Özel: CHP varsa umut var demek için adayız
CHP Mersin İl Kongresi'ne katılan Özel, "İşte burada yaptığımız itiraz, çıktığımız yol, partinin moralini bozmak, partiyi bir tartışmaya götürmek, partiyi tartıştırmak değil, aksine bir duygusal kopuş içinde olan seçmene CHP tartışıyor, CHP değişiyor, CHP bundan sonra da dimdik ayakta olacak, senin umudun olacak, CHP varsa umut var demek için adayız, buradayız, ayaktayız." dedi.
Haber Merkezi |CHP Grup Başkanı ve Başkanı adayı Özgür Özel, CHP Mersin İl Kongresi'ne katıldı.
Kongrede Divan Başkanlığı’na Parti Meclisi Üyesi Müslim Sarı seçildi. CHP Grup Başkanı ve Manisa Milletvekili Özgür Özel, kongrede söz talep etti.
İlk sözü alan Özel, kongre delegelerine; "Ben bugün karşınızda partinizin Grup Başkanı olarak, 11, 12 yıl milletvekilliği yapmış birisi olarak, son 8 yıldır parlamentoda Grup Başkanvekilliği görevini yürütmüş birisi olarak neredeyse çocukluğundan beri tanıdığınız bu partinin bir evladı olarak karşınızdayım. Ama aynı zamanda CHP’nin Genel Başkan aday adayı olarak karşınızdayım." dedi.
Özel, "Bir özeleştiri olarak eğer ben şampiyon olacak takım yerine ikinci olan takımda santrafor oynayacağıma şampiyonluğa oynayan takımda her mevkiye talibim dedim. Ben bu evin evladıyım. Bana Özgür, orta saha, orta saha, kaleye geç, kaleye, Özgür çok oynadın yedeğe, yedeğe, Özgür artık oynama top topla, top toplarım, ama bana bu örgüt gerekli görür, inanır yetkilendirirse, geç takımın başına derse takımın başına geçerim, bu takımı da şampiyon yaparım. Söz veriyorum." diye konuştu.
Özel konuşmasında şunlara değindi:
“Ben bugün karşınızda partinizin Grup Başkanı olarak, 11, 12 yıl milletvekilliği yapmış birisi olarak, son 8 yıldır parlamentoda Grup Başkanvekilliği görevini yürütmüş birisi olarak neredeyse çocukluğundan beri tanıdığınız bu partinin bir evladı olarak karşınızdayım. Ama aynı zamanda CHP’nin Genel Başkan aday adayı olarak karşınızdayım. Bu bir başka partide bir tansiyon sebebidir. Bu başka bir partide gerginlik sebebidir. CHP’nin en önemli özelliği. Genel Başkanına rakip çıkabilen, kongre salonlarında Genel Başkanı ile yarışılabilen, tartışılabilen, içeriğin konuşulabildiği ve daha sonra oradan güçlenerek çıkılabilen tek siyasi partidir. AK Parti’de tarafsız kalması gerektiği dönemde bile telgrafı ayakta dinlenen, onun işaret ettiğinin tam oyla seçildiği, desteği çektiğinin bir sene sonra tüm oylarla düşürülüp yerine başka birisinin seçildiği bir parti içinde de tek adam rejimi var.
MHP’nin içindeki itiraz ancak kurultayın iptal edilmesi ve bir başka parti kurulmasıyla sonuçlandı. Pek çok siyasi parti kendi süreçlerini işletiyor ancak kurultay salonuna genel başkan adayları belirlenmiş olarak geliyorlar. Ancak CHP’nin bu yarışma kültürü, itiraz kültürü, bu birlikte doğruyu arama kültürü, bu belki de biricik özelliği partiyi Türkiye’ye, Türkiye’yi ve Türkiye’deki sosyal demokratların alnını açık tutarak dünyaya bakmasını sağlamaktadır. Buna katkı sağlayan herkese, Genel Başkanımızdan en yeni üyeye kadar minnetlerimi, şükranlarımı sunuyorum.
"Partimizin kalitesinden kaybettirecek her tartışmadan uzak durmalıyız"
Bir süreç yaşandı. Sayın Sarı’nın şu ifadesi kıymetli pek çok yerde benim kurduğum cümleyle başladı. Bu sürecin sorumluluğunu bir kişiye yüklemek, örneğin sayın Genel Başkana yüklemek, Genel Başkana haksızlıktır. Bu sürecin sorumluluğunu, eski, daha yeni, ondan daha yeni ama geçmişte bıraktığı çalışma arkadaşlarına yüklemek de bir o kadar haksızlıktır. Bu süreci sadece yazılı metinlerin tartışmasına indirgemek, tüzük yapacağız, güzel yapacağız, önerileri yollayın, bunu kongreden önce yapacağız, yetişmedi, 15 gün sonra yapacağız demek, siz ipe bakın yerdeki bizleri görmeyin demektir. CHP’nin programı iyi ama kalın. Kısaltalım, basitleştirelim, onun üzerinden yürüyelim demek kıymetlidir, ama tartışmayı haksız bir zemine çekmektir. Eğer bir değişimden bahsedeceksek, altını doldurmalıyız. Evet, içerik yoğun bir tartışma yapmalıyız. Dünyaya bakmalı, Türkiye’yi görmeli, güçlenerek çıkacağımız her tartışmanın içinde olmalı, güç kaybettirecek, birbirlerine düştü dedirtecek üslupsuzluğu ile partinin kalitesinden kaybettirecek her tartışmadan uzak durmalıyız.
Ben bir evladınız olarak Genel Başkan adaylığı sürecinde olan bir kardeşiniz olarak bundan önce yaptığı görevlerde başınızı öne eğdirmemiş, kimsenin ekmeğine yağ sürmemiş bir kardeşiniz olarak bu süreci başta Genel Başkanımıza, partimizin kurumsal kimliğine yakışır bir şekilde yürüteceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Huzurlarınızda söz veriyoruz. Peki niçin? Sebebi şudur; burası başka bir parti, başka bir oluşum değil. Burası CHP. Çok sevdiğim ve bir belde binası açılışından bir büyükşehir belediye başkan ziyaretine, bir il başkanı ziyaretine kadar her fırsatta vurguladığım iş, bu partinin bir baba evi, baba ocağı oluşudur. Herkes baba evinde doğar, kimi gider, kimi kalır. Kimi ırakta oturur kimi yakında oturur. Kimi büyüğüne geçer, kimi küçüğüyle yetinir. Ama herkesin bildiği bir şey vardır. Eğer günün biri dara düşersen, başın sıkışırsa, ayazda kalırsan bildiğin şudur ki baba evinin çorbası kaynamaktadır, bacası tütmektedir. O yüzden CHP içindeki tartışmaları acaba bir ayrılık, geçmişteki kötü örnekleri gibi farklı partileşme süreçleri olur mu, kavga olur mu, ayrı düşmek olur mu diyenlere şunu söylüyoruz; biz bu baba evinin evlatlarıyız. Çorbayı kaynatanlarız, bacayı tüttürenleriz, eve odun çekenleriz.
"Seçimin sonunda başarısız olduk"
Şunun bilincinde olanlarız. Bu evin tapusu bir kişiye aittir. O ne Kemal Bey’dir ne Özgür Özel’dir. Allah gani gani rahmet eylesin ama ne İnönü’dür ne Ecevit’tir. Bu evin tapusu bir kişiye aittir, o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Hal böyle olunca acaba kalkar gider misin, acaba küser misin gider misin, başka yollara sapar mısın… Bu partinin evlatlarına sorulacak soru değildir. Peki ne ile meşgulsün. Değişim diyorsun da bunu niye diyorsun? Hem vallahi hem billahi 14 Mayıs günü yaşadığımız o büyük şok, ardından 14 günlük benim için Ege’nin 9 ilindeki 33 miting ve 28’i akşamı yaşadığımızdan sonra kendi adıma ne değişim diyecek ne adaylık iddia koyacak ne kolumu kaldıracak takatim yoktu. Çünkü 2019 yerel seçimlerinden beri 81 ilde 975 ilçeden çağrılıp da yetişebildiğim her yerde ben bu seçimin kampanyasını yaptım. CHP için CHP’nin başarıya ulaşması için, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Cumhuriyet’e husumet duyanların Cumhuriyet’in kurucu kadrolarına husumet duyanların Cumhuriyet’in kurucu değerlerini aşındıranların iktidarda olmaması, yine Gazi Mustafa Kemal’in önümüzü açtığı aydınlanma yolunda ilerlemek, o meşaleyi yeniden yakabilmek, devrimlerini sürdürebilmek, devrimin devamlılığı yolunda yürüyebilmek için emek verdik, gayret sarfettik. Ama 100’üncü yılın sonunda çok önem atfettiğimiz, çok inandığımız bu seçimin sonunda başarısız olduk.
Ben o seçimin gecesi bir samimi özür dilemenin takip eden süreçte bu partinin topyekün önümüzdeki döneme ilişkin yenilenmesinin ve güçlenmesinin önünü açmasının tarafı oldum. Bu duygularımı, bu sürecin nasıl yönetilmesi gerektiğini hem yetkili organlarda hem sayın Genel Başkanımıza doğrudan söyledim. O noktada farklı fikirler, başaramadık, kaybettik yerine kazanamadık ama kaybetmedik gibi tanımlamaların güç geçtikçe seçmende bir duygusal kopuşa, bir reaksiyona böyle giderseniz oy vermeyiz, biz bir daha sandığa gitmeyiz gibi sözlerin hızla yayılışına ve bunun tehlikesine şahit oldum. Dünyanın bütün otoriter popülist liderleri, bütün diktatörleri seçime katılım oranının düşüklüğünden, muhalif seçmenin moral bozukluğundan, sandıktan kopuşundan, siyasi partilere bizatihi siyasetin kendisinden uzaklaşmasından, yabancılaşmasından beslenirler. Onların kitlesi olduğu yerde durur. Senin seçmeninin omuzları düştükçe beyefendinin keyfi yerine gelmeye başlar. İşte burada yaptığımız itiraz, çıktığımız yol, partinin moralini bozmak, partiyi bir tartışmaya götürmek, partiyi tartıştırmak değil, aksine bir duygusal kopuş içinde olan seçmene CHP tartışıyor, CHP değişiyor, CHP bundan sonra da dimdik ayakta olacak, senin umudun olacak, CHP varsa umut var demek için adayız, buradayız, ayaktayız.
"Tutum belgesi, hatayı nerede yaptığımızın tartışılmasıyla başlıyor"
Tutum belgemiz, dünyadaki sol sosyal demokrat hareketlerin başarılarının ya da başarısızlıklarının öykülerinin incelenmesi ders alınması ve oradan öneriler çıkarılmasından tutun, 1970’lerdeki ortanın solu hareketinden Ecevit’in ‘Ak günlere bildirgesi’ne kadar CHP ne zaman yükselmiş, ne zaman duraksamış, ne zaman gerilemiş analizini yapan bir çabadır. Müslüm Başkan şöyle bir çağrı yaptı; 70’lerdeki Ak günlere bildirgesi bir bildirgeydi, içeriği vardı, hatta amblemi de vardı dedi. Hepsini araştırdık, amblem araştırmadık. Amblem Altı oktur, Altı okumuzdur, Altı okumuzun sonuna kadar arkasında durmaktadır. Altı oku tarihsel haklılığıyla, gerekliliğiyle sahiplenen olgusal tutarlılığı ile benimseyen, günün şartlarında Altı oku aşındırmadan geliştirmeye niyet eden, bu konudaki beyanını açık, net ifadelerle sizlerle paylaşan bir tutum belgemiz var. Tutum belgemizin özü bundan sonraki süreçte bir daha kaybetmemek üzere hatayı nerede yaptığımızın tartışılmasıyla başlıyor.
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi dikine kesen bir siyasetle bir farklılık bulayım, üzerinde tepineyim ve ayrıştırayım, ayrılan tarafı uzaklaştırayım, kutuplaştırayım, karşı kutbu şeytanlaştırayım, kendi arkamı kalabalıklaştırayım. 52’ye 48. Bu siyaset bizi üzerimde görülmez bir cam tavana, malum oyu aldık dediği yüzde 25’lik görünmez cam tavana mahkum eden, ben atlasam da yüzde 25, zıplasam da 25, ben sadece 25… O zaman sola sağa, hatta daha sağa biraz daha sağa açılarak acaba bir başka şey yapabilir miyim ya da ittifaklarla yürüyüp acaba 50 artı 1’i alabilir miyim? Çok istedik alalım. Ama yapısal bir mesele tartışıyorsak alsak da halen daha bu dikine kesen sağcılar solcular, Aleviler Sünniler, ocular bucular, milliler gayri milliler, onlar biz siyasetinde büyük parça olsa da karşında hala bir yüzde 50 var. Oysa bu oyunun kuralına baştan itiraz etmek lazım. Bunu da siyaset yaparken siyaseti belirlerken yapmak lazım… Öncelikle nerede duracağına kendin karar vermek, başkalarının konumlanmasını onlara bırakmak, dikine kesen siyaset yerine enine kesen bir siyasetin savunucu olmak gerekmektedir. Enine keserken o gün AK Partili’nin de MHP’linin de HDP’linin de İYİ Partili’nin de Meclis’te partisi, grubu olmayanların da sandığa gidip oy kullanmayanların da yoksuluna, işsizine, güvencesizine, sendikasızlaştırılana, emeği sömürülene, gelecekten kaygılı olana, gözü yurtdışında olana birlikte dokunmaktır.
Neyi yapacağını, nasıl yapacağını, hangi yolla yapacağını söyledin de kimlerle yapacaksın dediğinizde gencecik kadrolarla, kadınlarla, gençlerle, mevcut Parti Meclisi’nden milletvekili grubundan, bu partinin en önemli insan gücü olan hem Türkiye’deki hem dünyanın dört bir yanındaki Atatürkçü, dünyayı bilen en iyi eğitimli kesimleriyle, ama yetmez Parti Meclisi’nde de Meclis grubunda esnaf konuşulacaksa esnafın, çiftçi konuşulacaksa çiftçinin, genç konuşacaksa gencin, yoksul konuşacaksa yoksulun temsilcileriyle gerçek bir halk partisiyle CHP’yi halka arz ederek ondan talebini görerek, toplayarak, daha sonra buna uygun siyaseti en net ölçme değerlendirme biçimiyle her adımı ölçerek, halka anlattıysak bu doğrultuda devam ederek, yok milletten kabul görmüyorsa o hatadan dönerek ama her seçim bir şeyi deneyerek değil seçime aylar, yıllar kala doğrusunu bulmuş, gönüllere girmiş olarak yaklaşmakta olan seçimdeki iktidarı garanti etmiş olarak bir yol yürümeye davet ediyorum hepinizi.
Kardeşim, sen de orada değil miydin? Vallahi oradaydım. İlk olarak değişim tartışmalarına değişim kararlı ama vefalı olmalıdır dedim. Bu partiye emek vermiş kimseye vefasızlık etmek asla gönlümden geçmez. Hatta dedim ki bir özeleştiri olarak eğer ben şampiyon olacak takım yerine ikinci olan takımda santrafor oynayacağıma şampiyonluğa oynayan takımda her mevkiye talibim dedim. Ben bu evin evladıyım. Bana Özgür, orta saha, orta saha, kaleye geç, kaleye, Özgür çok oynadın yedeğe, yedeğe, Özgür artık oynama top topla, top toplarım, ama bana bu örgüt gerekli görür, inanır yetkilendirirse, geç takımın başına derse takımın başına geçerim, bu takımı da şampiyon yaparım. Söz veriyorum.
"Önlerinde eğilmedim"
Bundan önce ne yaptın? Vallahi salonda şahidim çok ama şahidi bu salonda aramayın. Şahidi, Türkiye’nin 975 ilçesinde 35 bin eczaneden en AK Partili en MHP’li olanlara gidin. Deyin ki 26, 27 yaşındaki bir genç odasının başına geçti ne yaptı? Kimsenin bilmediği, kimsenin önemsemediği bir yerden o odayı Türkiye’nin en iyi bilenen, en iyi yönetilen odası yaptım. Hep birlikte Ankara’ya git dediler, gittik. Türk Eczacıları Birliği’nde Ethem Sancak’ın elinden evladımızın lokmasını geri aldım. Zincir eczanelere karşı direnirken. Türk Eczacıları Birliği’ni Türkiye’nin en iyi yönetilen, en güçlü, en başarılı meslek örgütü haline getirdim 4 yıl gibi bir sürede. Sonra partiye davet. Sonra 4 yıl cezaevi izleme, inceleme komisyonu, Pozantı Çocuk Cezaevi’ni kapattırarak başlayan Soma’daki tehlikeye dikkat çeken, 4 yıl boyunca nefes almadan çalışan ve yapılan önseçimde 13 bin geçerli oyun 11 bin 650’sini alarak tüm zamanların Türkiye rekoruyla yüzde 87 ile memleketimden yeniden milletvekili seçildim. O günden bugüne grup başkanvekilliği yaptım. Meclis’te verilen herhangi bir görevi, bir dakika, bir saniye bir kelime aksatmadım. Eğer sizi mahcup ettiysem, bir şeyi eksik yaptıysam hak vermeyin ama ben görevim icabı karşımda ister Süleyman Soylu ister Hulusi Akar ister Binali Yıldırım ister Recep Tayyip Erdoğan olsun bir kelime eksik konuşmadım, bir santim eğilmedim. Bildim ki bir santim eğilseydim bunlar bize diz çöktüreceklerdi. Önlerinde eğilmedim.” (ANKA)