Prof. Işın Çelebi: Yeni dünyanın ‘dili’ni konuşalım

ANAP hükümetlerinin ekonomiden sorumlu bakanlarından, Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Işın Çelebi, “Gündem Özel” de Şeref Oğuz, Hakan Güldağ ve Vahap Munyar’ın konuğuydu. Prof. Çelebi, “Yeni dünyanın dilini konuşalım” mesajı verdi.

Haber Merkezi |

ANAP hükümetlerinin ekonomiden sorumlu bakanlarından, Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Işın Çelebi, “Gündem Özel” sorularımızı yanıtlarken, “S-400 konusundaki katı tavrımız ABD ilişkilerini kilitliyor. Bu süreçte esnekliğe ihtiyaç olduğu açıktır” dedi. Prof. Çelebi, şu mesajın altını çizdi: “Yeni dünyanın dilini konuşmalıyız. Bu da bilimle ve aydınlanma ile olacaktır. Yeni dünyayı ve yeni ilişkileri öğrenmemiz gerekiyor.”

Prof. Işın Çelebi’ye sorularımız ve yanıtları şöyle:

Dünyada ilişkiler değişecek

● Aşılar devreye girse de, COVID-19 süreciyle dünyada artan gelecek endişeleri… ABD’de Biden döneminin ticaret savaşlarında getireceği yeni açılımlar… Çin’in önderliğinde 15 ülkenin kurduğu Asya Pasifik Birliği RCEP… Siz dünyanın geleceğini nasıl okuyorsunuz? Dünya nereye gidiyor?

ABD’de Biden başkan seçildikten sonra aşılama hızı 3 milyona çıktı ve mayıs ayı sonuna kadar aşılamayı bitirmeyi hedefliyorlar. COVID-19 sonrası dünyada tüm ilişkilerin ve kurumların değişeceğini düşünüyorum. Gelecek yıllarda yepyeni bir dünya düzeni ile karşılaşacağız. Bu gelecek dönemde dijital ekonominin kuralları geçerli olacak. Dijital ekonomi mantığı temel kriterlerin belirlenmesine yol açacak.

Örneğin; 0-12 yaş grubunun yüzde 65’i gelecekteki yeni mesleklerde çalışacaklar. ABD, Biden’la yeni açılımlar ve uzlaşma anlayışını AB ile yeni bir Trans Atlantik birliğinin oluşması doğrultusunda yeniden geliştiriyor. Bugün yepyeni bir dünya oluşurken, ticaret savaşları yerine büyük ölçüde teknoloji savaşlarının ön plana geçeceğini görüyorum. Çin’in 4 ay önce açıkladığı 15 ülkeyle kurduğu (Asya-Pasifik-RCEP) yeni serbest ticaret birliği çok önemli hale gelecek.

Çin-ABD arasındaki ticaret savaşının son durumuna bakarsak;

Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşında Biden başa geldikten sonra pek bir değişme olmadı. Bunun ana nedeni iki ülke arasındaki sorunların konjonktüre de bağlı olmakla beraber yapısal sorunlar olmasıdır ve uzun süre devam edeceğe benzemektedir. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in ifade ettiği gibi iki ülke arasında sürtüşmeler ve çekişme olduğu gibi aynı zamanda iki ülkenin ortak çıkarları doğrultusunda -iklim değişimi gibi- ortaklık yapılabilecek konular da mevcut.

Dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de Biden yönetimi ile birlikte ABD’nin ekonomik alanda Çin’e ve Çinli şirketlere uyguladığı yaptırımlarda fazla bir değişim olmamasıdır. Yine ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in ifade ettiği gibi ABD’nin yeni yönetimi aynı değer yargılarını paylaştığı ortakları ile birlikte Çin’e karşı hareket edecekler. İki hafta kadar önce Alaska’da gerçekleşen görüşmenin kameralar önünde beklenmediği kadar sert geçmesi bize ABD’nin Çin’i eleştirmekten kaçınmayacağını gösteriyor. Fakat birçok gözlemciye göre bu eleştirilerin çoğu sadece sözlü kalıp eyleme geçmeyecektir.

Ticaret savaşının amiral gemisi teknolojidir. Örneğin 5G. Uzmanlara göre 5G yarışını kazanan ülkenin orta vadedeki ekonomik kazancı 500 milyar dolar olacaktır. Sadece maddi anlamda değil 5G teknolojisi ile dünyaya egemen olan ülke büyük yıllar içerisinde büyük bir bilgi birikime sahip olacaktır. Dünya 5G’yi konuşurken 2020’nin Mayıs ayında Çinli ZTE, 6G için araştırmalara başladığını açıkladı. Örneğin elektrikli arabalar. ABD, Huawei’in 5G ekipmanlarının kullanımını yasakladı. Geçtiğimiz haftalarda da Çinli yetkililer bir genelge yayınlayıp hiçbir resmi kuruluşun otoparkına Tesla elektrikli arabalarının giremeyeceğini açıkladı. Tesla marka otomobillerin kameraları ve sensörleri ile bilgileri toplayıp ABD’ye yönlendirme ihtimali olduğu söylendi.

Asya-Pasifik Birliği dünya GSYİH’nin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturuyor

Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (Regional Comprehensive Economic Partnership, kısaca RCEP) Asya-Pasifik bölgesinde 10 Asya ülkesi (Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam) ve beş adet diğer ülke

-Avustralya, Çin, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Korearasında oluşturulan bir serbest ticaret anlaşmasıdır. 15 üye ülke, dünya nüfusunun ve GSYİH’nin yaklaşık %30’unu oluşturmakta ve bu da onu en büyük ticaret bloku yapmaktadır. RCEP Çin, Japonya ve Güney Kore arasındaki ilk serbest ticaret anlaşmasıdır ve Çin’i de içeren ilk çok taraflı serbest ticaret işbirliğidir. RCEP dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Asya’ya doğru gelişini hızlandıracağını ve Çin’in bölgedeki etkisini artıracağını bize gösteriyor.

Katı tavır kilitliyor

● Dış politikada atılan adımlar, Türkiye’nin jeopolitik riskleri yönetme tarzı ekonomiyi nasıl etkiliyor? Siz ANAP hükümetlerinde ekonomiden sorumlu bakanlık görevlerinde bulundunuz. Deneyimlerinize göre ekonomik ilişkileri siyasi gerilimlerden uzak tutmak mümkün olabilir mi?

Dünyanın geleceğini ABD-AB ve Asya-Pasifik (RCEP) birliğinin yeni rekabeti belirleyecek. ABD-AB trans mantık yakınlaşması önemli bir ittifak bloğu oluşturacak. Türkiye’nin S-400’ler konusundaki katılık tavrı ABD ilişkilerini kilitliyor. Bu tutum müzakere ortamı sağlanarak yumuşatılmalıdır. ABD, S-400 konusunu kongreden çıkarılan yeni yasaya bağladı. Türkiye ve ABD bu konularda bir görüşme zemini oluşturmalı, bütün bu konuları bu ortamda konuşmalı, ilişkiler yeniden ele alınmalı ve yenilenmelidir. Bu süreçte esnekliğe ihtiyaç olduğu açıktır. Bu dönemde ABD-AB Trans Atlantik Anlaşmasına karşılık olarak dört ay önce Çin’in öncülüğünde kurulan Asya-Pasifik İşbirliği Anlaşması ile Çin, Japonya, Kore gibi ülkelerin yer aldığı Uzak Doğu ağırlıklı yeni bir blok oluşmuştur. Ekonomik ilişkiler ve siyasal ilişkiler iç içedir.

Açık alan COVID-19 etkisi ve dijital ekonominin getirdiği yenilikler çerçevesinde yeni ekonomik ve ticari ilişkiler ortaya çıkıyor. Yeni dünyanın dilini konuşmalıyız. Bu da bilimle ve aydınlanma ile olacaktır. Yeni dünyayı ve yeni ilişkileri öğrenmemiz gerekiyor. Geleceği başarılı biçimde yeniden inşa etmemiz ve kurmamız için bu anlattığım bu bloklaşmayı ve teknolojik gelişmeleri çok doğru değerlendirmemiz şart.

Uzlaşma yolu şart

• Biden yönetimindeki ABD’yle Türkiye arasındaki ilişkiler konusunda beklenti ve tahminleriniz neler? Biden yönetimi, NATO üyesi Türkiye’nin Rusya’ya daha fazla yanaşmasına yol açacak kararlar alır mı? Türkiye, ABD’yle ilişkilerin rayına girmesi için nasıl bir strateji izlemeli?

Türkiye’nin 2021 yılı ve sonrasındaki hedefleri dikkate alınarak bu konulara esneklik içinde yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Sorunları müzakere masasında çözmek faydalı olacaktır. S-400 sorununu NATO’nun denetiminde çözebiliriz. ABD kongresinde S-400’e karşı çıkarılmış yasalar da dikkate alınmalıdır.

Türkiye’nin bölgesindeki jeopolitik etkinliğini, Doğu Akdeniz ve tüm bölgedeki gücünü bilerek sorunları karşılıklı uzlaşma yolu ile çözmek faydalı olacaktır.

Ekonomik ilişkilerin gelişimi ABD-AB bloku ve Asya-Pasifik işbirliğiyle uyum içinde çalışmayı gerektiriyor. Türkiye’nin teknoloji üretimini ve kullanımını artırmamız ve ilişkilerimizi geliştirmemiz şart. Rusya ile çalışmalarımızı sürdürmemiz de önemli.

Algı operasyonları gerçekleri değiştirmedi

● Türkiye’deki CEO’lar, üst düzey yöneticiler, riskleri ve krizleri yönetme konusunda geçmiş deneyimlerinden dolayı avantajlı durumda mı? Eğer öyle ise hangi avantajlardan söz etmek mümkün? COVID-19 sürecinde geçmiş kriz deneyimleri, bu dönemi yönetmede ne kadar işe yaradı?

COVID-19 sürecinde Türkiye’deki büyük, orta ve küçük ölçekteki kuruluşların istikrarsızlık ortamından etkilenmesi kademe kademe oldu. Önce küçük ve ortak ölçekli işletmeler etkilendiler. COVID-19 süreci geçmiş dönemlerdeki diğer krizlerden farklı olarak yaşamayı, çalışmayı ve rekabet etmeyi engelleyen, her şeyin kapanmasına yol açan yepyeni bir salgındır. Birçok ülkede sağlık sistemi ve eğitim alt yapısı çöktü. Çalışma hayatında ve eğitimde uzaktan çalışma modeli ön plana çıktı. Bu süreçte dünya yeterince başarılı olamadı. Aşı dağılımında büyük eşitsizlikler ve dengesizlikler ortaya çıktı. Sorunlar azalmadı, arttı. İstikrarsız ve güvensiz ortam büyüdü. Yöneticilerin algı operasyonları gerçekleri değiştiremedi. Gerçek hayatta COVID etkisini artırdı.

İnşaatla hormonlu büyüme yaşandı

● COVID-19 krizine rağmen Türkiye 2020’de yüzde 1.8 büyüdü, dünyada öne çıktı. Siz bu büyümeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu büyüme Türkiye’nin COVID-19 sürecini başarılı yönettiğinin bir göstergesi midir?

Objektif olmak gerekirse dünyanın büyümesi negatifken Türkiye’nin büyümesinin artı olması önemlidir. Ancak Türkiye’nin nüfus artış hızı yüzde 2 civarındadır. Yüzde 1.8’lik büyüme, kamu bankalarının kredi hacminin genişlemesi sonucu inşaat sektörünün hormonlu büyümesindendir. Yapılan konutların birçoğu boş durmaktadır. Son zamanlarda döviz kurundaki dalgalanma sonucu emtia ve ulaşım maliyetlerindeki artış hızı büyümeyi olumsuz etkilemektedir.

İlkelerin yok olması güveni ortadan kaldırdı

● Bırakın bağımsızlığı, en azından özerk olması gereken Merkez Bankası’nda son dönemlerde çok sık başkan değişiklikleri yaşandı. Hükümet bu süreci daha önce kanun değiştirip başkanın görev süresini kısaltarak yaptı. Son ikisinde görevden alma şeklinde oldu. Bu durum sizce dış dünyada nasıl bir izlenim yaratır. Dünyada bu kadar kısa sürede Merkez Bankası başkanı değişikliği örnekleri var mıdır? Merkez Bankası başkanı, Para Kurulu böyle bir havada görevini merkez bankacılığının gerektirdiği şekilde yürütebilir mi?

Bence iyi olmadı. Merkez Bankası ülkenin en önemli kurumlarının başında gelir. Merkez Bankası nihai borçlanıcıdır. Merkez Bankası başkanlığı istikrarı ve güveni temsil eder. Ben son iki başkanı tanıyorum. İkisi de saygın ve güvenilir insanlar. Ancak ilkelerin yok olması güven ortamını ortadan kaldırdı.

Bugün istikrar ve güven ortamının yeniden oluşması için belirli bir süreye ihtiyaç var. Son günlerde Merkez Bankası Başkanı dışında ilgili ilgisiz herkes konuşmaya başladı. Euro yüzde 40’ın üstünde, USD yüzde 30’un üstünde değer kazandı. Hammadde fiyatları ve taşımacılık maliyetleri arttı. Bu nedenle soğukkanlı ve dikkatli davranmalıyız.

En önemli konu istikrar ve güven

● Türkiye, yeni dönemde istikrarlı büyümeyi sağlamak, refahı artırmak için nasıl bir yol haritası çizmeli? Bu dönemde iş dünyası nasıl yol almalı? Türkiye’nin bu dönemi avantaja çevirme potansiyeli, şansı var mı?

COVID-19 sonrası ve dijital ekonominin geliştiği bu dönemde istikrarlı büyümeyi sağlamak için üretim ve teknoloji düzeyimizi artırmalıyız. Türkiye her alanda güçlü biçimde rekabet gücünü ve verimliliğini arttırmalı.

Bunun için;

a) Yabancı kaynak girişini kalıcı biçimde artıracak şekilde yabancı yatırımlara öncelik verilmesi gerekiyor.

b) Teknoloji alanındaki gelişmeleri sürdürülebilir hale getirmemiz şart. Bunun için ABD, Çin ve AB ve diğer teknoloji üreten ülkeler ve kuruluşlarla işbirliği yapmamız gerekiyor.

c) Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kapsamındaki 17 başlığın başarılı bir biçimde uygulanması önemli. Açlık, yoksulluk, eğitim, sağlık, cinsiyet ayrımcılığı, iklim değişikliği gibi konuların ciddiyetle ele alınması önemli.

İş dünyamız ve üniversitelerimiz “düşünmeyi ve sorgulamayı” yaşamının bir parçası haline getirmeli. Soru sormayı önemsemeli. Demokrasinin kalitesinin artması ve insan hakları uygulamalarının kökleşmesi ile istikrar iç içedir. Bugün ülkemizde en önemli konu istikrar ve güvenin sağlanmasıdır.

Avrupa Birliği’ndeki durumumuzda gerileme yaşıyoruz

● Hükümet mevcut tavırlarıyla Avrupa Birliği (AB) yolculuğu konusunda size nasıl bir izlenim veriyor? AB ile tam üyelik müzakereleri AK Parti’nin ilk iktidar döneminde başlayabilmişti. Hükümet bugün AB ile aynı sıcak ilişkilere dönecek bir havada mı? Dünyada RCEP gibi yeni birliklerin gündeme geldiği bir ortamda Türkiye, AB ile ilişkilerini daha da ileri noktaya taşımalı mı? Bunun için neler yapmalı? AB, Türkiye’ye kapıyı kolay kolay açar mı?

AB nezdindeki sorunlarımızda artma eğilimi var. Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin kulisleri sonucu problemler azalmıyor, artıyor. AB artık Türkiye’nin tam üyeliğinden ya da aday üyeliğinden söz etmiyor. Bu da bizim AB’deki durumumuzun gerilediği anlamına geliyor. Oysa 2005 yılında AB ile yolculuğumuzda tam üyelik hedefi doğrultusunda yürüyorduk. Bugün ise sadece göçmenlerin sorunlarına çözüm bulan bir ülke konumuna geriledik. Örneğin, AB ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusu birçok bölümde AB lehine düzenlemeler söz konusu iken bile AB hâlâ ayak sürüyor.

Gümrük Birliği Antlaşmasının Güncellenmesi, Tarım, Hizmetler, Kamu alanındaki “Anlaşmazlıkların çözümü mekanizmalarının iyileştirilmesi” maddelerini kapsıyor.

Bu nedenle AB ile tam üyelik sürecine yeniden sahip çıkmalıyız. Fransa, Yunanistan, Kıbrıs Rus kesimi bizi istemiyor diye haklarımızdan vazgeçmemeliyiz.

Çünkü AB tam üyelik süreci “demokrasi ve insan hakları sürecidir.” Çin’in Asya-Pasifik kapsamındaki yeni bloklaşması ve ABD-AB transatlantik birliğine karşı Türkiye olarak biz AB’ye tam üyelik yolunda yürümeliyiz.

Sorgulayan eğitim bir numaralı sorun

● Dünyada sürdürülebilirlik politikaları öne çıkıyor. Biz “Endüstri 4.0”a geçemeden “Yeşil Mutabakat” ve bunu da kapsayan “Sanayi 5.0” gelişmiş ülkelerin gündemine oturdu. Bu politikalar Türkiye’yi nasıl etkiler? Türkiye, bu politikaların içinde hızlıca yer almalı mı? Fırsat ve tehditleri birlikte dikkate aldığımızda Türkiye nasıl bir yol izlenmeli?

Teknolojik gelişmeler ve hızlanan dijital ekonomi nedeniyle yepyeni bir dünyada yaşamaya başlıyoruz. Teknoloji yeni bir yapıya kavuştururken Türkiye’nin araştırma, geliştirme ve yeni buluşlar konusunda girişimci gücünü desteklememiz gerekiyor. Eğitim sistemimizin acil yenilenmeye ihtiyacı var. Soru soran, inceleyen, sorgulayan bireylere ihtiyacımız var. Türkiye’nin ödemeler dengesi ve cari açık probleminden daha fazla insan açığı problemi var.

Bence insan açığı ve sorgulayan eğitim konusu Türkiye’nin bir numaralı sorunudur. Bu süreçte Sürdürülebilir Kalkınma insan ve doğa arasında dengeler kurmayı gerektiriyor. Doğal kaynaklara zarar vermeden kaynakların bilinçli bir şekilde kullanımını sağlayarak “eko-gelişme” kavramının sağlanması önemlidir.

Açıklanan paket reform değil

● Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı “Ekonomik Reform Paketi”ni nasıl değerlendiriyorsunuz? “Reform” beklentisini karşılayacak içerikte mi? Siz de ANAP hükümetlerindeki ekonomiden sorumlu bakanlıklarınız döneminde paket hazırladınız, uyguladınız. O deneyimlerinize dayanarak pakette gördüğünüz eksikleri özetler misiniz? Hükümet o eksikleri giderecek gibi görünüyor mu?

Açıklanan paket bir reform paketi değildir. Alınması gereken normal günlük kararları içermektedir. Reformlar, büyük değişimlere yol açacak, süreklilik gerektiren ve bir bütünlük içinde sunulan devrim niteliğindeki yeni bir strateji anlayışıdır. Örneğin, Atatürk zamanında gerçekleşen Harf Devrimi bir devrimdi. Tüm eğitim sistemini değiştiren bir kültür devrimiydi. Sonra bunu takip eden eğitim hayatındaki gelişmeler de bir reform niteliğindeydi.

Benim yaşadığım devrim, Türkiye’nin dışa açılması, kapalı ekonomiden ve komuta anlayışından açık ekonomiye ve açık topluma geçmesiydi. İhracatın yaşamımızın bir parçası olmasıydı. Kambiyo rejiminin değişmesi ve serbestleşmesi bir reform idi. Bu reformların kapsadığı değişimler bir süreç içinde uygulamaya geçti.

Özgürce tartışmayı öğrenmek gerekiyor

● Siz üniversitede ders veriyorsunuz. Üniversite son sınıfındaki öğrencilere ve yeni mezun gençlere deneyimlerinize dayanarak hangi önerilerde bulunursunuz? Hangi iş veya işleri yapmalarını öneriyorsunuz? Hangi sektörlere girmelerini tavsiye edersiniz?

Düşünmeyi, soru sormayı öğrenmek ve sorgulamak çok önemlidir. Önce açıkça ve özgürce tartışmayı öğrenmemiz gerekir. Dijitalleşme yeni bir ekonomi, toplum ve yaşam şeklini getiriyor. Özgür düşünmeyi zorunlu hale getiriyor. Üniversiteler yeni düşünce ve araştırmaların geliştiği merkezler olmalı. Bugün, geçmişte olduğu gibi ezbere dayanan sistemler zorla geçerli kılınmaya çalışılıyor. Bu da ciddi sıkıntı yaratıyor. Örneğin; faiz, kur ve enflasyon ilişkisi bir para politikası ve matematiktir. Bir slogan ezberlenmiş. Dünyadaki değişimi ne yazık ki görmüyorlar. Çok yazık. Oysa bugün 0-12 yaş grubundaki çocuklarımızın yüzde 65’i yeni mesleklerde çalışacaklar. Bugün hiç bilmediğimiz yeni mesleklerde söz sahibi olacaklar.

TOKİ yüzde 25 indirim kampanyası başlıyor! İşte başvuru tarihleri Finansal okuryazarlığınızı ücretsiz eğitimlerle geliştirin! Ankaralılar dikkat! Bu yollar trafiğe kapatılacak Yargıtay kararı: Emeklilerin kredi ödemeleri maaşlarından kesilemez 11 kente kuvvetli yağış uyarısı Aydın Doğan Vakfı'ndan açıklama: Kağıt üzerinde kalmıştı