Akşener'den asgari ücret önerisi
Akşener, "Bizim asgari ücret önerimiz, brüt ücretin, yüzde 22 artırılıp, 4360 liraya çıkartıldıktan sonra, çalışanlarımıza, devlet tarafından, 555 lira ek bir ödeme yapılarak, ellerine geçen net ücretin, 4000 lira olmasıdır." dedi.
Haber Merkezi | ANKA |İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM grup toplantısında ülke gündemini değerlendirdi.
Akşener’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
Ekonomimizin, Sayın Erdoğan ile imtihanı, geçtiğimiz hafta da hız kesmeden devam etti. Bu arkadaş, hâlâ televizyonlara çıkıp, utanmadan sıkılmadan; ‘faiz sebep, enflasyon neticedir’ demeye, devam ediyor. O cahilce konuştukça, dolar zıplıyor. O cahilce konuştukça, enflasyon artıyor. O cahilce konuştukça; olan her zamanki gibi milletimize oluyor, insanlarımız fakirleşiyor, gençlerimiz işsiz kalıyor. Geçen hafta, sosyal medyada bir paylaşım gördüm. Bir arkadaşımız, bu cahilliği anlatmak için, çok yerinde bir benzetme yapmış. Diyor ki; ‘şemsiye sebep, yağmur neticedir. Şemsiyeyi açarsan, yağmur yağar. Şemsiyeyi kapatırsan, yağmur durur.’ İşte size, Sayın Erdoğan’ın olağanüstü mantık örgüsü.
"Erdoğan’ın düz ekonomi tezini tartışan bir kişi bile yok"
Dünyada bu, ‘sözüm ona teoriyi’ iddia eden, tek bir ekonomist yok. Bu tezi savunan, bir tane ciddi bilimsel makale yok. Hatta ilginçtir; bu tezin yanlış olduğunu anlatan da bir makale yok. Yani; öyle büyük bir cahillikle karşı karşıyayız ki bilimsel olarak incelemeye, gerek bile duymamışlar. Düşünün; Dünyada, ‘düz dünya’ teorisini bile, ciddiye alıp tartışanlar var, ama Sayın Erdoğan’ın, ‘düz ekonomi’ tezini tartışan, bir kişi bile yok. Ama buna rağmen, maalesef bu cahillik, koca bir ülkeyi, bu teze mahkum etmeye devam ediyor. Gerçekten ibretlik.
"Paramızın değerini düşürerek, bayrağımıza el uzattınız"
Dünyada parası değer kaybederken, milleti zenginleşen hiçbir ülke yoktur. Dolar 13 lirayı aşmış, 14’e dayanmış. Ticaret durmuş. Sırtını saraya dayayanlar dışında, milletimizin her bir ferdi, kan ağlıyor. Peki bunlar ne yapıyor? Saçmalamaya devam ediyor. Sayın Erdoğan; bir zamanlar ne diyordun? ‘Para; tıpkı bayrak gibi, tıpkı milli marş gibi, bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler. Paranın itibarı, milletin itibarıdır.’ Nereden nereye… Dün bunları söylerken, bugün memleketi düşürdüğün duruma bak. Bugün, paramızın değerini düşürerek, gönderdeki bayrağımıza el uzattınız. Bugün, paramızın değerini düşürerek, Milli Marşımızı susturmaya kalktınız. Bugün, paramızın değerini düşürerek, gücümüzü zafiyete uğrattınız. Bugün, paramızın değerini düşürerek, itibarımızı lekelediniz. Bugün, paramızın değerini düşürerek, bağımsızlığımızı tehlikeye atıyorsunuz.
"Türk milleti, kimsenin ırgatı değildir"
Bu cahilliğin, bu iş bilmezliğin, bu sorumsuzluğunun neticesinde; hani teslim olmayız dediğin, o güçler var ya; bugün, Ordu’da, Giresun’da, çiftçimizin fındık bahçelerini satın alıyor. Türkiye’nin her yerinde, ucuza arsa kapatıyor. Hani teslim olmayız dediğiniz, o güçler var ya; bugün, Türkiye’de, 3 kuruşa fabrika satın alıyor. Hani teslim olmayız dediğiniz, o güçler var ya; bugün, Türk insanının alın teri, işte o güçler tarafından sömürülüyor. Artık yeter! Türkiye, sömürge valisi aklıyla yönetilemez. Türkiye, bu cahillikle, hak ettiği yere yükselemez. Bu millet bu, iş bilmezliğe, daha fazla mahkum edilemez. Türk Milleti, kimsenin ırgatı değildir! Haddinizi, hududunuzu bilin artık. Yazıktır, günahtır.
"Sarayın oluşturduğu, paralel bir evrene hapsoldular"
İktidardakilerin başımıza bela ettiği, bu ucube sistemin zararlarını, hayatımızın her alanında, hep birlikte, tüm gerçekliğiyle yaşıyoruz. Ama bu zararın sorumluları, yaşadıklarımızı görmüyor. Gerçeklerimizi duymuyor. Dertlerimizi umursamıyor. Çünkü, sarayın oluşturduğu, paralel bir evrene hapsoldular. O paralel evrenin, sefasına daldılar. Sefaya dalıp, milletten koptular.
"Saçmalama kabiliyeti önemli bir kriter"
Milletin Gerçeklerinin, Saray’ın Paralel Evren’inin, yanından yöresinden geçmediği gerçeğini, artık bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Nitekim o nedenle, her hafta, birbirinden fantastik açıklamalarla karşılaşıyoruz. Belli ki; Sayın Erdoğan’ın gözüne girmek ve Ak Parti siyasetinde yükselebilmek için, saçmalama kabiliyeti önemli bir kriter teşkil ediyor. Hal böyle olunca da Ak Parti’nin vekilleri, parti yöneticileri, birbirleriyle kıyasıya rekabet ediyorlar. Ne diyelim, Allah akıl fikir versin. Mesela; benzin istasyonlarında, araç kuyrukları oluşuyor. Vatandaş, zamdan önce deposunu doldurma derdine düşmüş. Ama empati yoksunu bir vekil çıkıp, ‘araç kuyrukları, zamdan dolayı değil, araç bolluğundan yaşanıyor’ diyor. Mesela; asgari ücretli anne babalar, bebeklerine mama bile alamazken, ayda 25 bin lira maaş alan, tuzu kuru bir vekil, çıkıp, milletimize, soğan ekmek edebiyatı yapıyor. Mesela; ekonomideki yangın, bırakın mutfağı, tüm haneyi yakarken; herhalde, vekillerinden geri kalmak istememiş olacak, Sayın Erdoğan, ‘Afganistan ekonomisini, ayağa kaldırmamız lazım’ diyor. Yani ez cümle; Milletimiz ne yaşarsa yaşasın, sarayın paralel evreninden, görülmüyor, duyulmuyor, bilinmiyor. Vatandaş, ne çile çekerse çeksin, Saray’daki ultra lüks, her şey dahil eğlence, tam gaz devam ediyor.
"İşte size çiftçisine kazık atmayı tercih eden anlayış"
Nitekim; bu aymazlığın, en güncel örneklerinden birini; ülkemizin millî güvenlik sorunları listesinde, adeta kafaya oynayan, Tarım Bakanı’nın, geçen hafta ortaya çıkan, yeni bir icraatında gördük. Hatırlarsınız, Mayıs ayında, Tarım Bakanlığı; buğday alım fiyatını, ton başına, 2250 lira olarak açıklamıştı. Bakan da utanmadan, sıkılmadan, çıkıp, ‘çok iyi fiyat açıkladık’ diye böbürlenmişti. Peki, geçen hafta ne oldu, biliyor musunuz? Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı, bir iktisadi teşekkül olan TİGEM, ürettiği 13 bin ton buğdayı, ton başına, 5320 liradan sattı. Yani; devletin Bakanı, Mayıs ayında 2250 liradan, buğday fiyatı veriyor, üzerine bir de, ‘çok iyi fiyat’ diye açıklama yapıyor; daha sonra, aynı Bakan’a bağlı bir kurum, ürettiği buğdayı, Bakan’ın açıkladığı alım fiyatının, iki katından fazlasına satıyor. Rezalete bakar mısınız? İşte size; iktidarın tarım vizyonu. İşte size; Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin üstün liyakatli kadroları. İşte size; Ak Parti’nin, koruyup, kollamak ve güçlendirmek yerine, çiftçisine kazık atmayı tercih eden, çarpık yönetim anlayışı. Yazıklar olsun.
"Milletin nefesi, asıl sizin ensenizde"
Tüm bunlar olup biterken, milletimiz, her gün, iktidarın yol açtığı, yeni dertlerle boğuşurken; Millete düşman bu iktidarın, küçük ortağı, işi gücü bırakıp, vatandaşa hakkıyla hizmet edenlerle uğraşıyor. Biliyorsunuz, Sayın Bahçeli, dünkü grup toplantısından sonra, çıktı, hem de gazi meclisimizin çatısı altında, Sayın Mansur Yavaş’ı tehdit etti. Neymiş; bundan sonra Mansur Bey, bu arkadaşların nefesini, ensesinde hissedecekmiş. Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli. Yok öyle yağma. Mansur Yavaş’ın arkasında biz varız, Ankaralılar var. Yalana, talana, yoksulluğa, ses çıkarmayacaksın; sonra da çıkıp, tek derdi Ankara’ya hizmet olan, belediye başkanımızı tehdit edeceksin. Ayıptır, ayıp! Siz bu hükümetin küçük ortağısınız. Milletimiz sizden, zamlara, işsizliğe, yoksulluğa, pahalılığa, çare bekliyor; siz ise, utanmadan salon basma peşindesiniz. Millet sizden, memleketi içine düşürdüğünüz durumun, hesabını vermenizi bekliyor; siz ise, tehditle, hakaretle, gündem saptırma peşindesiniz. Milletin nefesi, asıl sizin ensenizde; siz ise, sandıktan kaçacak yer arıyorsunuz. Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli! Millet iradesinden kaçış yok. Hesap gününden kaçış yok. O sandık, elbet milletimizin önüne gelecek. İşte o gün geldiğinde, nefesi de iradeyi de, karşınızda göreceksiniz. Hiç merak etmeyin.
"Milletimiz maaşını dolarla almıyor ama her şeyi dolarla alıyor "
Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan, ne zaman sıkışsa, eskinin akaryakıt kuyruklarından bahseder. Kotalı satışlardan bahseder. Önlenemeyen fiyat artışlarından bahseder. Peki kendisinin devri iktidarında, 2021’in Türkiye’sinde, durumlar nasıl? Mesela; akaryakıt kuyrukları var mı? Var. Hem de sadece akaryakıt değil, Ekmek kuyruğu da var. Yağ kuyruğu da var. Mesela; kotalı satışlar var mı? Var. Artık bazı marketlerde, şeker ve yağ satışları, 1 adet ile sınırlı tutuluyor. Peki önlenemeyen fiyat artışları var mı? Evet, maalesef o da var. Çünkü, milletimiz maaşını dolarla almıyor ama; ithalata mahkûm edilen ekonomimizde, maalesef her şeyi, dolarla alıyor.
"Milletin enflasyonu yüzde 50,7"
Sayın Erdoğan ve arkadaşları, her ne kadar, içinde bulunduğumuz gerçek durumu, görmezden gelseler de ülkemizde kur da enflasyon da, almış başını gidiyor. Sakarya Milletvekilimiz, Ümit Dikbayır, her ay, eşiyle birlikte, Sakarya’da, Pazar ve market alışverişi yapıyor. Her ay aynı listeyle, aynı temel ürünleri alarak, aradaki fiyat farkını hesaplıyor. Yani, TÜİK’in gerçek dışı rakamlarına karşı, milletimizin, gerçek enflasyonunu ölçüyor. Geçtiğimiz hafta, bu çalışmamız, tam 1 senesini doldurdu. Son alışverişi de birlikte yaptık. 1 sene önce, 558 lira 17 kuruşa yaptıkları alışverişi, 1 sene sonra, 871 lira 94 kuruşa yaptık. 1 sene önce; 15 lira 75 kuruş olan, 1 litrelik Ayçiçek yağını, 1 sene sonra; 29 lira 95 kuruşa aldık. 1 sene önce; 22 lira 90 kuruş olan, 16’lı tuvalet kağıdını, 1 sene sonra; 45 lira 90 kuruşa aldık. 1 sene önce; 10 lira 75 kuruş olan, 1 kiloluk pirinci, 1 sene sonra; 15 lira 40 kuruşa aldık. Ve bir senenin sonunda, Milletin Enflasyonunu, yüzde 50,76 olarak hesapladık. Yanlış duymadınız, yüzde 50,76.
"Tayyip Bey’i üzmeyen istatistikler kurumu, yani TÜİK"
Önümüzdeki günlerde, TÜİK’in yıllık enflasyon hesabını göreceğiz. 2022 yılı için açıklanacak, maaş zamları da bu hesaba göre yapılacak. Biliyoruz ki, Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistikler Kurumu, yani TÜİK; sarayı memnun etmek için, her zamanki gibi, elinden geleni ardına koymayacak. Sonuçta; gizlenen gerçeklerden, saray memnun olacak ama; milletimizin gerçekleri değişmeyecek. Oynanan rakamlardan, saray memnun olacak ama; geçinemeyen emeklinin, öğretmenin, memurun çilesi bitmeyecek. Ismarlama enflasyondan, saray memnun olacak ama; asgari ücretlinin geçim derdi devam edecek.
"Asgari ücret konusunu, siyasi rekabete meze yapmak, en hafif tabiriyle vicdansızlıktır"
Asgari ücret, işgücü piyasasının etkin çalışmasında, önemli bir role sahiptir. Ancak bugün ülkemiz, öyle bir noktada ki; asgari ücret, artık maalesef, geçinme ücreti konumunda. SGK’nın 2020 verilerine göre; 4A kapsamındaki, 15,2 milyon çalışanımızın, 6 milyon 390 bini asgari ücretli. Hatta özel sektörde, her 100 çalışanımızın, 47’si asgari ücretli. Biliyorsunuz, her yıl, Kasım ve Aralık aylarında, asgari ücret gündeme geliyor. Ancak ortada vahim bir durum var: Asgari ücret tartışması, her yıl, siyasi bir malzeme hâline getiriliyor. Bize göre, hiçbir iktidar, asgari ücreti, kendi ihtiyacına göre belirleme lüksüne sahip değildir. Olmamalıdır. Çünkü; işçilerimizin, yaşam standardını belirleyen, işverenlerimizin de en önemli maliyet kalemi olan, asgari ücret konusunu, siyasi rekabete meze yapmak, en hafif tabiriyle vicdansızlıktır. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Asgari ücreti, siyasi tartışmaların gündeminden, acilen çıkarmamız lazım. Bunu, iktidara talip bir siyasi partinin, Genel Başkanı olarak söylüyorum. Bu nedenle, yetkiyi aldığımızda; Asgari ücreti belirlerken, aynı Malezya’da, Brezilya’da, Fransa’da olduğu gibi, çeşitli makroekonomik göstergeleri temel alan, sağlıklı bir model benimseyeceğiz. Yani asgari ücreti, yoksulluk sınırı, verimlilik artışı, millî gelir, işsizlik oranı, toplu iş sözleşmeleriyle karara bağlanan, ücret düzeyleri, enflasyon beklentisi gibi, objektif parametreleri kullanan bir modelle, şeffaf bir biçimde belirleyeceğiz. Böylece, asgari ücret konusunu, siyasetin malzemesi olmaktan kurtarıp, çalışanlarımıza, çok daha hakkaniyetli bir ücret önerebileceğiz. İşverenlerimizin de işgücü maliyetlerini öngörebilmesini sağlayacağız.
"Asgari ücret, en az 4000 lira olmalıdır"
TÜİK’in, Hanehalkı İşgücü Anketi’nin, 2020 verilerine göre; hanesine, sadece 1 asgari ücret giren, 3 milyon 125 bin işçimiz var. Bu durum, 3 milyon 125 bin işçimiz ve aileleri, açlık sınırının altında yaşıyor demek. İşte bu farkındalıkla, biz diyoruz ki; Asgari ücret, en az 4000 lira olmalıdır, yani ele geçen 4000 lira olmalıdır. Ancak mevcut uygulamayla, bekar bir asgari ücretlinin eline, 4000 lira geçmesi durumunda, bunun işverene maliyeti, en az 6574 lira olacak. İktidarın beceriksizliği nedeniyle, zaten iflasın eşiğinde olan işverenimiz için, bu maliyet, maalesef karşılanabilir değil. Bu durumda ne istihdamı arttırabiliriz ne de güvencesiz çalışmanın önüne geçebiliriz. Nitekim; geçmiş verileri incelediğimizde, iş gücü maliyetindeki ciddi artışların, kayıt dışı istihdamı artırdığını, asgari ücretli çalışanların, toplam çalışanlar içindeki payını yükselttiğini ve asgari ücretten fazla kazanmasına rağmen, SGK’ya, asgari ücretli olarak kaydedilenlerin sayısının, fazlalaştığını görüyoruz. Bu nedenle, işveren maliyetindeki artışı düşük tutan ama, işçinin eline geçen tutarı da artıran bir çözüme ihtiyacımız var. İşte o nedenle, bizim asgari ücret önerimiz; Brüt ücretin, yüzde 22 artırılıp, 4360 liraya çıkartıldıktan sonra, çalışanlarımıza, devlet tarafından, 555 lira ek bir ödeme yapılarak, ellerine geçen net ücretin, 4000 lira olmasıdır.
"Bu para artan borcumuzun yüzde 4'ü bile değil"
Bu önerimiz, bütçeye, ilk etapta, 106 milyar liralık bir maliyet getiriyor. Ancak, önerimiz hayata geçirildiğinde, hem, dar gelirli vatandaşımız, borçlanmadan tüketebileceği için, iç talep sürdürülebilir bir şekilde artacak, hem de işverene olan maliyeti, reel olarak artmadığı için, 350 bin yeni istihdam sağlanacak. Ekonomideki bu canlanmanın, getireceği vergi geliri, yaklaşık 60 milyar lira. Yani; tüm asgari ücretlilere, devlet eliyle, aylık 555 lira ödemenin ve asgari ücreti, bu yolla 4000 liraya çıkarmanın kamuya maliyeti, 46 milyar lira. Bu para, son iki ayda izlenen, yanlış politikalar nedeniyle artan borcumuzun, yüzde 4’ü bile değil. Yani bu para, Türkiye’nin karşılayamayacağı bir para değil. Yani bu para, milletimizin rahat bir nefes almasına engel değil.
"Biraz da onlar tasarruf etsin"
AK Parti iktidarı, şimdiye kadar, beceriksizliklerinin faturasını, hep milletimize kesti. Ben diyorum ki; Şimdi sıra, kendilerinde. Artık biraz da, onlar tasarruf etsin. Mesela; işe, uçak filosundan tasarruf ederek başlayabilirler. Nasıl ki, rahmetli Özal, rahmetli Demirel, dünyanın en pahalı uçağına binmedilerse; Sayın Erdoğan da dünyanın en pahalı uçağına binmeden yaşayabilir. Sadece bir uçaktan vazgeçmenin bedeli, bugünkü kurla, 6 milyar lira kaynak sağlayacaktır. Ama, en büyük kaynak artışı, nasıl sağlanır biliyor musunuz? Düzgün bir ekonomi yönetimiyle sağlanır. Ekonominin başına, işin ehli insanlar gelirse; Sayın Erdoğan da kıt bilgisiyle, ekonomiye burnunu sokmak yerine, dilini tutup, işi ehline bırakırsa; 2022 bütçesinde yer alan, 240 milyar liralık faiz giderleri, emin olun düşer. Bizim önerimiz gayet açık ve net. Çözümlerimiz mirî maldır. Buyurun, uygulayın. Uygulayamıyorsanız da o yapıştığınız koltuklardan, bir zahmet kalkın. Bir an önce sandığı getirin, yetkiyi alıp, memleketi düze çıkartalım. İYİ Parti iktidarında, milletimize, rahat bir nefes aldıralım.”
Akşener, konuşmasının bir bölümünde 3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla kürsüyü görme engelli Sevda Doğan'a bıraktı.
Doğan, sorunlarını şöyle anlattı:
Doğan: Biz artık ölüler sınıfına kaydedildik, yalvarıyorum iş verin bana
"Ben görme engelli iki çocuğu olan bir anneyim. Eşim 2018 Haziran ayında, bayrama bir gün kala, şirketi iflas ettiği için 6500 arkadaşıyla birlikte işten çıkarılarak mağdur duruma getirildi. İşten çıkarıldığında eşime söylenen, ‘biz iflas ettik. İşten seni çıkarmak zorundayız ama sen engelli olduğun için kesinlikle üzülme, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı sana sahip çıkacak. Sana iş bulacak ve gerekirse 7 yıl 10 aylık bir hizmetin karşılığı olan tazminatın ödenecek’ dendiği halde, 2018-2021 biz iş bulamadığımız gibi maalesef hala tazminatımızı bile alamadık. Ben Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görevli Sayın vekillerimize sormak istiyorum. Sayın vekillerim, bütçe görüşmesini yaparken, asgari ücret zamlarını yaparken, emekli promosyon zamlarını yaparken, memur ve işçi zamlarını yaparken acaba 990 lira alan bir engellinin ayaklar altında süründüğümüzü hiç düşünmediniz mi. Bunun cevabını birinizden alabilir miyim? Bizleri öyle bir duruma getirdiniz ki biz artık ölüler sınıfına kaydedildik diye düşünüyorum ben. Eşitlik ilkesi diyoruz bizler sizinle eşit değil miyiz? Sizin yemeğe içmeye hakkınız var da neden biz özellikle tasarrufa tabi tutuluyoruz. Neden özellikle tasarruf yapmak, iki domates iki biber almak bize uygun görülüyor. Bir empati yapmayı öneriyorum sayın vekillerimize, özellikle de bu öneri de bulunan vekilimize bir öneride bulunuyorum. Sayın basın mensuplarını davet etsin, iki domatesle iki biberle dört kişilik çekirdek bir aileyi herkesin gözü önünde, tenceresini kaynatsın, dört kişilik bir aileyi doyursun. Söz veriyorum ben de bundan sonra engelli maaşımı da almayacağım. Bana bulgur, pirinç kömür vermeyin Allah aşkına sesimi duyun, çocuklarıma bir parçada olsa helal lokma getirmek için lütfen bana iş verin. Yalvarıyorum iş verin bana."
"Eşit işe, eşit ücret yasasını, hayata geçireceğiz"
İktidarın, 2021 yılı bütçesinde, engelli vatandaşlarımıza layık gördüğü kaynak, bütçenin, sadece yüzde 1’i civarındaydı. Hâlbuki bu oran, mesela İngiltere’de yüzde 6,4 seviyesinde. Üstelik; desteklerin, gerçek ihtiyaç sahiplerine, gidip gitmediği konusunda da ciddi soru işaretleri var. İşte bu yüzden; yetkiyi aldığımızda, engelli vatandaşlarımıza verilen destekleri arttırıp, bu destekleri, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştıracağız. İYİ Parti iktidarında; engelli vatandaşlarımız, engellilik türüne ve şiddetine bakılmaksızın, bir işe sahip olma hakkına kavuşacak. Korumalı İstihdam yerine, Destekli İstihdam modelini getireceğiz. Böylelikle, engelli vatandaşlarımız, istedikleri firmayı ve ‘İş Koçlarını’ seçebilecek. Üstelik, iş hayatlarında ve sosyal çevrelerinde, dışlanma riskiyle karşılaşmamaları için, koçluk kapsamında, sürekli destek sağlanacak. Eşit işe, eşit ücret yasasını, hayata geçireceğiz. Engelli Hakları Sözleşmesi’ni imzalayıp, tüm politikalarda, taban olarak uygulayacağız."