Yargıda cezasızlık algısını kaldıracak yeni adımlar atılıyor... Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı

Yargıda cezasızlık algısını kaldıracak yeni adımlar atılıyor. Atılacak yeni adımları Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda açıkladı. Erdoğan, "Cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, toplumun güvenlik ve adalet konusundaki kaygılarını süratle gidermek boynumuzun borcudur" dedi.

Haber Merkezi |

Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, TBMM'nin 28. Dönem 3. Yasama Yılı'nın, siyasi partilere, milletvekillerine ve Meclis çalışanlarına hayırlı olmasını diledi.

İşte Erdoğan'ın açıklamalarından önemli satırbaşları:
Sözlerimin hemen başında, geçtiğimiz günlerde büyük bir sel felaketiyle sarsılan Bosna Hersek halkına buradan geçmiş olsun temennilerimizi iletiyorum. Su baskınları sonucunda vefat eden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar niyaz ediyorum.

Felaket haberini alır almaz AFAD'ımızı, Kızılay'ımızı, TİKA'mızı hemen harekete geçirdik. Evleri yıkılan, yakınlarını kaybeden, maddi zarara uğrayan kardeşlerimizin yaralarını sarmak için elimizden geleni yaptık ve yapıyoruz. Pazar günü Ulaştırma Bakanımız hem Boşnak halkıyla dayanışmamızı göstermek hem de durumu yerinde incelemek üzere sel bölgesine intikal etti. Bosnalı kardeşlerimizi bugüne kadar olduğu gibi Allah'ın izniyle bundan sonra da yalnız bırakmayacağız. Merhum Aliya'nın son nefesini vermeden hemen önce hastane odasında elimizi tutarak bizlere bıraktığı emanete en güzel şekilde sahip çıkmayı sürdüreceğiz.

Reai Kutan'ın vefatı

Pazartesi günü ebediyete irtihal eden rahmetli Erbakan hocamızın yol ve dava arkadaşı, milletvekili ve bakan olarak ülkemize ve milletimize çok kıymetli hizmetlerde bulunmuş, Milli Görüş hareketinin çınarlarından Recai Kutan ağabeyi de burada rahmetle yad ediyorum. Beyefendi kişiliği, mütevazı tavrı, ali cenaplığı, çalışkanlığı ve davasına olan sarsılmaz bağlılığıyla Recai Kutan her zaman hayırla anılacaktır. İnşallah biz de kendisini daima özlemle ve şükranla yad edeceğiz. Rabb'im kendisini cennet-i cemailiyle müşerref eylesin.

Sırtını dağa yansıyan terör siyasetine asla ve asla yer yoktur

Dün, 6-8 Ekim olaylarının 10'uncu yıl dönümüydü. Kobani bahanesiyle kışkırtılan bu menfur olaylarda 2 emniyet görevlimiz şehit oldu, 35 kişi hayatını kaybetti, 435'i sivil, 326'sı güvenlik görevlisi 761 insanımız da yaralandı. Bugün malum çevreler tarafından hala demokratik bir eylem gibi lanse edilen olaylar sonucunda çok sayıda ev, iş yeri, okul, Kur'an kursu, kütüphane, kültür merkezi, müze ve yurt binası zarar gördü.

Bilhassa ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıtırken katledilen 16 yaşındaki Yasin Börü ve arkadaşlarına yapılan canilikleri, değil üzerinden 10 yıl, yüzyıl geçse bile unutmayız. Şunu da biliyoruz; ciğer paresini kaybetmiş bir annenin yürek yangınını ancak adaletin tecellisi söndürebilir. 6-8 Ekim olaylarında rolü olanlar bağımsız Türk mahkemeleri önünde, işledikleri suçların hesabını vermiş, hak ettikleri cezalara çarptırılmıştır.

Gerek Suriye'de daha sonra yaşananlar gerekse mahkeme süreci, 6-8 Ekim olaylarının nasıl bir tertip olduğunu ortaya çıkartmıştır. Fakat, o dönem emperyalistlerin bölgesel planlarına alet olanlar bu olaylarla yüzleşme cesaretini halen gösteremedi. Keza 6-8 Ekim olaylarına sırf oy uğruna şaşı bakan devrin CHP yönetimi de bundan dolayı henüz nedamet getirmedi. Lafa her başladıklarında 'Biz Türkiye partisiyiz' diyenlerin her fırsatta Türkiyelileştirme iddiasında bulunanların, ülkemizi uçurumun kenarına kadar getiren bu travmayla mutlaka hesaplaşması gerektiğine inanıyoruz.

Bir elinde silah tutarak siyaset yapılmaz

Demokratik siyasette şiddete ve teröre asla yer olmadığını herkesin anlaması gerekiyor. Bir elinde silah tutarak siyaset yapılmaz. Şiddeti bir hak arama yolu olarak görerek siyaset yapılmaz. TTürkiye Yüzyılı'nda, şiddetle arasına mesafe koyan anlayışa elbette yer vardır ama sırtını dağa yaslayan terör siyasetine asla ve asla yer yoktur. Tekrar ediyorum; Kobani olaylarının hukuki açıdan hesabı sorulmuştur. 10 yılık gecikmeyle bile olsa, 6-8 Ekim olaylarına dair samimi bir muhasebenin yapılmasını da önemsiyoruz. Böyle bir tavrın sergilenmesinin siyasette inşa etmeye çalıştığımız yumuşama iklimine katkı sunacağı açıktır. 

Siyasette farklı bir üslup ve söylem görmek istiyoruz

Biz, yeni yasama yılında siyasette artık farklı bir üslup ve söylem görmeyi istiyoruz. Bölgemizin de içinde bulunduğu atmosferi düşünerek, daha fazla konuşmaya, daha fazla uzlaşıya, diyalog zeminini daha fazla genişletmeye ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz. Milletin faydasına olacak hiçbir konuda diyalogdan kaçınmayız. Cumhur İttifakı olarak yeni dönemde ülkemizin meselelerini mümkün olan en geniş mutabakatla çözmeyi arzu ve temenni ediyoruz. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin gerek Meclis'in ilk günü, gerekse dün yaptığı açıklamaları takdirle karşılıyor, Türk demokrasisi ve 85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli buluyoruz. Cumhur İttifakı'nın uzattığı elin değerinin muhatapları tarafından da layıkıyla anlaşılmasını ümit ediyoruz. Beklentimiz, hiçbir ayrım yapmadan Meclis'teki tüm siyasi partilerin de bu anlayış içinde hareket etmeleridir.

İsrail'in Gazze ve Lübnan'a saldırıları

7 Ekim'de İsrail'in Gazze'ye başlattığı saldırıların 1. yıldönümünü geride bıraktık. İsrail'in 7 Ekim'den beri Gazze, Batı Şeria ve son olarak Lübnan'da gerçekleştirdiği katliamlarda 50 bin kardeşimiz şehit edildi. Gazze'de 1,9 milyon kişi, Lübnan'da da 1,3 milyon insan yerlerinden edildi. Evini, ocağını terk etmek zorunda kaldı. Gün geçtikçe katliamın maddi ve manevi faturası kabarıyor. Savaşın bölgemizdeki diğer ülkelere yayılma tehlikesi büyüyor. İsrail'in artan saldırılarına komşumuz İran'ın geçen hafta mukabelede bulunması bölgesel çatışma riskini hiç olmadığı kadar yükseltmiştir. Hemen her gün yeni bir eşiğin aşıldığı bu gerilimi çok yakından takip ediyor, devletimizin ve milletimizin güvenliği için tüm tedbirleri alıyoruz.

Türkiye ne yapılmak istendiğinin gayet farkındadır

Ülkemizi şimdiye kadar bölgesel gerilimlerden hep uzak tuttuk. Yangına benzin dökenlerden değil, söndürmeye çalışanlardan olduk. Aynı tutumumuzu bugün de muhafaza ediyoruz. Netanyahu ve cinayet şebekesi ham hayaller görmekte ve çok tehlikeli bir maceraya atılmaktadır. Türkiye ne yapılmak istendiğinin gayet farkındadır. Nihai hedefin neresi olduğunu da çok net görebiliyoruz.

Özel'in açıklamalarına tepki: Esefle karşıladık

Dün Dışişleri ve Savunma Bakanlarımız Meclis'imizin kapalı oturumunda bu konuyla ilgili milletvekillerimize detaylı bilgi verdi. Her iki bakanımız da idrak kapıları açık olanlar için fotoğrafı tüm netliğiyle ortaya koydu. Toplantı sonrası CHP Genel Başkanı'nın yaptığı açıklamaları esefle karşıladık. Tüm bölgemiz bir ateş çemberinden geçiyor ama bakıyorsunuz CHP Genel Başkanı ucuz polemik peşinde koşuyor. Açıkçası Sayın Özel'den ülke güvenliğine dair meselelerde daha olgun bir tavır beklerdik. 

Bölgemiz ve topraklarımız üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade etmeyeceğiz

Bununla birlikte daha düne kadar bölücü örgütün Suriye uzantısı PYD ile ilgili çok iyimser cümleler kuranlara ne yaparsak yapalım bazı gerçekleri anlatamayacağımızın bilincindeyiz. Varsın onlar kendi hayal dünyalarında yaşamaya devam etsin. Biz Türkiye'nin güvenliğinden kesinlikle taviz vermeyeceğiz. Ne pahasına olursa olsun bölgemiz ve topraklarımız üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade etmeyeceğiz. Türkiye yayılmacı hevesleri, vatan topraklarına dikilen kem gözleri, kabaran işgalci niyetleri kursaklarda bırakacak kudrete ziyadesiyle sahiptir. Açık ve net söylüyorum, vadedilmiş topraklar hezeyanının varacağı yer büyük bir hüsran ve hezimet olacaktır.

İsrail bir Siyonist terör örgütüdür

Bakınız bundan 1 yıl önce İsrail'in devlet olmak ile terör örgütü olmak arasında bir tercihle karşı karşıya olduğunu ifade etmiştim. O günden bugüne İsrail, Gazze'de son asrın en vahşi soykırımını yaparak Siyonist bir terör örgütü gibi hareket etti. Bundan hiç şüpheniz olmasın. İsrail bir Siyonist terör örgütüdür.

Sahne önünde ateşkesten, itidalden bahsedenler sahne arkasında İsrail'e her türlü silah, mühimmat ve istihbarat desteğini vermeye devam ediyor. Bu Amerika'da, Almanya'da, tüm Batı ülkelerinde böyle. Hepsi birbirinin aynı, al birini vur diğerine. Hiç birbirlerinden farkı yok. Gazze kasabı, Siyonist Netanyahu'nun Amerikan Kongresi'ne davet edilmesi, dakikalarca ve defaatle ayakta alkışlanması bunun en bariz örneğidir. Tarih o kara tabloyu asla unutmayacaktır. Tarih elinde on binlerce çocuğun, kadının, sivilin kanı olan bir canavarı ayakta alkışlayanları asla ve asla affetmeyecektir. Biz de her fırsatta ve platformda bu iki yüzlülüğü deşifre edeceğiz. Tabii bu süreçte tarihin doğru tarafında yer alan ülkeler de oldu. Onlarla her zaman beraber olacağız. İspanya, Norveç, Slovenya başta olmak üzere, baskılara rağmen ilkeli duruş sergileyen tüm ülkeleri, soykırım cephesi karşısında insanlık cephesinde yer alan tüm halkları, özellikle de vicdan sahibi üniversiteli gençleri yürekten tebrik ediyorum.

Tam bir yıldır emperyalist güçlerin desteğini arkasına almış, işgal ordusu karşısında direnen Filistin'in yiğit evlatlarını, 'Toprağın üzerinde onursuzca yaşamaktansa toprağın altında şerefimle yatarım' diyen bütün kahramanları bugün bir kez daha saygıyla selamlıyorum. İsrail'in vahşi saldırılarında şehit düşen Filistinli ve Lübnanlı kardeşlerimi rahmetle yad ediyor, Rabb'im mekanlarını cennet eylesin diyorum. Filistin'in seçilmiş son Başbakanı İsmail Heniyye'ye ve kalleşçe şehit edilen Hamas'ın diğer mensuplarına Allah'tan rahmet niyaz ediyorum.

Hamas'ın Gazze'de verdiği destansı mücadelenin aynı zamanda Türkiye için de olduğunu çok iyi biliyoruz

Hamas'ın Gazze'de verdiği destansı mücadelenin aynı zamanda Türkiye için de olduğunu çok iyi biliyoruz. Filistin halkının soykırım şebekesi karşısında aynı zamanda insanlığı da savunduğunu, Müslümanların izzetini de savunduğunu çok ama çok iyi biliyoruz. Ülkemizde birileri Hamas'a terör örgütü iftirası atarken biz soykırımın ilk günlerinde hiç kimseden çekinmeden "İşte bunun için Hamas, Filistin'in Kuva-yi Milliyesi'dir" dedik. İlk gün nerede duruyorsak 1 yıldır aynı yerde yalpalanmadan, korkmadan, ürkmeden sapasağlam duruyoruz. İlk gün vatandaşlarımızı neye karşı uyarıyorsak bugün de aynı risklere dikkat çekiyoruz. 1 yıldır olduğu gibi bugün de biz herkes için barış, herkes için özgür Filistin diyoruz. Filistinli kardeşlerimize de buradan dayanışma mesajlarımızı gönderiyor, her zaman yanlarında olacağımızı hatırlatmak istiyorum. Yaklaşan kış mevsimi öncesinde, gıda, barınma ve tıbbi malzeme başta olmak üzere insani yardımlarımızı daha da artıracağız. 

AK Parti'yi kurduğumuz günden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ülkemize ve milletimize hizmet mücadelesi veriyoruz. Bu yüce çatı altında Türkiye'nin sorunlarını çözmek, milletimizin taleplerini karşılamak, en önemlisi de ülkemizde ekonomiyi, demokrasiyi, kardeşliği büyütmek için canla başla gayret sarf ediyoruz. Bakınız bir toplumun huzurlu ve mutlu bir şekilde varlığını sürdürebilmesinin en başta gelen şartı, devletin her bireyin güven, adalet ve ekonomik refah ihtiyacını karşılayabilmesidir. Tarih boyunca Türk devletlerini güçlü yapan, hakimiyetleri altındaki farklı kesimlerden insanları asırlarca barış içinde yönetebilmelerini sağlayan en önemli husus işte bu ilkelere olan bağlılıklardır.

Kendi iç muhasebemizi cesaretle yapan, nerede eksiğimiz varsa üzerine kararlılıkla giden bir kadroyuz

Cumhuriyet tarihi boyunca da, kimi dönemlerdeki sıkıntılı uygulamalara rağmen, Demokrat Parti iktidarıyla birlikte bu ilkeler daima gözetilmiştir. 14 Ağustos 2001'de AK Parti'yi kurarken partimizin ismini bile bu ilkelere göre belirleyerek milletimize güvenliği, adaleti ve ekonomik kalkınmayı en üst seviyeye çıkarma sözü verdik. Karşılaştığımız tüm engellere, tüm zorluklara rağmen hamdolsun tüm bu konularda geçmişle kıyas dahi götürmez başarılara imza attık. Elbette bizim dönemimizde de, bu başlıkların hayata geçirilmesinde de kimi eksikler hatta yanlışlar yaşanmış olabilir. Ancak her üç husustaki samimiyetimizi ve sözümüze bağlılığımızı kimse sorgulayamaz. Burada şu noktayı öncelikle vurgulamak isterim. Biz her zaman kendi iç muhasebemizi cesaretle yapan, nerede eksiğimiz varsa üzerine kararlılıkla giden bir kadroyuz. Toplumun nabzını tutma, millete kulak verme noktasında da rakiplerimize göre daima birkaç adım öndeyiz. Milletimizin beklentilerine cevap üretme irademiz halen çok güçlüdür.

Cinayetler milletimizin kendini güvende hissetme ve adaletin tecellisi konusunda tereddüde düşmesine sebebiyet verdi

Siyaset kurumunun asli görevi de zamanla ortaya çıkan yeni meselelere çözüm bulmaktır. Son dönemde yaşanan kimi cinayetler ve müessif hadiseler üzülerek görüyoruz ki, milletimizin kendini güvende hissetme ve adaletin tecellisi konusunda tereddüde düşmesine sebebiyet vermiştir. Ülkemizin 2018 yılından beri küresel siyasi gerilimlerin, Kovid salgınının yol açtığı çok boyutlu krizlerin ve bölgemizde süregelen çatışmaların etkisiyle yaşadığı ekonomik sıkıntılar da bu tablonun bir parçasıdır. Milletin ülkeyi yönetme sorumluluğu yüklediği cumhurbaşkanı olarak, kabinesiyle, meclis gurubuyla, parti yönetimiyle karşımızdaki bu fotoğrafı doğru okumak ve gereken tedbirleri almak en başta gelen vazifemizdir. Uyguladığımız ekonomi programıyla 6 yılın birikimi olan sıkıntıları çözme yolunda önemli mesafe kat ettik. İnşallah sene başından itibaren rahatlama, insanımızın günlük hayatına da net bir şekilde yansımaya başlayacaktır.

Sınır güvenliğimiz konusunda hem terör örgütleriyle mücadele hem komşu ülkelerle ilişkiler hususunda gayet iyi bir seviyeye geldik.

Onlarca suç kaydı olan kriminal tiplerin ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşması rahatsız ediyor.

Toplumda güvenlik ve asayişin temini noktasında, geçmişe ve birçok Avrupa ülkesine kıyasla, çok iyi bir yerdeyiz. Ancak son dönemde, ardı ardına gelen bir polis memurumuzun şehit edilmesinden, genç kızlarımızın vahşice katledilmelerine kadar bir dizi hadise, milletimizde haklı bir tepkiye yol açmıştır. Onlarca suç kaydı olan kriminal tiplerin ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşması, herkes gibi bizi de rahatsız ediyor. Pazartesi günü yaptığımız Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda, bu olayları enine boyuna değerlendirdik. Milletimizin sesine kulak vererek, bu çerçevede, bazı önemli adımlar atma kararı aldık.

Emniyet Teşkilatımız içinde bir zaaf varsa, neşteri vurup bunu gidereceğiz

İnsanlarımızın sokakta, evinde, iş yerinde hiçbir endişe duymadan hayatını güvenle sürdürebilmesini sağlamak için, ne gerekiyorsa yapacağız. Emniyet Teşkilatımız içinde bir zaaf varsa, neşteri vurup bunu gidereceğiz. Adalet sistemimizde tıkanıklık varsa, yanlışlık varsa, neşteri vurup, Allah'ın izniyle, onu da çözüme kavuşturacağız. Medyada ve sosyal medyada suça özendirme, suçu teşvik etmede sorun varsa, gerekli müdahalede bulunacağız. Suçu önlemeden, suçla ve suçlularla mücadeleyi, yargılamalardan, infaz ve ıslah sistemimizde nerede boşluk varsa, mutlaka hal yoluna koyacağız.

Suçu geçim kaynağı haline getirenlerin sistemin bu yönünü istismar ettiklerini görüyoruz

Tabii bu sorunların çözümü için bir dizi düzenlemeye ihtiyaç bulunuyor. Öncelikle çok sayıda suç kaydı olan kişilerin, bu eğilimlerinin yargılama safhasında görülebilmesini ve dikkate alınmasını sağlayacağız. Bilindiği gibi, mevcut durumda, seri suç işleyen kişilerle ilgili açılan onlarca dava olmasına rağmen, bunlar sonuçlanmadan kayıtlarda gözüküyor. İlk Derece Mahkemesi, İstinaf, Yargıtay derken, bir cezanın kesinleşmesi 5 yıla, hatta 7 yıla kadar uzayabiliyor. Bu süreçte, suçlu kişi, yeni işlediği cürümlerde herhangi bir sabıka kaydı olmadığı için, tutuklama olmadan yargılanabiliyor. Özellikle suçu geçim kaynağı haline getirenler ile, suçta kibirlenenlerin, sistemin bu yönünü istismar ettiklerini görüyoruz.

İki önemli adım atmayı planlıyoruz

Kanunların suçlu lehine işlemesine yol açan çarpıklığı düzeltmek için, iki önemli adım atmayı planlıyoruz. Bunlardan ilki, kurumsal düzenlemeye; ikincisi, seri suç işleyenlerin tutuklanabilmesi uygulamasının kolaylaştırılmasına yöneliktir.

Tutukluluk süresi, kişinin işlediği suçlarla orantılı bir şekilde belirlenecek

Yargı erkini güçlendirmek amacıyla, Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir birim, farklı mahkemelerde görülen davaları, düzenlenen iddianameleri, hatta emniyet kayıtlarını toparlayarak, bunlarla ilgili gerekli incelemeleri yaptıktan sonra, savcılarımızın ve hakimlerimizin dikkatine sunacaktır. Gereken kanuni düzenlemeleri yaparak, mesela, 5 suç kaydı olan birinin, diğer davalarının bitip sabıka kaydına işlenmesi beklenmeden, yeni suçlar işleme eğilimi dikkate alınarak, tutuklu yargılanabilmesinin önü açılacak. Tutukluluk süresi, kişinin işlediği suçlar ve alacağı cezalarla orantılı bir şekilde belirlenecektir. Elbette bu husus, toplum vicdanını yaralayan, belirli suçlar için geçerli olacaktır.

İnfaz hükümleri alınan cezanın yüzde 10'u cezaevinde geçirildikten sonra işlemeye başlayacak

Toplumda infiale neden olan bir diğer husus ise, pratikte 5 yıldan, hatta 6 yıldan az ceza alanların, maalesef, hiç cezaevine girmeden hayatını sürdürebilmesidir. Bu durumun önüne geçmek için, yine belirli suçlarda infaz hükümlerinin ancak, mesela; alınan cezanın yüzde 10'u cezaevinde geçirildikten sonra işlemeye başlaması sağlanacaktır. Örneğin, 3 yıl ceza almış bir kişi, yaklaşık 3,5 ay cezaevinde kalmadan, serbest kalmasıyla neticelenecek hükümlerden yararlanamayacaktır.

Böylece, suç işlemeye teşebbüs edecek kişilerin her halükarda cezaevine gireceğini bilerek, kendini kontrol etmesi sağlanacak ve pervasızca etrafa saldırılmasının önüne geçilecektir. Adalet Bakanlığımızdan ve Meclis grubumuzdan, çerçevesini ifade ettiğim bu düzenlemelerin, teknik çalışmalarını, Cumhur İttifakı'ndaki ortaklarımızla da istişare ederek, süratle tamamlamalarını bekliyorum.

Medya organlarımız sorunlu bir politika izlemeye başladı

Burada artık iyice kontrolden çıkan bir riske de, dikkat çekmek istiyorum. Son dönemde medya organlarımız, özellikle reyting kaygısıyla, basın ilkelerini umursamayan son derece sorunlu bir yayın politikası izlemeye başladı. İfade tutanaklarından, polis kayıtlarına, kaynağı belirsiz iddialardan, önü sonu belli olmayan videolara kadar her türlü bilgi, belge ekranlarda çarşaf çarşaf yayınlanıyor. Haber ve tartışma programlarının saatlerce konusu oluyor. Habercilik adına üzülerek söylüyorum. Mağdurlar, tekrar mağdur ediliyor. Cinayet vakaları, insanımızın ailecek televizyon izlediği saatlerde, en ince detayına kadar anlatılıyor. Bu tür olaylarda, meselenin sosyal öğrenme boyutu, ne yazık ki göz ardı ediliyor. Bunu kabul etmemiz, buna rıza göstermemiz söz konusu olamaz. Basınımız, medyamız, elbette özgür olmalıdır. Ama bu, bilhassa toplumsal olaylarda, sorumlu yayıncılık yapmaya mani değildir. Radyo Televizyon Üst Kurulumuz, bu konuları daha hassas takip etmelidir.

Cezasızlık algısını ortadan kaldırmak boynumuzun borcudur

Şunun bilinmesinde fayda görüyorum. Yargı organlarımızın bağımsız, tarafsız ve objektif faaliyet yürütmesinin yanı sıra, toplumda adalet duygusunun güçlendirilmesi için, bugüne kadar hiçbir fedakarlıktan kaçmadık. Hatta her türlü desteği sağladık. Teknolojiyle beraber ortaya çıkan yeni sınamalar karşısında, mülkün temeli olan adaletin tesisi, en öncelikli meselemizdir. Her ne sebeple ortaya çıkarsa çıksın cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, toplumun güvenlik ve adalet konusundaki kaygılarını süratle gidermek boynumuzun borcudur. Aksi takdirde hep birlikte milletimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz. Böyle bir vebalin altına da giremeyiz. Adalet hizmetlerinin iyileştirilmesi noktasında 22 yılda yaptığımız onca reforma onca başarımıza, onca emeğimize, kendini bilmezlerin gölge düşürmesine eyvallah etmeyeceğiz. Yapacağımız bu düzenlemelere, muhalefetin de destek vereceğini ümit ediyorum.

Kadın hakları konusunda bize ders verecek hiçbir muhalefet partisi yoktur

Biz, uzlaşı için, Türkiye'nin meselelerini beraberce çözmek için el uzattıkça, maalesef, muhalefet eski kutuplaştırma siyasetinde ısrarcı davranıyor. Muhalefetin, kodlarına kadar işlemiş, bu çarpık bakış açısının değişmesi, en büyük temennimizdir. Kadına şiddet meselesi, bunun en çarpıcı örneğidir. Biz, kadınlara haklarının teslim edilmesi konusuna siyaset üstü baktık. Kadın politikalarında, her zaman en ideali, en iyiyi, ülkemiz, milletimiz ve kadınlarımız için en hayırlısını hayata geçirmeye çalıştık. Destek mekanizmalarından, reform paketlerine ve yenilikçi uygulamalarla, kadının ekonomik ve sosyal statüsünü güçlendirmenin gayretinde olduk.

Burada şunu, öncelikle açık ve net söylemek durumundayım. Kadın hakları konusunda bize ders verecek hiçbir muhalefet partisi yoktur. Kadına şiddetle mücadele noktasında, ülkemize çağ atlatan kadro yine biziz. Ülkemizdeki imtiyazlı azınlık bilmese de, başörtüsünden dolayı üniversite kapılarından geri çevrilen kızlarımız, bizim mücadelemizi gayet iyi biliyor. Aynı şekilde, kılık kıyafetinden dolayı işinden atılan, çok sevdiği mesleğiyle inancı arasında tercih yapmaya zorlanan kadın doktorlar, hakimler, öğretmenler, bürokratlar, akademisyenler ve daha nicesi, bizim kadınlar konusundaki hassasiyetimizi gayet iyi biliyor. Evlatlarını askeri lojmanlarda ziyaret edemeyen analar, kardeşlerinin yemin törenine katılamayan ablalar, bizim hak ve özgürlükler hususunda neler yaptığımızı gayet iyi biliyor. Kimse kusura bakmasın ama AK Parti'ye, kadınları eşit görmüyor iftirası atmak, CHP Genel Başkanı'nın hakkı da, haddi de değildir.

Sayın Özel, kadınlar arasında ayrımcılık görmek istiyorsa önce kendi tarihini okusun

Hatırlayın biz, kadınların eğitim ve çalışma haklarının önündeki engelleri kaldırırken, CHP, yasakların devamı için tam kadro Anayasa Mahkemesi'ne koşuyordu. Kılık kıyafet özgürlüğünün iptali için, mahkeme kapısında nöbet tutanlar, başörtüsüne 1 metrekarelik bez parçası diyerek tahkir edenler de, yine CHP yönetimiydi. CHP'li siyasetçilerdi. Eski yönetimin, bir dönem ayyuka çıkan, affedersiniz, taciz tecavüz iddialarını nasıl örtbas ettiğini de, gayet net hatırlıyoruz. CHP Genel Başkanı Sayın Özel, şayet kadınlar arasında ayrımcılık görmek istiyorsa, önce kendi tarihini okusun. Sonra da yüreği yetiyorsa çıkıp AK Parti'yi eleştirmeye kalksın.

Başörtüsüne bez parçası diyenler yine CHP'li siyasetçilerdi. Sayın Özel, kadınlar arasında ayrımcılık görmek istiyorsa önce kendi tarihini okusun. Kendi tarihiyle bir yüzleşsin sonra yüreği yetiyorsa çıkıp AK Parti'yi eleştirmeye kalksın. 

Sayın Özel, alkol ve içki tüketimini teşvik edecek vaatlerde bulunuyor

Bir çelişki, daha doğru bir ifadeyle büyük bir paradoksu dikkatinize getirmek istiyorum. Sayın Özel, bir taraftan kadına şiddetin engellenmesinden bahsederken, diğer taraftan da alkol ve içki tüketimini teşvik edecek vaatlerde bulunuyor. Ne demişler? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Sayın Özel, belki bilmiyor olabilir, fakat bir aşağılama ifadesi olarak kullandığı kahvedeki vatandaşlarımız, şu hakikati çok iyi bilir. Tüm dünyada, kadına ve çocuğa şiddetin en önemli sebeplerinden biri, içki tüketimi, alkol bağımlılığıdır. Ülkemizde de geçen sene, kadına şiddet uygulayan müptezellerin üçte biri, ya alkol ya da madde bağımlısıydı. Kadını, çocuğu, aileyi mahveden, evdeki şiddetin sebeplerinin en başında yine alkol geliyor. Yani, alkol kullanımıyla mücadele, kadına yönelik şiddetle mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. CHP Genel Başkanı Sayın Özel'e, şunu tavsiye ediyorum. Şayet kadına yönelik şiddetle mücadeleye kendi tabirinle, gerçekten iki eli havada katkı sunmak istiyorsa, öncelikle rakı reklamı yapmaktan vazgeç, sonra da gel Hükümetimizin münkiratla mücadelesine destek ol.

İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemizin kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye en ufak bir menfi etkisi olmamıştır

Sadece kadına şiddet konusunda birkaç başlıkta yaptıklarımızı sizlerle paylaşmayı arzu ediyorum. 2004'te, Anayasa değişikliğiyle, kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğunu ilk defa Anayasa metnine koyan, AK Parti iktidarıdır. Tüm illerimizde, 82 şiddet önleme ve izleme merkezi, 112 kadın konuk evi ve 418 irtibat noktası ile koruyucu ve önleyici hizmetler sunuyoruz. Aile içi şiddeti, şikayete tabi olmaktan biz çıkardık. Ayrıca, 2023 yılında yapılan bir düzenlemeyle, boşanmış eşe karşı işlenen şiddetin cezası, tıpkı nikahlı eşe karşı işlenen şiddet seviyesinde artırıldı. Dikkatinizi çekiyorum. Bu düzenleme, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemizden sonra yapılmıştır. Daha önce de söyledim, bugün tekrar vurguluyorum. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemizin kadın hakları ve kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye en ufak bir menfi etkisi olmamıştır. Tüm illerimizde, özgürce çalışan, sosyal ve ekonomik hayata özgürce katılan tüm kadınlarımız, bizim çabalarımızın yakın şahididir.

Türkiye'de kadına yönelik şiddetin çelikten kalkanı içerisinde sıkıntılı ifadeler bulunan söz konusu sözleşme değil, 6284 sayılı kanundur. Bu konuda yürütülen propagandanın en küçük bir temeli, en küçük bir dayanağı ve haklılık payı yoktur. Şiddetsiz bir Türkiye için devletimizin tüm kurumları koordinasyon içinde çalışmayı sürdürecektir. Bilhassa kadına ve çocuğa yönelik şiddette zaafiyet görüntüsüne asla izin vermeyecek, şiddete sıfır tolerans ilkesiyle mücadelemizi devam ettireceğiz. Kadınlarımızdan gönüllerini ferah tutmalarını özellikle istiyorum. Muhalefete rağmen, omuz omuza yürüttüğümüz çetin mücadeleler sonucunda, elde ettiğimiz hiçbir kazanımdan geriye gidişe müsaade etmeyiz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyoruz. Bu düşüncelerle bir kez daha, yeni yasama yılının ülkemize, milletimize, demokrasimize hayırlı olmasını diliyorum.

Ekmek fiyatlarına zam gelecek mi? Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı açıkladı Borsa düşerken paniklemek yerine fırsatları yakalayın Hakim ve savcı atamaları Resmi Gazete’de Sur canisi Semih Çelik babasına sormuş: Seni nasıl öldüreyim? Aldi'nin Türk ailesi temalı reklamı tartışma konusu oldu Sayıştay raporunda ortaya çıktı! Sivil havacılık alarm veriyor!