Özgür Özel: CHP, mevcut Anayasa’ya uymayanlarla anayasa masasına oturmamıştır
TBMM'de 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinde konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "‘Yeni Anayasa’ denilerek gerçek gündeme sis etkisi yapacak yapay bir tartışma başlatıldı. 86 milyon insan, yalnızca tek bir kişinin siyasi ikbalinin anayasal kılıfa uydurulması için meşgul edildi. Bunun için Anayasa’nın ilk dört maddesi bile hedef alındı, tartışmaya açılmaya çalışıldı. CHP şekerle kaplanan zehri yutmamış, millete de yutturmamıştır. CHP, mevcut Anayasa’ya uymayanlarla anayasa masasına oturmamıştır, oturmayacaktır” ifadesini kullandı.
Haber Merkezi | ANKA |TBMM Genel Kurulu'nda, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin görüşmeleri başladı. CHP Grubu adına CHP Genel Başkanı ve Manisa Milletvekili Özgür Özel konuştu. Sözlerine Isparta'da şehit olan altı asker için başsağlığı dileyerek başlayan Özel, bütçe hakkının insanlık ve demokrasi tarihi açısından ağır bedeller ödenerek edinilmiş bir hak olduğunu belirterek, "Bütçe görüşmelerini sadece rakamlardan ibaret görmek, el kaldırıp indirilerek geçilecek rutin bir işlem olarak değerlendirmek milletin beklentilerine ve bu millete verdiği yetkiye açık bir istismar olarak kayıtlara geçecektir" dedi.
Özel, "Bugün milletiyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve bu devletin ilk bütçelerini yaparak az zamanda büyük bir kalkınmayı başaran CHP’nin Genel Başkanı olarak karşınızdayım. Geçen sene bugünlerde yeni seçilmiş bir genel başkan olarak bu kürsüdeydim. O gün bugünden farklı olarak ana muhalefet partisi ve son seçimlerin ikinci partisiydik. Şimdi ise milletin iradesiyle 31 Mart seçimlerinde Türkiye’nin birinci partisi olan CHP’nin Genel Başkanı olarak bu kürsüde olmanın hem gururunu hem de sorumluluğunu taşımaktayım" diye konuştu. Özel, şunları kaydetti:
"Devletle millet karşı karşıya gelirse her zaman millet kazanır"
"1980 darbesi tanklarla bütün örgütlenmelerin, bütün siyasi partilerin, bütün sendikaların üstünden geçtiğinden beri siyaset kalesinin başarı kapısı CHP’ye kapalıydı. Biz bu kapıyı, kurucumuzdan aldığımız ilhamla ve onun mirası olan üç anahtarla, yani daha çok kadınla, gençlerle ve bilimle açtık. Kadınların ve gençlerin enerjisini, bilimin gücünü, partimizin 100 yıllık tecrübesiyle birleştirerek açtık. CHP, devlet kuran bir partidir. Partimizin ve tüm üyelerinin devlete karşı saygısıyla, devlet çağırdığında askere koşmasıyla, vergisini vermesiyle ve devleti zor duruma düşürecek her durumda doğru yerde durmasıyla övünürüz. İlkelerimizden biri de devletçiliktir zaten. Ama ne zaman ki devleti yönetenler iktidarı şahsileştirmiş, devleti liyakatle ve adaletle yönetmek yerine kendi çıkarlarına alet etmiş, devlet ve parti ayrımını ortadan kaldırmışsa o zaman birileri devleti milletin karşısına dikmiş demektir. Eğer devletle millet karşı karşıya gelirse her zaman millet kazanır.
"Devleti milletin karşısına dikenler için tarih tekerrür etmiştir”
Kenan Evren, asker kökenli bir başbakan adayı işaret ettiğinde milletin onu seçmediği gibi, 15 Temmuz akşamı Atatürk’ün değil, Fetullah’ın askerleri olanlara milletin göğsünü siper ettiği gibi, 31 Mart seçimlerinin hikayesi bundan ibarettir. Devleti milletin karşısına dikenler için tarih tekerrür etmiştir. Atatürk’ün cepheden doğru haberler versin diye kurduğu Anadolu Ajansı ile 86 milyonun vergisi ile hayatına devam eden TRT’nin muhalefete kapalı, tek sesli yayın organlarına dönüştürüldüğü, kaymakamların seçim gezilerine katıldığı, valilerden il başkanı performansı beklendiği, AK Parti’nin seçim kaybettiği illerde valilerin başarısız olsun diye görevden alındığı, gözbebeği ordumuzun mensuplarından hiç yaşamadıkları ve hiç yaşamayacakları beldelerde, ilçelerde oy kullanmalarının istendiği bir dönemde devletle millet karşı karşıya getirilmiştir. CHP ise böyle bir ortamda yine milletle aynı tarafta durmuş, devletle millet yarışmış ve yine millet kazanmıştır.
"İktidar, seçmenin sandıkta verdiği mesajı almamış, bundan ders çıkarmamıştır"
İçinde siyasi partilerin değil, milletin ta kendisinin olduğu; bölünmeyi, kavgayı, çatışmayı değil, birlik ve beraberliği savunan Türkiye İttifakı kazanmıştır. Türkiye İttifakı’nı bir araya getiren, milletle devleti yerel yönetimlerimizle buluşturan halkçı ve kamucu yönetim anlayışımızdır. Bunu genel siyasete taşıma iddia ve irademizi samimi bulan yurttaşlarımız, ülke yönetiminden beklediğinin kalkınmacı, dayanışmacı, refah temelli bir yönetim olduğunun en güçlü mesajını yine o gece vermiştir. İşte biz nasıl ki belediyelerimizde, yerel yönetimlerde bu anlayışla kamu hizmetini götürüyor ve bu hizmetleri merkezine alan bütçelerle yurttaşlarımızın karşısına çıkıyorsak aynı güçteki bir vizyon ve o vizyonun bütçelerini merkezi düzeyde yapma iddiasındayız. Ama iktidar, seçmenin sandıkta verdiği mesajı almamış, bundan ders çıkarmamıştır.
"İktidar, Meclis’e getirdiği bu bütçeyle yanlış tarafta durmakta ısrar ettiğini 86 milyona göstermektedir"
İktidar, bu Meclis’e getirdiği bütçeyle yine yanlış tarafta durmakta ve yanlış tarafta durmakta ısrar ettiğini 86 milyona göstermektedir. Bu bütçe kalkınmacı değildir, dayanışmacı değildir, refah temelli değildir. Vergi toplarken adaletli değildir. Yine ve ağır vergi yükü yoksulların ve ücretlilerin sırtındadır. Hakça bölüşüm yoktur. Bütçe imkanları bu toplumun büyük bir bölümünü oluşturan yoksulların değil, zengin bir çevrenin lehine kullanılmaktadır. Siyaset öncelik belirleme işidir. İktidar siyasi tercihinin ne olduğunu, önlerinizdeki bütçe teklifinin maddelerinde ikrar etmektedir.
"Anormal siyaseti normale çevirmek için mücadele verdik"
Milletin sandıktaki mesajını doğru okumaya gayret ettik. Millet siyasete, ‘Kavgayı bırakın, benim derdimi çözün’ dediği için anormal siyaseti normale çevirmek için mücadele verdik. Bu sene yeni yıla girerken Türkiye’nin ikinci partisi olarak Sayın Meclis Başkanımızı ve Meclis’te bizden sonra temsil edilen partilerin genel başkanlarını, milletvekili sayılarına göre sırasıyla tek tek aradım ve yeni yıllarını tebrik ettim. O gün genel başkan seçildiğimde beni aramayan Erdoğan’ı aramamıştım. Yerel seçimlerden sonra 10 Nisan’da, Ramazan Bayramı’nda, bu kez Türkiye’nin birinci partisi olmanın verdiği sorumlulukla Erdoğan dahil 16 genel başkanımızı arayarak bayramlarını kutladım. 2 Mayıs’ta Erdoğan’ı AK Parti’nin Genel Merkezi’nde ziyaret ettim. 11 Haziran’da kendisini partimizde ağırladık. Aynı zamanda diğer siyasi partilerin sayın genel başkalarını, sayın eş genel başkanlarını partimizde ağırladık ya da talep ettiğimiz randevularla onları genel merkezlerinde, Meclis’teki makamlarında ziyaret ettik.
"Normalleşme siyasetin kısır kavgalarından, şahsi tartışmalarından arınıp sadece milletin gündemine yoğunlaşmaktır"
Yaptığım her görüşmede elbette güncel, sıcak siyasi konuları da konuştum ama ısrarla emeklilerin, asgari ücretlilerin, çiftçilerin, atanmayan öğretmenlerin, adalet bekleyenlerin sorunlarını gündeme getirdim. Çünkü normali buydu, normal olan zaten buydu. ‘Normalleşme nedir’ diye soranlara bir kez daha ifade edeyim: Normalleşme siyasetin kısır kavgalarından, şahsi tartışmalarından arınıp sadece milletin gündemine yoğunlaşmaktır. Normalleşme anormal siyasetin konforuna kapılarak ülkeyi kutuplaştırıp yerini sağlamlaştırmak isteyenlere karşı, milletin konforunu düşünen bir siyaseti var etmektir. Ancak iktidar bu konfordan kurtulmayı kendi adına maliyetli gördüğü için attığı her adımda bu konuda bir samimiyet ortaya koymamıştır.
"Hiçbir çıkar kavgasının milletin sesini bastırmasına izin vermiyoruz, bundan sonra da vermeyeceğiz"
Bu Meclis’in emekliye hakkını vermek için mesai yapması normaldir ama onu konuşmayıp, kavga edip bu Genel Kurul salonunun mermerlerine kan dökmek normal değildir. Bu Meclis’te emekçiler için, atanmayan öğretmenler için, kadınlar ve çocuklar için önerge verilmesi normal; bunları görmeyip, duymayıp, el kaldırıp reddetmek ise anormaldir. Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’ın bugün burada oturması ve aldığı oyları veren Hatay halkını temsil etmesi normaldir ama cezaevinde bir siyasi esir gibi tutulması normal değildir. Tayfun Kahraman’ın serbest kalması, Vera’nın babasına kavuşması, Gezi tutuklularının özgürlüğü hukukun gereği olduğu için normaldir. Biz 86 milyonun tamamı için ‘Karşımızda ne yapıyor’ diye bakmadan, ‘Bundan kim siyasi menfaat sağlıyor’ diye düşünmeden bütün millet için normal olanı yapmaya, talep etmeye bunun için mücadele etmeye devam ediyoruz. Biz artık hiçbir suni gündemin, hiçbir çıkar kavgasının milletin sesini bastırmasına izin vermiyoruz, bundan sonra da vermeyeceğiz.
"AK Parti, ‘Ben neden kaybettim’ diye düşünmek yerine, anormal siyasette ısrarı tercih ettiler"
Biz bu anlayışla yerel seçimlerden hemen sonra, bir yandan iktidarın çaresiz bıraktığı vatandaşlarımıza destek olmak için belediyelerimizde var gücümüzle çalışmaya başladık. Bir diğer yandan da mağdur olan ve hak arayan hangi kesim varsa onlara ses olmak için meydanlara çıktık. İstanbul’da eğitim mitingi, Ankara’da emekli mitingi, Hayrabolu’da buğday, Rize’de çay mitingi, Gebze’de emek, Giresun’da fındık, Gaziantep’te fıstık mitingi, Manisa’da çiftçi mitingi, İstanbul Beşiktaş’ta teröre ve şiddete karşı yaşam hakkı mitingi yaptık. Ama bugün iktidarda olanlar bu sorunları duymaya, görmeye, konuşmaya yanaşmadılar. AK Parti, 22 yıl sonra ilk kez seçim kaybetti. Ama ‘Ben neden kaybettim’ diye düşünmek, milletin sandıktaki mesajını doğru okumak yerine, anormal siyasette ısrarı tercih ettiler. Bugün milletimiz kendi menfaatini, Türkiye’nin menfaatinin üstünde gören bir iktidara ve onun adaletsiz politikalarına muhataptır. Yerel seçimlerden bu yana, tam da bu amaçla hem bize hem de millete suni gündemler dayatılmaktadır.
“CHP, mevcut Anayasa’ya uymayanlarla anayasa masasına oturmamıştır, oturmayacaktır”
Önce ‘Yeni Anayasa’ denilerek gerçek gündeme sis etkisi yapacak yapay bir tartışma başlatıldı. 86 milyon insan, yalnızca tek bir kişinin siyasi ikbalinin anayasal kılıfa uydurulması için meşgul edildi. Bunun için Anayasa’nın ilk dört maddesi bile hedef alındı, tartışmaya açılmaya çalışıldı. Bu tartışmayla vatandaşın gerçek gündemi ve gerçek sorunların üzerinde bir sis perdesi çekilmek istendi. Bu nedenle CHP şekerle kaplanan zehri yutmamış, millete de yutturmamıştır. CHP, mevcut Anayasa’ya uymayanlarla anayasa masasına oturmamıştır, oturmayacaktır.
“İktidar dikkatleri başka yöne çekmek için ‘İsrail bize saldıracak’ tartışmasını başlatmayı tercih etti”
İktidar bundan sonuç alamayınca, millet hayat pahalılığı altında ezilirken; kadınlar, çocuklar, bebekler şiddete uğrarken dikkatleri başka yöne çekmek için ‘İsrail bize saldıracak’ tartışmasını başlatmayı tercih ettiler. CHP, Türkiye’nin nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğunun anlatılması için Meclis’te kapalı oturum talep etti. Kamuoyunun bilmediği hiçbir şeyin söylenmediği kapalı oturumla kurmaca ortaya çıktı. Bu gündem üzerinden vatandaşın sırtına yeni vergiler yüklemeyi de amaçlayan kanun teklifi dahi geri çekildi.
"CHP, tarihsel birikimiyle Kürt sorununun çözümünün doğru tarifini Türkiye’nin önüne koymaktadır"
Ardından ‘Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’ diyen iktidar, ‘Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun, bu iş çözülsün’ diyerek başka bir tartışmayı başlatmayı tercih etti. ‘Ben yaptım, oldu’ anlayışıyla yeni bir dayatma içine girdiler. Ancak CHP, tarihsel birikimiyle Kürt sorununun çözümünün doğru tarifini Türkiye’nin önüne koymaktadır. Bu sorun demokratik, barışçıl yollarla mutlaka çözülmelidir. Önerimiz; samimi, şeffaf, toplumsal mutabakata dayalı bir sürecin hiçbir aktör dışlanmadan 86 milyonu temsil eden Meclis zemininde yürütülmesidir. CHP, aynı zamanda şehit aileleri ve gazilerin rızasının alınmadığı, onların ‘evet’ demeyeceği hiçbir sürecin de içinde olmayacağını daha ilk günden ifade etmiştir.
"Halkın seçtiği sekiz belediyeye devlet gücünü kötüye kullanan bir iktidarın işgali vardır"
Özel, "İktidar, hiçbir adımdan istediği sonucu elde edemediği için bu kez milletin seçme hakkını elinden alacak, Türkiye’yi yeni bir karanlığa sürükleyecek bir sürece tamah etmektedir. Sandıkta kazanılamayan belediyeler, masa başı operasyonlarıyla işgal edilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt’un Belediye Başkanımız Ahmet Özer’e bir şafak operasyonuyla FETÖvari bir kumpas kurulmuştur. Hiçbir suç delili olmayan soruşturmada ve elde edilen hukuka aykırı aramadaki belgelerin hiçbir tanesi bir iddianameye temel olacak nitelikte olmadığı için bir gizli tanık üretilmiştir. 200 sanıklı davaya dört günde iddianame yazmakla övünen bir savcı, tek sanıklı davada 40 gündür iddianame yazamamaktadır" dedi.
Özel, şunları kaydetti:
"Ovacık Belediyemize kayyum atanmıştır. 12 yıl önce savcının katıldığı bir cenaze töreninin kılıf yaparak kumpas kurulup ceza verilmiştir. Her iki örnekte de adalet yoktur, demokrasi yoktur. FETÖ taktikleri vardır, kumpaslar vardır, uydurma deliller vardır. Bizim belediyelerimizin yanında DEM Parti belediyelerine de aynı hukuksuzluklar uygulanarak kayyumlar atanmıştır. Bugün, 31 Mart’ta halkın seçtiği sekiz belediyeye siyasi hırslarına yenilen, seçim sonuçlarını tanımayan, devlet gücünü kötüye kullanan bir iktidarın işgali vardır. Yani iktidar yine yanlış tarafta durmaktadır, milleti karşısına almaktadır. Ama biz kötülüğe teslim olmadık, olmayacağız. Bugüne kadar iktidarın tüm oyunlarını nasıl bozduysak, milletle birlikte bu oyunları yine yerle bir edeceğiz. Devletin karşısına diktiğinizde millet kazanmıştı, yine millet kazanacaktır. Kayyum hukuksuzlukları üzerine bu Meclis’in çatısı altında demokrasimiz açısından tarihi bir mutabakata varıldığını ise memnuniyetle kayıtlara geçirmeliyim. CHP, DEM Parti, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, Demokrat Parti, Yeniden Refah Partisi, Emek Partisi ve Türkiye İşçi Partisi kayyum düzenlemesinin kaldırılması için Meclis’e ortak bir kanun teklifi verdiler. MHP’nin de bu alanda bir düzenleme talebini dile getirmesini çok önemli bulduğumuzu ifade etmek isterim. Kanun teklifine verilecek destek ya da amaca matuf yapılacak ortak bir çalışma, bu hukuksuzluğu ortadan kaldıracak ve Türkiye’nin önünü açacaktır. Artık bu demokrasi ayıbına son vermenin zamanı gelmiştir.
"Erdoğan dikleşmeden bir an bile durmamaktadır"
Belediyelerimize yapılan saldırıların en ağırı, şüphesiz kayyumlardır ama bununla sınırlı değildir. Milletin gönlünden düşen iktidar, belediyelerimize karşı her alanda topyekun bir saldırı başlatmıştır. Seçim gecesi, 22 yıl sonra ilk defa kaybeden Sayın Erdoğan, balkona çıkıp ‘Dik duracağız ama dikleşmeyeceğiz’ dese de milletin bu beklemediği davranışıyla dikleşmeden bir an bile durmamaktadır. Bu bir siyasi hazımsızlıktır. İktidar bu hastalığını tedavi etmek yerine kendine oy vermeyen seçmenleri cezalandırmayı, millete adeta meydan okumayı tercih etmektedir. Milletin gönlünden düşerseniz geri kazanmanın yolu çalışmaktır. Milletin gönül kapısı kendini anlayana, çalışana, anlamaya çalışana açıktır. Ama milleti yok sayarsanız, onun kararlarına direnirseniz gözünden düşersiniz. İşte bunun çaresi yoktur. AK Parti bu yaptıklarıyla milletin gözünden düşmüştür.
"CHP, Erdoğan’ın önündeki anketlerde de bizdeki anketlerde de Türkiye’nin birinci partisidir"
Geçen hafta Tayyip Bey, ‘CHP nasıl oluyor da bu kadar oy alabiliyor, bu kadar belediye kazanabiliyor’ demekteydi. Nasıl bu kadar belediye kazandığımızı söylerken derin bir sorgulama içinde olduğunu samimiyetle ortaya koymuştur. Haksız da değildir. Sayın Erdoğan da ölçmektedir biz de ölçmekteyiz. Tayyip Bey’in şaşırdığı 31 Mart sonuçları değil, 31 Ekim sonuçlarıdır. Vatandaşın belediyelerimizden ortalama memnuniyeti, yedi ayın sonunda yüzde 58’e yükselmiş durumdadır. Çünkü CHP’li belediye başkanları iyi hizmet ediyorlar. CHP, son seçimlerin birincisi olduğu gibi, Sayın Erdoğan’ın önündeki anketlerde de bizdeki anketlerde de açık farkla Türkiye’nin birinci partisidir. Sayın Erdoğan esas buna isyan etmektedir. Bu isyanın arkasında iktidarın durduramadığı icraatlarımız vardır.
"Biz kreş yapmaya devam edeceğiz. Gelin bir garibanın evladını o kreşlerden çıkarın da görelim"
81 ilde sayısı 653’e çıkan, 2025’te bine yükseltme hedefini koyduğumuz kreşlerimiz vardır. Bu kreşler; şehit, gazi çocuklarına ücretsiz, yoksul ailelerin evlatlarına özel sektörün onda biri fiyata hizmet vermektedir. Bunu görüp o kreşleri kapatmak isteyenler suçüstü yakalanmıştır. ‘Hodri meydan’ dedik. Kadınlar, çocuklar, aileler tepki gösterince, ‘Kreşleri kapatın, yoksa gelip biz kapatırız’ diyenler gönderdikleri yazıları inkar edip geri adım atmak zorunda kaldılar. Buradan bir kez daha söylüyorum: Biz kreş yapmaya devam edeceğiz. Gelin bir garibanın evladını o kreşlerden çıkarın da görelim.
"Erdoğan’ın isyanının arkasında bir düzenin sona ermiş olması vardır"
Sayın Erdoğan’ın isyanının arkasında elbette sadece kreşler yoktur. Sayın Erdoğan’ın isyanın arkasında, yurt genelinde dört çeşit yemeği yarım çorba fiyatına sunan, sayısı 76’ya yükselen kent lokantalarımız vardır. Sayın Erdoğan’ın isyanının arkasında, sayıları 70’i bulan öğrenci yurtlarımız vardır. Çünkü iktidar Türkiye’deki öğrencilerin sadece yüzde 13’üne yetecek kadar yurt yapmıştır. Bu rakam İstanbul özelinde yüzde 2,6’dır. Yurt yapma sorumluluğu iktidardadır ama belediyelerimiz evlatlarımız tarikatların, cemaatlerin kucağına itilmesin diye sorumluluk almış, ellerini taşın altına koymuştur. Sayın Erdoğan’ın isyanının arkasında ‘CHP gelirse sosyal yardımlar kesilir’ kara propagandasına karşı, belediyelerimizin sosyal yardımları tam 4,8 kat artıran şefkatli sol elleri vardır. Sayın Erdoğan’ın isyanının arkasında üreticilere her türlü desteği veren, tarlada kalan ürünleri satın alıp yoksul vatandaşlara dağıtan belediyelerimizin hizmetleri vardır. Sayın Erdoğan’ın isyanının arkasında temelde bir düzenin sona ermiş olması vardır. Sayın Erdoğan, Ankara‘yı parsel parsel satanların, İstanbul’da helikopterle kupon arsaları bulup Arap şeyhlerine pazarlayanların, İstanbul’a ihanet edenlerin düzeninin sona ermiş olmasına isyan etmektedir.
"İktidarımızda bir büyük dayanışmacı ve kalkınmacı bütçeyi bu salonda hep birlikte görüşeceğiz"
Bugün SGK borçları tartışması adı altında yıllarca AK Partili belediyelerin yediği ve hesaplarını ödemedikleri bu yemeğin faturasını faiziyle ve bir seferde CHP’li belediyelere ödetme gayretinin girişimidir. Belediye şirketlerinin borçlarını, sözde kaynağında kesecek bir işe tenezzül edilmektedir. Cümle alem bilmektedir ki bu gelirler kesildikten hemen sonra Plan ve Bütçe Komisyonu’na sevk edilecek bir kanun teklifiyle şirketlerin faizleri affedilecek, anapara borçları taksitlere bölünecektir. Burada yapılacak düzenlemeden belediye şirketleri yararlanamasın diye belediyelerin birikmiş, kendi döneminizde de yükseltilmiş, yüksek faizli borçları bir seferde kaynağından kesilmeye çalışılmaktadır. Milletimiz bilsin ki iktidarın kastettiği para, belediye işçilerinin çocuklarının rızkıdır, kastedilen para yoksulların kent lokantasında yedigi yemek, kastedilen para kreşlerde hizmetlerimizdir, öğrencinin bursu, garibanın sosyal yardımıdır. Yani kastedilen para, milletin parasıdır. Bugün karşımıza milletin parasını milletten kesip millete zulmetmeye çalışan bir anlayış dikilmiştir. Bizim iktidarımızın bütçesinin görüşüldüğü günlerde bırakın var olan kreşlere, yurtlara, kent lokantalarına saldırmayı; bunları genel bütçeden yatırım planını alacak ve her mahalleye yayılacak bir büyük dayanışmacı ve kalkınmacı bütçeyi bu salonda hep birlikte görüşeceğiz.
"AK Parti’nin zaafı, alışık olmadığı, bilmediği şey seçim kaybetmektir"
AK Parti yıllarca seçim kazanmış ve kazanmaya alışmıştır. Ama AK Parti’nin zaafı, alışık olmadığı, bilmediği şey seçim kaybetmektir. Kaybetmek aslında hazmetmektir. Bir sonraki seçimi kazanmak için hatayı kendinde aramaktır. Rakibine çelme çakmak, tuzak kurmak, belediye hizmet aracının tekerini geceleyin sinsice indirmek değildir. Bugün yapılan iş, siyasi hazımsızlıkla millete meydan okumak; yine milletin karşısında durmaktır. Millet bunu asla affetmeyecektir. İktidar tüm bu hukuksuzlukları hem muhalefeti sindirmek hem de ülkenin gerçek gündemini konuşturmamak için yapıyor. Ama biz gerçek gündemi konuşmaya inatla devam edeceğiz.”
CHP Lideri Özel, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) terör örgütü öncülüğündeki silahlı gruplarının Şam'a girmesi ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın ülkeden ayrılmasına ilişkin şöyle konuştu:
"Dış politika üzerinde ciddiyetle durmamız gereken Türkiye'nin ana meselelerden biridir. Ülkemizin ve partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, tüm dünyada bilinen sözü 'yurtta barış, dünyada barış' sözünü hatırlamanın tamda zamanıdır. Atatürk'ün dış politikada bize nasıl bir miras bıraktığını biliyoruz. 'Yurtta barış, cihanda barış' vizyonu bıraktı. Komşularla iyi ilişkiler bıraktı. Devam eden yıllarda hem Cumhuriyet Halk Partisi hükümetleri ve diğer pek çok hükümet, bu vizyona uygun hareket etti. Komşularının iç tartışmalarından uzak durdu. Komşudaki devlet dışı unsurlarla muhatap olmadı. Komşunun toprak bütünlüğünü savundu. Ancak AK Parti iktidarları bunun tam tersini yaptı. Dış politikada, kurumlar dışlandı, bu Parlamento dışlandı, en önemlisi Dışişleri Bakanlığı kadrolarıyla, birikimiyle ve geleneğiyle dışlandı.
"Maceracı dış politika yaklaşımından uzaklaşmalıyız"
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan 18 Temmuz günü, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit 20 Temmuz günü harekat hakkında ilk bilgilendirmeyi kapalı oturumda bu salonda yaptılar. Bugün Suriye'de olan bu kadar olay karşısında Parlamento tamamen görmezden gelindi. Suriye'deki maceracı yaklaşım, 2011 yılından itibaren vatandaşlarımızın canına kast eden büyük bir güvenlik tehdidi yarattı ve bizi büyük bir göç sorunu ile karşı karşıya bıraktı. Türkiye'nin ödediği maliyeti görmezden gelemeyiz. 13 yılda hiçbir şey olmamış gibi, tüm hataların bedelini halkımız ödememiş gibi, Aylan bebekler ölmemiş gibi hareket edemeyiz. Öncelikle geçmişteki hatalardan ders almalıyız, maceracı dış politika yaklaşımından uzaklaşmalıyız.
''Suriye'de şimdi yaraları sarmanın, demokrasiyi inşa etmenin, insanca bir rejim kurmanın zamanıdır''
Komşumuz Suriye'yi senelerdir otoriterlikle yöneten Esad dün devrildi. Tıpkı Irak'ta, Libya'da olduğu gibi. Atatürk'ün bir tek adam rejimi değil, otoriter bir rejim değil de bizlere demokratik bir cumhuriyet bırakmasının her ne kadar yıpratılsa aşındırılsa da ayakta olan kurumları ve kurallarıyla bir demokrasiyi bize emanet etmiş olmasının önemini bir kez daha hatırlamakta fayda var. Yanı başımızda, bir ülke paramparça hale geldi. Her parça bir başka küresel gücün elinde oyuncak olma riskiyle karşı karşıya. Şimdi artık Suriye'de daha fazla kan dökmeden iç savaşı kesin bir şekilde sonlandırmanın, tüm Suriyelileri temsil eden bir geçiş hükümeti kurmanın zamanı. Suriye'de şimdi yaraları sarmanın, demokrasiyi inşa etmenin, insanca bir rejim kurmanın zamanıdır. Biz Suriye halkı için iyi olanın yanındayız. Biz Suriye'nin komşularını ve bölgedeki uluslararası aktörleri, iç savaşın bitirilmesine katkı vermeye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı, tüm Suriye'yi temsil edecek demokratik bir rejimin kurulmasına yardımcı olmaya çağırıyoruz.
Biz Türkiye'de ana muhalefet partisiyiz ama yurt dışına çıktığımızda Türkiye'nin partisiyiz. Temsil edildiğimiz tüm uluslararası kurumlarda Türkiye'nin, KKTC'nin, Azerbaycan'ın haklarını savunduk, savunuyoruz. Biz doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen bir noktadayız. Örneğin Rusya-Ukrayna ilişkilerinde taraf olunmayıp denge politikası izlenmesini doğru bulduğumuzu her platformda ifade ettik. Suriye ile ilgili dünden beri yapılan açıklamalarda, Suriye'nin toprak bütünlüğüne yapılan vurguyu, demokratik ve özgür seçimler noktasında bazı sağduyulu açıklamaları dikkatle takip ediyoruz.
Özel'den iktidara çağrı: Türkiye, Suriye'ye, maceracılıktan ve fetih heveslerinden uzak bir pozisyondan, barışçıl bir pencereden bakmalıdır
Bizim de iktidara çağrımızdır. Türkiye, Suriye'ye, maceracılıktan ve fetih heveslerinden uzak bir pozisyondan, barışçıl bir pencereden bakmalıdır.
Türkiye'nin Suriye politikası, siyasi propagandaların malzemesi olamayacak kadar önemlidir. Trollerin akıl dışı heyecanları olabilir. Sözde yorumcular, sözde uzmanlar, sırtında yumurta küfesi taşımayanlar macera peşinde koşabilir. Ancak devlet, ciddi olmak zorundadır. Soğukkanlı olmak zorundadır. Suriye'de demokratik, kapsayıcı, hukukun üstünlüğüne dayalı bir rejim inşasından yana olmayan kesimlerden uzak durulmalıdır. Terörün ve şiddetin son bulması için çözümler üretilmelidir.
Ülkemizdeki Suriyelilerin evlerine dönmelerine yardımcı olacak kapsamlı bir geri dönüş programı hazırlanmalıdır. Bugün ülkemizdeki sığınmacılar, meydanlarda sevinç gösterilerinde bulunmaktadır. Bu sevinç, ülkelerine dönüş sevinciyse buna iştirak ederiz. Ancak iktidarın bir an önce yanıtlaması gereken, meydanlarımızda gösteriler yapan bu kadar sığınmacının nasıl gönderileceği sorusudur? Bizim Suriye'ye dair önceliğimiz, oradaki askerlerimizin güvenliği, yurttaşlarımızın güvenliği, Türkiye'nin çıkarları ve huzurudur. Ne kimsenin maşası olmayı kabul ederiz ne de başka memleketlerdeki yangına maşalarla müdahaleyi doğru buluruz.
"İktidarımızda Türkiye komşularının yanında duracak hem de Avrupa sisteminin parçası olduğunu ısrarla savunacaktır"
Cumhuriyet Halk Partisi, Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanadır, demokrasi barış ve istikrar ortamından yanadır, Suriye halkından ve iradesinden yanadır. Aksi halde yanı başımızda istikrarsızlık üretecek Afganistan gibi bir yapıyla yaşama riskimiz ortadadır. Böyle bir ülkeye Türkiye'deki Suriyelerde dönmeyecektir aksine Türkiye yeni göç dalgalarına da maruz kalabilecektir. Buradan Türkiye'nin birinci partisinin genel başkanı olarak Avrupa'ya da sesleniyorum. Cumhuriyet Halk Partisi ilk seçimlerde iktidar olacaktır ve Cumhuriyet Halk Partisi yalnızca sınır komşularıyla değil, Avrupa'yla da ilişkileri içinde olmayı istemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi, yurttaşların esenliğini ve güvenliğini sizden gelecek hiçbir teklife değişmeyecektir. Hakkaniyetli olmayan hiçbir pazarlığa oturmayacaktır. İktidarımızda Türkiye komşularının yanında duracak hem de Avrupa sisteminin parçası olduğunu ısrarla savunacaktır. Türkiye, doğu ile batı arasındaki barışçıl köprüdür, öyle olmalıdır.
Kurucumuzun gösterdiği hedef milletimizi muasır medeniyetler seviyesidir. Onun işaret ettiği yerde güçlü parlamentolar, hukukun üstünlüğü, mütevazi liderler, zengin halklar kişi başına 45-50-55 bin dolar milli gelirler var. Birilerinin gözünü diktiği tarafta ise zengin liderler, fakir halklar kişi başına 4 bin 500 dolar milli gelir var. Bizim rotamız Atatürk'ün koyduğu hedeftir. Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmaktır. Avrupa Birliği'dir. 32'si Avrupa'da toplam 85 siyasi partinin üyesi olduğu, başkan yardımcısı olduğum Sosyalist Enternasyonel partimizin Avrupa Birliği üyeliği mücadelesine tam desteğini açıklamış 85 siyasi parti bu konuda imza atmıştır.
"Uygulanan akıl dışı politikalarla bütçemiz faize rehin verilmiştir"
Biz söylediğimiz sözlerin vatandaşa ne etki oluşturduğunu ölçtüğümüz gibi milletin beklentilerini de ölçüyoruz. Bu kürsüye çıkmadan önce halka 'Bütçe yapma yetkisi doğrudan sizde olsa bu parayı nereye ayırırdınız?' diye sorduk. Yüzde 37'si tarıma önem vereceğini, yüzde 28,5'i eğitime para harcanacağını, yüzde 19'u sanayiye ve savunma sanayisine, yüzde 14.2'si sağlığa, yüzde 1.7'si çevreye, Yüzde 0,3'ü de Diyanet'e para ayıracağını ifade etmiştir. alkımız tarımı, sağlığı, eğitimi öncelerken iktidar ise faizi, garanti ödemelerini ve vergi alınmayan zenginleri öncelemektedir. İşte önümüze konulan bütçenin rakamları bunlardır. Bütçe geneli 12.8 trilyon lira, gideri 14.7 liradır, açık 1.9 trilyon liradır. Hükümetin bu bütçeye koyduğu faiz gideri 1.9 trilyon liradır. Uygulanan akıl dışı politikalarla bütçemiz faize rehin verilmiştir.
"Paramız pul olmuştur"
Vatandaş boşuna mı en önemli sorunum ekonomi diyor. Cebindeki 200 lira basıldığı ilk gün, tedavüle girdiği ilk gün 1 ocak 2009'da 132 dolar alıyordu. Bugün en büyük banka notumuz 6 dolar etmiyor. 200 liraya 2009'da 76 litre benzin alıyordu, bugün 4,5 litre benzin alıyor. 200 liraya 2009'da 500 ekmek alıyorken bugün 20 ekmek alıyor. Bugün PTT'nin sattığı posta pulu 175 lira ancak en büyük banknotla bir tane pul alınabiliyor paramız bu olmuştur. Ve gelelim bütçenin kimin için hazırlandığına...
''Bu bütçe kimin bütçesi biliyor musunuz?''
Bu bütçe kimin bütçesi biliyor musunuz? Bu bütçe maaşları asgari ücrete eşitlensin diye 66 milyar lira bulunamayan emeklilerin değil, 701 milyar liralık vergisi silinen zenginlerin bütçesidir. Bu bütçe atanamayan öğretmenler için kaynak yaratma bütçesi değil, ihalelere servet transfer etme bütçesidir. Bu bütçe sözde tasarruf yapmak için bir öğün yemek verilmeyen yoksul öğrencilerin değil lüks araçların yanı sıra artık uçaklardan konvoy yapanların bütçesidir.
Bu bütçe açlık sınırının altında maaşla geçilen emeklinin, asgari ücretlinin değil bugüne kadar Kur Korumalı Mevduattan 1.8 milyon lira ödenenlerin bütçesidir. Bu bütçe staj ve çıraklık mağdurlarının, emeklilikte adalet isteyenlerin değil kamuda 3-4 kıyak maaş alanların, yönetim kurulu üyeliği kapanların bütçesidir. Bu bütçe hakkı olan desteği alamadığı için ürünü tarlada kalanların ürünün yola dökenlerin değil adrese teslim ihaleler verilenlerin teşviklerle semirtilenlerin bütçesidir. Bu bütçe ekmek parası için yerin yüzlerce metre altında ter döken madencilerin değil 'madencilerin fıtratında ölüm var' diyenlerin bütçesidir. Bu bütçe yoksulluk nedeniyle derme çatma bir barakada yanarak ölen beş kardeşin değil, 'yoksulluğa isyan etmeyin, sabredin' derken lüks makam arabalarında sıra sıra dizilenlerin bütçesidir. Bu bütçe depremzedelerin bütçesi değil rezerv alanı uygulamasıyla rant peşinde koşanların, tevazunun değil, kibrin ve şatafatın bütçesidir.
"Artık sandık milletin önüne konmalıdır, kararı halk vermelidir"
Millet, 31 mart seçimlerinde Türkiye'de bir iktidar değişim sürecini başlatmıştır. İktidara düşen milletin iradesine saygı duymaktır. Saygı duymamanın iktidara da millete de hiçbir faydası yoktur. Bu yanlış yoldan bir an dönülmeli kayyum atayarak, hukuktan uzaklaşarak, yoksulları ezerek bu ülkeye daha fazla zarar verilmemelidir. Bu ülkenin insanlarına daha fazla yazık edilmemeli. Türkiye hızla hukuka dönmeli, adalet hakim kılınmalı, Meclis'in seçilmiş bir milletvekili daha fazla hapiste tutulmamalı. Gençler konuşmalı, itiraz edebilmeli. Kayırmacılığa son verilmeli.
Mülakat derhal kaldırılmalıdır. Eğitimde bilim esas alınıp her ne kadar ihtiyaç varsa o kadar öğretmen atanmalı. Emekli, asgari ücretli, memur artık hakkını almalıdır. Demokratik bir ülkede iktidardan bunları yapması beklenir. Ama bu iktidar ilk seçimde tecelli edecek milletin kararına hukuk dışı yöntemlerle direnmeyi amaçlamaktadır. Bu şahsi beka direnişi tarihin hiçbir döneminde başarılı olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Bu yüzden artık sandık milletin önüne konmalıdır, kararı halk vermelidir. Bu millete daha fazla zulüm edilmemelidir. Biz bunları yapmaya geliyoruz. Gülmeyen yüzleri güldürmeye, doymayan karınları doyurmaya, olmayan adaleti getirmeye, eşitliği getirmeye geliyoruz. Bu ülkeyi ayağa kaldırmaya geliyoruz. 100 yıl önce olduğu gibi yine kurtarmaya, yine halkın iktidarını kurmaya geliyoruz, hepinizi saygıyla selamlıyorum."