve OVP’de vardı. Geçen sene 2024 bütçesi belirlenirken deprem harcamalarının 2025 ve 2026’da daha da azalması bekleniyordu. Şimdi kamu kurumlarına böyle bir ödenek kondu zaten. Her kurumda var. Bir deprem harcaması yapılacak; deprem ödeneği hepsinde söz konusu. 2025 için 15 trilyon TL’ye varan bir bütçe gideri var. Bu bütçeden 500 milyar TL’lik deprem ödeneğinin ayrılmış olması, depreme ilişkin harcamaların oransal olarak düşme eğilimini gösteriyor. 2026’de bu biraz daha kısılacak. 2026 bütçe gideri yaklaşık 18 trilyon TL’ye kadar çıkacak.

Deprem hariç bütçe açığı anlamlı değil, bu ödenek zaten olmalı

Biz bütçe açığına 2 açıdan bakardık. Biri normal manşetteki bütçe açığı diğeri de IMF ile yapılan 2000’lerdeki görüşmeler stand by anlaşmalarından faiz dışı bütçe açığı. Şimdi başka bir kavram eklendi, o da deprem hariç bütçe açığı. Olsun ya da olmasın, deprem riskinin çok yüksek olduğu bir ülke olduğumuz için zaten depremi beklemeden de bu ödeneklerin önceden de konuyor olması gerekiyordu. Fakat çok acı bir şekilde yaşadığımız 6 Şubat 2023 depremlerinden sonra bu ödenekler tabii ki haliyle birden yüklü geldiği için bütçeyi sarsıcı etkisi oldu. Normal şartlarda milli gelire oranı olarak yüzde 4,9’luk bütçe açığı oldukça yüksek. Şimdi deprem hariç bütçe açığı konuşuluyor. Çok da anlamlı gelmiyor bana deprem dışı bütçe açığını konuşmak. Çünkü zaten bu topraklarda böyle büyük bir risk var ve deprem olmadan önce her türlü ödeneğin konup kamu kurumları, okullar, bütün konutların, iş yerlerinin önceden deprem riskine göre planlanıp bu harcamaların yapılıyor olması gerekiyordu. O yüzden 2025’e gelip deprem hariç bütçe açığının yüzde 2 olacağı gibi bir söylem bana göre çok da isabetli değil.

Bütçe gideri milli gelirin 4’te 1’ine hakim

Öte yandan faiz dışı açığı hâlâ konuşabiliriz. Çünkü borç faizi Cumhuriyet tarihi boyunca her zaman bütçenin çok önemli bir kalemi olmuştur. Giderek büyüyen, en çok mücadele edilen alanlardan birisi olmuştur. Yani öyle harcamalar var ki bundan vazgeçemezsiniz, bir yükümlülüktür. Alacaklı bunu almak için bekler. Dolayısıyla devlet bu alanda söz vermiştir. Yani o borcu aldıysa alacaklısına bu faiz ödemesini yapmak zorundadır. Faiz dışı açık borcun sürdürülebilirliğini gösterir. Bütçenin kalitesini gösterir.  Oysa deprem hariç bütçe açığı sanki devletin bu anlamda bir yükümlülüğü yokmuş ve bunu çıkarsa aslında bütçemizde oldukça refah içinde ya da işte Maastricht Kriterleri’ne uygunmuş gibi bir rakam şeklinde gösterilmeye çalışılıyor bence. Ama 15 trilyona yaklaşan bütçe gideri oldukça büyük. Milli gelirin neredeyse 4’te 1’ine hakim olduğunu gösteriyor. Yani liberal bir ekonomide giderin milli gelire oranı olarak büyüyor olması da tekrar düşünülmesi gereken bir durum. Tabii önemli olan vereceği hizmetler.

1,5 yıldır konuşulan kamuda tasarruf halen yok

Maastricht Kriterleri, Avrupa Birliği’ne aday ülkeler ve üye ülkeler için önemli bir kriter. Ama sonuçta bütçe açığı, enflasyonisttir. Sunduğu hizmetlerin kalitesiyle, yani eğitiminin bedava olması, bütün sağlık hizmetlerine bedava erişmek, sosyal güvenlik sisteminden emekli maaşı alanların bugün insanca yaşama ulaşması gereken bir gelir düzeyi gibi etkenlerle geliyorsa bize geliyorsa devlet, o zaman bütçe açığında illa denk olalım ya da Maastricht Kriterleri’ni sağlayalım diye bir şey söz konusu olmayabilir. Fakat bunlara ulaşım bütçelerini zorluyorsa o zaman sorgulanması gerekir. Şimdi eğitime ayrılan pay bütçenin yüzde 15’i. Sosyal güvenlik transferlerine ayrılan pay da aynı oranda. Peki devletin sunduğunu, vergilerimizle finanse edilen bu harcamalarda, bize net bir şekilde yansıyan nedir? Onu düşünmek lazım. O yüzden de içini açıp bakmak gerekiyor. Doğru kaynak tahsisi yapılmış mı? Son dönemde, yani geçtiğimiz 2 yılda ek bütçeler çıkartıldı. Bu devlet bütçesinin ve onu finanse etmeye çalışan vergi yükünün giderek artmasına yol açtı. En sonunda ‘biraz frene basılsın ve kamuda tasarruf yapılsın’ beklentisi de oluştu. Çünkü özel talep kısılmaya çalışılıyor enflasyonla mücadelede ama kamu talepleri, kamu harcama tarafı son hızıyla devam ediyor. Kamu Tararruf Genelgesi’n ilişkin harcamaları 3 ayda bir karşılaştırıyorum. Maalesef bir tasarruf yok. Kamuda tasarruf 2023 Haziran ayında gündeme geldi. Üzerinden 1,5 yıl geçti. Ben her 3 ayda bir karşılaştırıyorum rakamları. Tabii ki enflasyonist ortamla beraber bu rakamların şiştiğini varsayıyoruz ama reel indirgediğimizde henüz bir tasarruf yok.

Kamu borç yönetimi stratejik kararlar gerektirir

Gelir artış hızı, gider artış hızının üzerinde olacak ki bütçe açığı kapanabilsin. OVP’deki yüzde 6,4 hedefinden geriye gelebilsin. Çünkü artık yüzde 3’lere üçlere ve oradan da daha aşağıya gelmesi planlanıyor. Faiz dışı açığın da aynı şekilde kapanabilmesi lazım. Fakat enflasyonla mücadelede para politikasının attığı adımların maalesef borç faiz giderlerini artırmış olduğunu görüyoruz. Yaklaşık 150 milyar lirayla borç faiz giderlerine ayrılan pay çok dikkat çekiyor. Burayı kontrol edemezsiniz. Ben bugün kısıyorum, burada tasarruf etmeye çalışıyorum diyemezsiniz. O yüzden eğitim, sağlık stratejik karardır ama kamu borç yönetimi de stratejik kararlar gerektirir. Çünkü bunun etkisi diğer aylarda çıkar. Yani bugün borçlanma stratejisinde sağlam adımlar, olması gereken yer, sorun yaratmayan ülke ligi dikkate alınarak aynı tarz adımlar atıldığında bunun etkileri kendisini bir yıl sonra ortaya çıkartır. Çünkü isabetli bir tahvil ihracı örneğin vadesi 1 yıl sonra dolduğunda, borç yükündeki azalış şeklinde kendisini gösterir. Elbette Hazine de borçlanmak istiyor. Nakit ihtiyacı var. Talep çekici ve iyi getirisi olan şeyler sunması gerekiyor karşı tarafta alacaklılarına. Ama tabii ki bunun bazı olumsuz sonuçları ortaya çıkıyor bütçede. O yüzden özellikle borç yükünde beklenmedik şeyler olabilir bu. Çünkü Türkiye'nin böyle bir geçmişi var. 2001 krizinde ortaya çıkan çok büyük bir maliyet vardı. Bütçe tamamen kullanılamaz hale gelmişti. Çünkü borç faizlerinin ödenmesi gerekiyordu. Şimdi yine kritik seviyeye çıktı. 15 Ekim’de açıklanan bütçe gerçekleşmelerinde yine eski günlere dönüyoruz. Her 5 liranın 1 lirası vergiye gidiyor.  Bu, aylık borç faizinin vergi gelirlerine oranının yüzde 20’ye ulaştığı anlamına geliyor. Bütçe rakamlarının her yıl büyüdüğüne şahit olmaya başlıyoruz. Gelir artış hızı, gider artış hızının üzerine çıkacak. Peki hangi gelirler artacak? Temel gelir kalemi vergiler. Hepimiz biliyoruz. Kamu harcamalarının yükünün bütün topluma adil şekilde dağılımı için dolaylı vergiler isabetli karar değildir. Elbette dolaylı vergi olacak ama hasılat içindeki payının yüzde 30-35’lere inmesi bütün kesimleri daha rahat ettirecektir.

YATIRIM FİNANSMAN STRATEJİ VE YATIRIM DANIŞMANLIĞI UZMANI BERNA ÖNSEL

Swap hariç net dövizde 30 milyar dolarlık pozisyon görüyoruz

Borsada 2 Ekim sonrasında dün ilk kez 9.000 seviyesinin üzerinde kapanış aldık. Bununla birlikte yukarıda 9.100 seviyesi direnç olarak karşımıza çıkıyor. Aşağıda ise 8.800 seviyesi şu anda destek konumunu soruyor. Tabii dün Merkez Bankası'nın faiz kararını aldık. Genel itibariyle şahin bir metin izledik. Metindeki şahin tonun korunmasıyla birlikte yeni bir ibare eklendi. Enflasyonda son aylardaki belirsizliğin artmasına ilişkin bir ibareydi bu. Piyasa beklentileri şu anda aralık veya ocak ayında faiz indirimi üzerinden şekilleniyor. Genel itibariyle Merkez Bankası'nın net döviz pozisyonuna baktığınız zaman swap hariç  net tarafta 30 milyar doları aşan bir pozisyon dönüyoruz. Yani bu seviyeler en son Temmuz-Ağustos 2018 döneminde gördüğümüz rakamlardı. Günlük olarak da bu tarafta alımların devam ettiğini görüyoruz ve piyasalardaki pozitif reel faiz de şu an için korunuyor. Genel itibariyle 9.000’in üzerindeki seviyede Borsa İstanbul'u pozitif değerlendiriyoruz.

Türkiye dünyanın en sinirli ikinci ülkesi oldu! Finansal performansın anahtarı: Dupont analizi Trump Hazine Bakanı adayını açıkladı: 'Amerikan rüyasının' bir örneği AKOM'dan İstanbul için saatli uyarı: Fırtına, yağış, kar... NASA keşfetti: Dünya'daki herkesi milyarder edecek asteroit! Bakanlıktan kasesi 1000 TL'lik çorbaya inceleme