Erkan Baş: Yalnızların birliğini kurmamız lazım
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye'ye çağrı yaparak "Yalnızların birliğini kurmamız lazım. Bu iktidarın yalnızlaştırdığı, çaresizleştirdiği, yoksullaştırdığı, alın terinin birleştirdiği bütün emekçiler, acıların birleştirdiği bütün emekçiler, yan yana gelmeliyiz" ifadelerini kullandı.
Haber Merkezi |TİP Genel Başkanı Erkan Baş, her hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği haftalık basın toplantısını bugün TİP İstanbul İl Örgütü’nde gerçekleştirdi.
Baş'ın konuşmasından satır başları şöyle:
"Her seferinde insanlar hayatını kaybediyorlar, bir tane sorumlu yok ortada, bir tane istifa yok!"
Üstelik Turizm Bakanı bildiğiniz gibi bu ülkede en büyük turizm patronlarından bir tanesidir. Kendisi aynı zamanda bir tur şirketinin sahibidir ve bu otelin yataklarını doğrudan kendisi satıyor. Şimdi bir çıkar birliği, bir iş birliği, bir para ortaklığı var ortada. Ve burayı bu kişi denetleyecek, burada sorumluyu bu kişi saptayacak, burayı bu kişi düzenleyecek. Bu akıl alır bir şey midir? Buranın tekrar altını çizerek söylüyorum, yataklarını satan tur şirketlerinden bir tanesinin sahibi doğrudan bu ülkenin turizm bakanı. Dolayısıyla başka hiçbir şeye gerek yok, sırf bu nedenle, yani soruşturmanın selameti açısından bile Turizm Bakanının hemen istifa etmesi gerekiyor. Zaten sorumlu olduğu için istifa etmesi gerekir ama arkadaşlar şunu da söylemeden edemeyeceğim, en küçük bir insanlık olsa, Tayyip Erdoğan'dan korktuğu kadar kendi vicdanından korksa, Tayyip Erdoğan'dan korktuğu kadar şu insanlara saygısı olsa, ‘Ben görevimi eksik yaptım, yeterince denetleyemedim, benim sorumluluk alanımdaki bir yerde insanlar hayatlarını kaybetti’ diyerek görevini bırakması bekletir. O yüzden açık söylüyorum iki elimiz yakasında. Her seferinde insanlar hayatını kaybediyorlar, bir tane sorumlu yok ortada, bir tane istifa yok! Bu kabul edilebilir bir şey değil.
"Daha ne kadar öleceğiz ya?"
Bu katliamın sorumlusu kar hırsıdır, bu katliamın sorumlusu denetimsizliktir, ihmaldir, kayırmacılıktır. Daha ne kadar öleceğiz ya? Soma'da ölüyoruz, Hendek'te fabrikada ölüyoruz, Çorlu'da tren kazasında ölüyoruz. Bugün de Bolu'da ölüyoruz. Gerçekten çok öfkeliyiz ve bu öfkemiz birleşip bir çığ haline gelmediği müddetçe, üzülerek ifade ediyorum, ölmeye devam edeceğiz. Bunlar bize ölümü reva görüyorlar, kendileri zevk-i sefa içerisinde yaşasınlar diye, bir avuç azgın azınlık mutlu mesut ömrünü sürdürsün diye biz birer ikişer, onar yüzer ölmeye, öldürülmeye devam edeceğiz. Bakın, unutturuyorlar. ‘Yenidoğan Çetesi’ diye bir çete var değil mi bu memlekette? El kadar bebekleri öldürdüler. Hastanede hastane patronu üç kuruş daha fazla para kazansın diye biz öleceğiz, çocuklarımız denetimsiz trenlerde tren raydan çıktığı için Çorlu'da ölecek, sabah evimizden işimize gideceğiz, bizi açlığa ve yoksulluğa mahkum ettikleri düzende patronlar iş güvenliğine üç kuruş para ayırmadı diye yine biz öleceğiz. Çocuklarımız okumak için üniversiteye gidecek, KYK yurtlarında denetim yapılmadığı için asansör düşecek, çocuklarımız ölecek, madenleri peşkeş çektikleri patronları daha zengin edelim diye maden işçileri ölecek, inşaat baronları üç kuruş daha fazla para kazansın, bir elleri yağda, bir elleri balda yaşasınlar diye kirişi kesilmiş apartmanlarda, depremlerde yine biz öleceğiz, eşimizle, annemizle, babamızla, dostlarımızla bir enkazın altında deprem olursa hep beraber ölümü bekleyeceğiz. İstedikleri bu! Ama nettir, bu düzen değişmediği müddetçe biz hep birlikte ölmeye devam edeceğiz.
"Vatan düşmanı bir iktidarla karşı karşıyayız"
Dünkü fotoğraf, dünkü Türkiye tablosu bize bir şeyi gösteriyor, AKP büyüdükçe biz ölüyoruz, AKP güçlendikçe biz ölüyoruz, AKP iktidarda kaldıkça biz ölüyoruz. Çıkıyor oradan parmak sallıyor, şovunu yapıyor, sonra kendi töreni bitiyor, ‘Aman bu cinayetlere siyaset karıştırmayalım’. Hemen bir yas ilan edelim bir günlük, yayın yasağı getirelim, bunlar konuşulmasın. Yani bunları Nazım görmüş olsaydı, hani ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’nı yazmış ya, herhalde bugün yaşıyor olsaydı ‘Memleketimden Ölüm Manzaraları’ diye yazardı. Başka türlü anlatılamaz karşı karşıya olduğumuz tablo. Yani madenlerde, fabrikalarda, kirasını güç bela ödediğimiz evlerde, her yerde ölüyoruz. Bir de çocuklarımızı katlediyorlar. Buraya çıkarken bir düşündüm, hafızamı yokladım. Hep beraber hatırlayalım, Aladağ'da bir tarikat yurdunda yoksul, emekçi çocukları okuyabilmek için mahkum edildikleri o tarikat yurdunda 11 yoksul çocuğumuz yanarak hayatını kaybetmişti. Yenidoğan Çetesi'ni söyledim. Bakın Narin, hemen yakında. İzmir'de 5 çocuk anneleri hurda toplamak için çıktığında yanarak hayatını kaybetmişti. Bu iktidar döneminde 12 yaşında 13 kurşunla Uğur Kaymaz öldürüldü, Ceylan Önkol öldürüldü. Bu iktidar döneminde 15 yaşında 16 kiloya düşen Berkin'imiz öldürüldü. Bu iktidar döneminde 10 Ekim Katliamı’nda 9 yaşında Veysel'imiz öldürüldü. Daha ne anlatabiliriz ya? Gerçekten daha ne anlatabiliriz? Çoluğumuzu, çocuğumuzu katleden insanlık düşmanı, vatan düşmanı bir iktidarla karşı karşıyayız.
"Yalnızların birliğini kurmamız lazım"
Ayrışmayı, taraflaşmayı söylediğim gibi ölüm ve yaşam olarak tarif etmemiz gerekiyor. Geldiğimiz noktada Türkiye budur. Her hal ve şartta bu iktidara karşı en geniş güçlerin birliğini sağlamalıyız, hep birlikte bu iktidara karşı mücadele etmeliyiz. Bunlar, hepimizi teker teker yalnız ve çaresiz bırakıp iktidarlarını bunun üzerine inşa etmeye çalışıyorlar. Şimdi buradan bütün Türkiye'ye çağrı yapıyoruz: Yalnızların birliğini kurmamız lazım. Bu iktidarın yalnızlaştırdığı, çaresizleştirdiği, yoksullaştırdığı, alın terinin birleştirdiği bütün emekçiler, acıların birleştirdiği bütün emekçiler, yan yana gelmeliyiz ve bu ülkeyi, bu toprakları gerçekten sevenler olarak ülkemizi bu hale getirenlerden hesap sormalıyız. Son sözüm, yaşattıklarını yaşatacağız, emin olsunlar. Yaşattıklarını yaşamadan ölmeyecekler.