"Türkiye'de yargı yönetici kesime karşı engelli"

EKONOMİ gazetesi ile Daha İyi Yargı Derneği işbirliğiyle düzenlenen “Ekonomi ve Hukuk Buluşmaları” nın 18'incisi Kocaeli'de yapıldı. Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Av. Mehmet Gün, yargının yönetici kesime hesap soramadığı ülkelerde hukukun üstünlüğünün aksadığını ve ülkeye yolsuzluğun hâkim olduğunu söyledi.

Haber Merkezi |

SABİHA TOPRAK

SÜHEM BEYAZ / KOCAELİ

Daha İyi Yargı Derneği ile EKONOMİ gazetesi işbirliği ile düzenlenen “Ekonomi ve Hukuk Buluşmaları”nın 18’incisi, Doğu Marmara Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu’nun (DOĞUMARSİFED) desteği ve Kocaeli Sanayi Odası’nın (KSO) ev sahipliğinde gerçekleştirildi.

Toplantıya konuşmacı olarak; Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Av. Mehmet Gün, KSO Yönetim Kurulu Başkan Vekili Çınar Ulusoy, DOĞUMARSİFED Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Kaya, Kocaeli Barosu Başkanı Av. Mehmet Gül, TOBB ETÜ Öğretim Üyesi ve EKONOMİ Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Fatih Özatay, EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar katıldı. Daha İyi Yargı Derneği Genel Sekreteri Tuğçe Özbilen’in açılış konuşmasını yaptığı toplantı, iş insanları, sanayiciler, dernek temsilcileri ve hukukçuların yoğun katılımı ile gerçekleşti.

“TÜRKİYE İLERİ REFAH SEVİYESİNE YARGI VASITASIYLA ULAŞACAK”

Daha İyi Yargı Derneği’nin siyaseten tarafsız bir kuruluş olduğuna değinen Tuğçe Özbilen, “Türkiye’nin ileri refah seviyesine hukukun üstünlüğü ve yargı vasıtasıyla ulaşacağına inanıyoruz. Mesleğinde ileri düzeyde hukukçular, akademisyenler, iş insanları ve fikir önderlerinden oluşan 200’e yakın üyemizle hukukun üstünlüğünü yargıyı ilerletmek yoluyla gerçekleştirmek üzere çalışıyoruz” dedi. Derneğin çalışmaları hakkında bilgi veren Özbilen, şu açıklamaları yaptı: “Yargı sistemimiz için en kritik önerimiz, yargılamalarda gerçek ve delillerin tam ve doğru ifşası ve ibrazıdır. Bu öneri, 2012 yılında derneğimizin, yargıda iyileştirme hareketi olarak yola çıkmasının da sebebidir. Yargı Reformu Stratejisi 2019 belgesi gerçekleştiği takdirde yıllar süren davaların 3-4 ayda ve tek celsede tamamlanmasının da önü açılacaktır.”

“EKONOMİK ZORLUKLARDAN ÇIKMANIN YOLU YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI”

Programın, kent, ülke ve kentteki sanayiciler açısından anlamlı ve değerli olduğunu kaydeden KSO Başkan Vekili Çınar Ulusoy, şu ifadeleri kullandı: “Türk sanayicileri ve Kocaeli Sanayi Odası olarak ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik zorluklardan hızlıca çıkabilmenin en pratik yolunun doğrudan yabancı sermaye yatırımları olduğuna inanıyoruz. Öncelikli başlangıç noktasının doğrudan yabancı sermaye yatırımları olması ise tamamen güçlü bir hukuk sisteminin varlığına bağlı. Uzunca bir süredir ülkemiz yatırım çekememekte. Dolayısıyla sürdürülebilir büyüme ve hukuk ilişkisi en temel sorunumuz.”

“HUKUKUN EKONOMİK SÜREÇLERE ETKİSİ GELECEK İÇİN ÖNEMLİ”

DOĞUMARSİFED Başkanı Atalay Kaya, ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliğinin sadece ekonomik göstergelerle değil, aynı zamanda hukuk sisteminin bu kalkınmayı nasıl desteklediği ve nasıl yönlendirdiğiyle doğrudan ilişkili olduğunu düşündüklerini belirtti. Kaya, “Bu bağlamda hukukun ekonomik süreçler üzerinde etkisini tartışmak, geleceğimiz için büyük önem taşıyor” dedi. Kaya, programda alanında uzman konuşmacılar ve katılımcılarla sürdürülebilir ekonominin temelleri ile hukukun bu süreçteki rolünü ele alacaklarını aktararak, hem teorik hem de pratik düzeyde çözüm önerileri geliştirmeyi, bu önerileri hayata geçirilebilir seviyelere dönüştürmeyi amaçladıklarını sözlerine ekledi.

“SAĞLIKLI HUKUK SİSTEMİ YOKSA HAK VE ÖZGÜRLÜKLER GÜVENDE OLMAZ”

Ülkemizde refah seviyesinin artması ve bunun toplumun tüm katmanlarına olması gerektiği gibi yansımasının hukuk ve ekonominin birbirlerini tamamlamalarıyla mümkün olduğunu belirten Kocaeli Barosu Başkanı Avukat Mehmet Gül, “Gerek hukuk gerekse ekonomi temelde insanlar arasındaki ilişkileri ele alıyor. Ekonomi kişinin ihtiyaçları karşısında takındığı tavırları belirlerken, hukuk kişilerin hak ve yükümlülüklerini düzenliyor. Her ikisinin de ele aldığı konular kişinin toplum içindeki yerini belirlemeye ve sosyal ilişkilere de olanak sağlar. Hukuk devleti ideali ise, devleti yönetenlere bireylerin refahını ve güvenliğini artıracak temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlayacak tüm tedbirlerin alınması yükümlülüğünü yükler. Bu da ancak temel hak ve özgürlüklerin, gerçek demokrasinin, şeffaf, serbest ve istikrarlı bir ekonomik sistemin varlığı ile mümkün olacaktır. Burada vazgeçilmez unsur temel hak ve özgürlüklerin kurumsal olarak koruma altına alınmasıdır. Hukukun üstünlüğü sadece kamusal alanda değil, özel yaşamda da var olmalıdır. Bağımsız ve tarafsız yargı tarafından korunan etkin ve sağlıklı bir hukuk sistemi yoksa hak ve özgürlükler de güvence altına alınamaz” diye konuştu.

Ülkemizde ekonomi sisteminin verimli, işlevsel ve istikrarlı bir şekilde işleyebilmesinin ancak etkin ve adil bir hukuk sisteminin varlığıyla mümkün olduğunu belirten Mehmet Gül, şunları söyledi: “Hukuk, ekonomik sistem içerisinde gerçek kişiler, şirketler, kamu kurumları gibi ekonomik aktörlerin etkinliklerini belirleyen ve yönlendiren çok sayıda düzenlemeyi kapsıyor. Geçmişten bugüne ticari ilişkilerin gelişmesi, mülkiyet ve miras haklarının yaşanan gelişmeler, iktidarın yetkilerinin sınırlandırılması gibi konularda olduğu gibi ekonomik konularda da hukuka uygun kuralların konulması ve liyakatlı yöneticilerin olduğu kurumlarca yönetim ve denetim yapılması gerekli kılmıştır. Etkili bir ekonomi politikası için kaynakların tam, verimli ve israf edilmeden kullanılmasını gerçekleştirecek, ekonomik istikrarı sağlayacak, milli gelirin hormonsuz bir şekilde büyümesini temin edecek düzenlemelere ihtiyaç vardır. Hukuki temellere dayanmayan hiçbir ekonomik girişim etkin olamaz.”

“EKONOMİ VE HUKUK SİSTEMİ YAKINDAN İLİŞKİLİDİR”

“Ekonomide bizi neler bekliyor?” konulu bir sunum gerçekleştiren TOBB ETÜ Öğretim Üyesi ve EKONOMİ Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Fatih Özatay, “Türkiye yüksek enflasyona sahip bir ülke. Merkez Bankası’nın enfl asyon için yılsonu hedefi yüzde 38’e düşürebilmek. Enflasyon 38’e düşse bile dünyada 6‘ncı yüksek enflasyona sahip ülke oluyoruz. 190 ülkeden 165’inin enflasyonu yüzde 15’in altında. Türkiye 1980’li yıllardan itibaren yüksek enflasyon ile mücadele etmiş. 2003 – 2017 arasında tek haneli enflasyon rakamları var ama kalıcı olmamış. Örneğin; 1994 yılında enflasyon yüzde 107, yüzde 140’a kadar çıktı. Bu veriler tamamen Merkez Bankası yasasıyla ilişkili. O dönem Merkez Bankası’nın bütçe açıklarını para basarak finanse etmesi serbestti. Kısa vadeli avans deniyordu. 2001 Mayıs’ında Merkez Bankası’nın yasasında yapılan değişiklikle bu yasaklandı. Bu çoğu ülkede yasak. Merkez bankaları hazineye doğrudan kredi açamıyor. Hazinenin doğrudan birincil piyasadan çıkardığı tahvilleri satın alamıyor. Dolayısıyla makroekonomik istikrara enfl asyon açısından baktığınızda Merkez Bankası’nın politikaları önemli olduğu için hukuk sistemiyle yakından ilişkilidir” dedi.

Gelir eşitsizliği sorununu yıllardır çözemediklerini söyleyen Özatay, “Her krizde ekonomi daralıyor, işsizlik artıyor ve ekonominin eski haline gelmesi uzun bir süre alıyor. Kalkınma başlığını incelediğimizde ise Türkiye’nin G7 ülkeleri ile arasındaki gelir düzeyi farkını kapatamadığını görüyoruz. Dünya Bankası’nın ülkeleri gelirine göre ayırdığı sıralamada, ülkemizin ikinci ligde (yüksek-orta) yer aldığını görüyoruz. Kalkınma sadece kişi başına gelir düzeyi demek değil. Temiz çevre, çocuk ölüm oranlarının düşük olması, kadına şiddet olaylarının olmaması demek. Ayrıca, Birleşmiş Milletler’in yayınladığı Beşeri Gelişme Endeksi’ne göre, Türkiye 45’inci sırada yer alıyor” diye konuştu.

Dünya Bankası’nın yönetişim göstergesinin 6 ana başlıkta yayınlandığını söyleyen Özatay, “Endekste sıfıra ne kadar yakınsanız o kadar kötü, 100’e ne kadar yakınsanız da o kadar iyi durumdasınız. Bu veri bütün ülkeler için yayınlanıyor. Örneğin ifade özgürlüğü olarak ülkeleri incelersek, Kore 75, Rusya 15, Suudi Arabistan 8 ve Türkiye ise 23’üncü sırada. İfade özgürlüğünün ne önemi var? ‘Açlık sınırının altında asgari ücret alıyorsa ne kadar grev yapabiliyor? Ne kadar protesto edebiliyor? Zaten Türkiye’deki sendikalaşma oranı yüzde 14. O sendikaların ne kadarı tam sendika?’ bununla yakından ilişkilidir” dedi.

“ENGELLİ YARGI, AHLAKI DA BOZUYOR”

Programın son bölümünde konuşan EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar, “Yargıya güven yüzde 20’nin altına düştü, 20 yıl önce yüzde 52 seviyelerindeydi. Dolayısıyla ülkemize neden yeteri kadar yabancı sermaye gelmiyor, yatırımcı gelmiyor sorusuna da bir örnek oluşturabilir. Engelli yargı, ahlakı da bozuyor” dedi.

“TÜRKİYE’DE YARGI YÖNETİCİ KESİME KARŞI ENGELLİ”

Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Av. Mehmet Gün, “Ekonomik istikrar için daha iyi yargı” başlıklı sunumunda, hukukun ve ekonominin temelde insanlar arasındaki işleri ele aldığını söyledi. Toplumun temel meselesinin ahlak olduğunu vurgulayan Gün, “Refah düzeyimizi geliştirmenin, kendimizi geliştirmenin yolu ahlaki değerlerimizi koruyabilmemizden geçiyor. Ahlak kuralları; insanlar bir araya geldikleri zaman, bir arada yaşamak zorunda oldukları için karşılıklı olarak kendi özgürlüklerinden ödün verdikleri, başkasından bir şey edinebilmek için kendilerinin neyi vermesi gerektiğini kabul ettikleri yazılı olmayan kurallar bütünüdür” dedi. Gün, ekonomik gelişmelerin sosyal, siyasal ve hukuki değişimlerle sürekli etkileşim halinde olduğunu belirterek, insani gelişmeleri etkilediğini kaydetti.

Yolsuzluk olan yerde refahın azalacağını vurgulayan Gün, “Yargının yönetici kesime hesap soramadığı ülkelerde hukukun üstünlüğü aksar ve ülkeye yolsuzluk hâkim olur. Hukukun üstünlüğünün sadece kamusal alanda değil, özel yaşamda da var olması gerekmektedir. Hukuki temellere dayanmayan hiçbir ekonomik girişim etkin olamaz. Hukuka uygun şekilde oluşturulan ve olması gerektiği gibi uygulanan mevzuat hükümleri, ekonomik faaliyetleri şekillendirirken ekonomik büyümenin de kalkınmanın da akışına etki edecektir. Hukuk kuralları, ekonomik düzenin sağlanmasının teminatıdır” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de hakkını yargı vasıtasıyla alabileceğine kesin olarak inananların yüzde20’nin altına düştüğünü söyleyen Gün, “Türkiye’nin ekonomik itibarını yönetimdeki istikrarsızlık ve hukukun üstünlüğündeki aksamalar kötüleştiriyor ve yönetici kesime karşı sorunlar yaşıyoruz. Türkiye’de yargı yönetici kesime karşı engelli. Yargımız engelli olduğu için de yönetim kademesinde yapılan yanlışlara, hatalı kararlara yargı yoluyla müdahale edemiyoruz” diye konuştu.

Yaşamı kurallar çerçevesinde düzenlemeye çalışan hukukun, yaşamın temelini oluşturan maddi gereksinimlerin elde edilişini ve tüketimini ele alan ekonomiyle paralelliğinin doğal karşılanması gerektiğini aktaran Gül, “hukukun üstünlüğü” ve “hukuk devleti” kavramlarını tüm idarecilerin özümsemesi ve yol haritası haline getirmesi gerektiğini kaydetti.

1960 darbesi Türkiye’nin önemli bir idarecisinin idamıyla sonuçlandı ve toplumsal olarak yaralarını hala taşıyoruz diyen Gün, “Eğer 1960 öncesinde bir Anayasa Mahkememiz olsaydı 1960 ihtilali olmazdı. Çünkü o zaman ihtilale sebep veren meclisteki kararlar, kanunlar alınamazdı. Yargı, Merkez Bankası yöneticilerine 2021’de doğrudan izin almaya gerek olmaksızın hesap sorabilir olsaydı Merkez Bankası yöneticileri faizi aşağıya indirip enfl asyonu yukarı zıplatamazlardı. Enflasyonu yukarı zıplatıp ücretli kesimi bu kadar fakirleştiremezlerdi. İşverenleri işletmeleri de önlerini göremez hale getirmelerini önleyebilirdi” dedi. Türkiye’de her sene 10 milyonun üzerinde idare, hukuk ve ceza davası açıldığına değinen Gün, şu ifadeleri kullandı: “Bu davaların hepsinde gerçeğin ortaya çıkarılması kısmı sorunlu. Gerçeklere uygun olmadığı için de davalar yıllar sürüyor.”

Daha İyi Yargı Derneği’nden sorunların çözümüne yönelik 9 öneri

1- Hakimler Savcılar Kurulu’nu, tam bağımsız hale dönüştürerek, kaliteli yargı hizmetine odaklanan düzenleyici bir kurum olarak Adalet Yüksek Kurumu oluşturmak.

2- Yargının idaresiyle ilgili her türlü karar ve işlemi etkin yargısal denetime açıp, yargı konularında uzmanlaşmış Adalet Yüksek Mahkemesi oluşturmak.

3- Anayasa Mahkemesi’nin daire sayısını 3’e çıkarmak, üye sayısını 15’den 30 ’a yükseltmek, seçimlerini açık şeff af ve yargı denetime tabi tutarak kapasitesini artırmak ve siyaseten tarafsızlığını geliştirmek.

4- Hukuk mesleklerinin her biri için, yönetimleri sadece meslek mensupları tarafından seçilen, tam bağımsız yargısal meslek kuruluşları oluşturmak.

5- Yargı atamalarında liyakati sağlamak; yargı üst organlarına, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine adaylık ve atamalarda kamuoyunu dahil ederek tam şeffaflığı, seçme ve atama kararlarını gerekçeli açık oya tabi tutup bütün aşamaları yargı denetimine tabi kılarak tam hesapverirliği sağlamak.

6- Ahi geleneğinin özüne uygun olarak yeknesak hukuk meslekleri kariyer planı oluşturmak ve insan kaynaklarını ihtiyaca uygun olarak geliştirip liyakat esaslı olarak değerlendirmek.

7- Yargı hizmet birimlerini, mahkemeleri ve insan kaynaklarını 26 kalkınma bölgesi bazında optimum şekilde dağıtmak, uzmanlıkları merkezlerde yoğunlaştırırken hizmeti halkın ayağına götürmek.

8- Uyuşmazlıkları erken tespit ederek yargının iş yükünü önceden kestirmek, kaynaklarını ileriye yönelik planlamak, modern uyuşmazlık yönetim usulleri ve dava öncesi dürüst ifşa ve ibraz kurallarıyla sulh ve uzlaşmayı teşvik etmek, davaları en geç 3-4 ay içinde sonlandırmak.

9- Herkese karşı hukukun üstünlüğü için kamu görevlilerinin suçlarında idari amirlerinin ve kendi kuruluşlarının soruşturma izni vermesi şartını kaldırmak.

Dolar ve Euro bugün ne kadar? İşte son durum... Fiyat/kazanç oranı ile hisse senedi seçimi stratejileri! Arda Güler ve Kenan Yıldız finale kaldı Bodrum dünyanın en iyileri arasında! Ünlü seyahat dergisi paylaştı Fırsatçılar kayıt dışı telefonda yasağı delmenin yeni yolunu buldu Her aileye bir finansal danışman mı atanacak? Yetkili isimden yeşil ışık...