Kredibilitesi yüksek programla enflasyon da işsizlik de düşer
İbrahim Halil Çanakcı, “doğru, tutarlı, öngörülebilir” politikalar uygulandığında hedeflere ulaşmanın mümkün olduğunu belirterek “Kredibilitesi yüksek program ve kadro ile büyüme maliyeti, istihdam maliyeti çok düşük olur. Millet İttifakı olarak sıkıntı olacağını düşünmüyoruz” dedi.
Haber Merkezi |Maruf BUZCUGİL - Hüseyin GÖKÇE / ANKARA
DEVA Partisi Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Halil Çanakcı, iktidara gelmeleri halinde Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığıyla enflasyona odaklanacağını belirtirken, kredibilitesi yüksek bir programla hem enflasyonun hem de işsizliğin birlikte ineceğini, bu hedefin çelişki olmadığını kaydetti.
Seçim yaklaştıkça sermaye girişinde artış beklediğinin altını çizen Çanakcı, mevcut hükümetin doğru projelerini devam ettireceklerini ancak tartışma konusu olan kamu özel ortaklığı projelerini detaylıca inceleyerek usulsüzlük varsa hukukun gereğini yapacaklarını bildirdi.
- Meral Akşener’in tekrar masaya dönüşünden sonra Millet İttifakı temsilcilerinin seçimle ilgili daha iddialı konuşmaya başladıklarını görüyoruz, süreci bir de sizden dinlemek isteriz.
Perşembe-Pazar arasındaki 4 günlük sürede dalgalanma oldu ancak netice itibarıyla gerçekten çok iyi bir noktaya geldik. Zaten 6’lı masa olarak başlayan, Millet İttifakına dönüşen oluşumun Türkiye’ye kattığı en büyük değerlerden bir tanesi, müzakere ve uzlaşı kültürünün yerleştirilmesi oldu. Orada şeffaflığa çok önem verdik ve Pazartesi akşamı güçlü bir Türkiye resmi ile milletimizin önüne çıktık.
Biz önce ne yapacağımıza, nasıl yapacağımıza karar verelim dedik. İlgili politika metinlerini kamuoyuna açıkladık. Geçiş sürecinin yol haritasını 12 madde ile ortaya koyduk. Kimin yapacağı sorusunu ise adayımızı belirleyerek cevapladık. Yönetim için tam bir yıldızlar takımı belirlendi. Halkın büyük teveccüh gösterdiği isimlerin tamamı kadronun içinde yer alıyor.
-Bunu ekonomi açısından değerlendirebilir misiniz?
Şu anda ekonominin en fazla ihtiyacı olan husus; güven, kredibilite, öngörülebilirlik ve tutarlılık. Bu resim aslında güveni çok destekleyen, artıran bir resim. Bunun ekonomiye pozitif yansımaları olacak. Zaten bu tablo açıklanınca Türkiye’nin risk primlerinde de gevşeme oldu, bundan sonra daha olumlu şeyler göreceğiz.
Geçen sene Haziran’da kurumsal reform raporumuzu paylaşırken, seçime yaklaştıkça işlerin toparlanacağını göreceğimizi söylemiştik. Türkiye’ye her anlamda sermaye girişinin başlayacağını göreceğiz. Bunların hükümetin attığı adımlardan dolayı değil, seçimde değişimin gerçekleşeceğine bağlı olarak olacağını söylemiştim.
-Seçimi kazandığınız takdirde ekonomideki kadrolar belli oldu mu? Bunu duyuracak mısınız?
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlıkların isimlendirilmesi anlamında seçimden önce olur mu onu liderler değerlendirecekler, zor olabilir siyasi açıdan ama imkansız demiyorum. Ancak belli bazı kilit pozisyonlara isimlendirmeler daha muhtemel olabilir. Bunları da liderler önümüzdeki günlerde değerlendirecekler ve karar verecekler. Ekonomi noktasında gerçekten tüm partilerde çok değerli, çok yetkin, deneyimli isimler var. Üstelik her partiden arkadaşlarla uzun süredir bir arada ve çok uyumlu çalışıyoruz. Ama bu “herkes pozisyonunu terk ediyor, vaz geçiyor” anlamına gelmiyor. Sıkı müzakerelerimiz, tartışmalarımız da oluyor ancak birbirimize karşılıklı saygı içinde; sonunda da bir uzlaşma içinde yol alıyoruz.
-Temel önceliğiniz ne olacak?
Ortak Politikalar Mutabakat Metninde ekonomiyle ilgili temel hedeflerimizi ortaya koyduk. Ekonomideki temel önceliğimiz aslında enflasyonla, yani hayat pahalılığıyla mücadele. İkincisi yoksulluk. Çok derin ve yaygın bir yoksulluk problemiyle karşı karşıyayız. Üçüncüsü, özellikle bu büyüme performansının istikrarsız hale gelmesi ve potansiyelin aşağı düşmesi. Dördüncüsü de bunların doğal bir sonucu olarak işsizlik meselesi.
İşsizliği tek haneye indirip aşırı yoksulluğu sıfırlayacağız. Aslında aşırı yoksulluk sıfırlanmıştı ama tekrar geldi.
-Nasıl yapacaksınız bunu?
Önce kurumları ayağa kaldırmak gerekiyor. Güçlü merkez bankanız, planlama, hazine, maliye teşkilatınız yoksa bunları gerçekleştirmeniz mümkün değil.
Enflasyonla mücadelenin anahtarı Merkez Bankası ama bunu tek başına başaramaz. Hükümet, maliye politikası, yapısal reformlar tarafından desteklenmesi gerekiyor.
Planlama teşkilatının kurulması ilk sırada yer alıyor. Merkez Bankası, enflasyonla mücadele ederken enflasyon hedefini vereceğiz ama araç bağımsızlığına sahip olacak.
Merkez Bankası, Gelip hükümete, “Benim şöyle adımlar atmam lazım ama bu adımların maliyetinin en az olması açısından sizin de şu adımları atmanız gerekir” diyecek. “Maliye, finansman politikası alanında, bankacılık, makroihtiyati düzenlemeler, şu adımlar atmanız gerekiyor” denilecek.
-Enflasyon ve işsizliği bir arada nasıl düşüreceksiniz?
Kredibilitesi yüksek program ve kadro koyarsanız, kurumları güçlendirirseniz büyüme maliyeti, istihdam maliyeti çok düşük olur. Burada anahtar programın ve kadroların kredibilitesidir. Bu anlamda Millet İttifakı olarak sıkıntı olacağını düşünmüyoruz.
Geçmişte baktığımız zaman bunun gerçekleştiğini de görüyoruz. Doğru, tutarlı, öngörülebilir politika uyguladığınızda hedeflerin hepsine ulaşmanın önünde engel yok. Dolayısıyla burada ‘Enflasyonu tek haneye indirmek için büyümeyi hızlı yavaşlatmanız, işsizliğin artmasına göz yummanız gerekir’ gibi bir tercihle karşı karşıya değiliz.
-Politika metinlerinde, güven ortamıyla sermaye geleceğini söylüyorsunuz, dış kaynağa ihtiyaç olacak mı?
Türkiye’nin her zaman dış kaynağa ihtiyacı var ama önemli olan iç kaynakları verimli kullanmak. Şu anda yaşadığımız sıkıntılardan birisi kendi yatırımcılarımız yatırımlarını dışarıya aktarıyor. Doğrudan yabancı yatırımcı girişlerini bakıp, gayrimenkulü dışarda tutarsanız, son yıllarda bunun nette eksiye döndüğünü görüyoruz. Girişimcilerimiz yurt dışında daha fazla yatırım yapıyorlar. Bu da güven, istikrar, öngörülebilirlikle alakalı. Bizim önceliğimiz iç kaynaklarımızın ülkede kalması olacak. Dış kaynak arayışından önce bizim bunu sağlamamız lazım. Bizim tabi oluşturacağımız güven, istikrar, öngörülebilirlik ortamı bunu temin edecek. Yani bu kendiliğinden gelmeyecek.
Üstelik bugün Türkiye maalesef yüksek maliyetle borç alıyor dış kaynak konusunda. Hazine risk primi yüzünden daha yeni yüzde 10 maliyetle borçlandı.
Öte yandan, uluslararası kuruluşlardan, Dünya Bankası ve diğer çok taraflı kalkınma bankalarından kaynak kullanma imkanları var. Deprem felaketiyle ortaya konulacak projeler var. Sorun kaynak değil, kaynakların kullanılmasıdır. Bu iktidar bütün kaynakları, rezervleri, öngörüsüz, basiretsiz şekilde heba etti. Merkez Bankası yedek akçeleri ve döviz rezervi heba edildi. Biz 130 milyar dolar diyoruz ama her ay 8-10 milyar dolar arka kapı döviz satışı oluyor.
Uluslararası kuruluşlardan kaynak kullanmayı acizlik, kötü bir şey gibi gösteriyorlar. Aslında bunlardan sağlanan finansman gayet şeffaf bir süreç izliyor. Dünya Bankası kredilerinde 24 icra direktörü müzakere ediyor, Resmi Gazete’de yayımlanıyor. Dış finansman içinde en sıkıntılı olanı hükümetler arası borçlanmadır. Bugün ülkelerden sağlanan doğrudan finansmanın koşullarını bilmediğimiz gibi miktarını da bilmiyoruz. Dış kaynak kullanımı kaçınılmaz olmakla birlikte tercih edilen bir şey değildir. Mümkün olsa bütün projelerimizi kendi kaynaklarımızla gerçekleştirsek.
Her hafta birkaç tane uluslararası yatırımcı grubu ziyaret ediyor bizleri; sadece hükümet tarafına gitmiyorlar.
-Bir yatırım bankası yılsonu dolar kuru beklentisini 15 lira olarak açıkladı. Para politikası seçim sonrası nasıl şekillenecek? Kur ve faiz politikası perspektifiniz nedir?
Biz kur politikası ve faiz politikasıyla ilgili şunu yapacağız, şöyle adımlar atacağız dememiz çok doğru olmaz. Biz Mutabakat Metninde iki yılda enflasyonu tek haneye düşüreceğiz şeklinde bir hedef ortaya koyduk. Eğer kalkıp, Merkez Bankası elindeki araçları şu şekilde kullansın, bu şekilde hareket etsin dersek mevcut iktidardan farkımız kalmaz.
Merkez Bankası, operasyonel araç bağımsızlığı çerçevesinde elindeki araçları kendisi kullanacaktır. Bizim onlarla ilgili herhangi bir telkinde bulunmamız, herhangi baskıda bulunmamız söz konusu olamaz.
Faiz ve diğer parametrelerle ilgili şu adım atılacak demek doğru değil. Bütün fiyatlar bastırılmış durumda, dengesini kaybetmiş durumda ama en önce doğru noktaya oturtulması gereken parametre enflasyondur.
“Harcama önceliği yerine vergi ile işe başladılar”
- Politika metnini hazırladığınızda deprem felaketi henüz olmamıştı, bunun getireceği maliyetin nasıl finanse edilmesini öngörüyorsunuz?
Depremin maddi hasarı da çok yüksek olacak. 100 milyar dolara kadar bir yük söz konusu. Biz bir deprem komisyonu oluşturduk. Her parti kendi çalışmasını yapmıştı. 13 politika başkanlığımız depremin her alandaki sonuçları ve tablonun ağırlaşmaması için önerileri ortaya koydu. Her parti depremle ilgili kendi raporlarını paylaştı. Bunları bir araya getirip Ortak Politikalar Mutabakat Metni gibi birleştireceğiz. Öncelikle deprem yaralarının sarılması ardından deprem endişesi taşıyan ve riskin yüksek olduğu, hatta bazı bilim insanlarına göre yakın olduğu iller için hızla ne yapmak gerekiyor, bunlar ortaya konulacak. Meseleye hızlı ve bütüncül bakmamız lazım. Hükümetin yaptığı yanlış, parça parça yaklaşmak. Bu da kurumların kapasitesinin çökertilmesine dayanıyor. Ben, Faik Öztrak ve Zafer Yükseler 1999 Ağustos depreminde kamudaydık. Hemen 7 Eylül’de değerlendirme, etki ve öneri raporu ortaya koymuştuk. Aradan 1 ay geçmesine rağmen, hükümetin daha derli toplu bir değerlendirmesi yok depreme ilişkin. O raporda yer alan harcamaların önceliklendirilmesine ilişkin bugün en küçük bir işaret yok. Zaruri harcamalar dışındakilerde belirli oranda kesintiye gidilebilir. Kamunun bir de yatırım programı var, bunda öncelik depreme verilir. Kanal İstanbul projesini iptal ettim demeniz bile önceliğin değiştiğini gösterir. Harcama adımlarıyla başlaması gerekirken, vergi düzenlemelerine gittiler. İmar rantlarının vergilendirilmesiyle ilgili adım atılsa hem güveni tesis edersiniz, hem odak noktasına dokunmuş olursunuz. Vergi tahsilatlarıyla ilgili adımlar atılsa yine aynı konu. Vergi istisnalarıyla ilgili adımlarla aynı noktaya varılır.
- Seçilirseniz, deprem konusundaki öncelikli politikanız ne olacak?
Göreve gelir gelmez hızla durum ve hasar tespit komitesi oluşturacağız. Kamu maliyesindeki gerçek durumu bilmemiz gerekiyor. Halının altına süpürülmüş sorunlar varsa ortaya çıkarmalıyız. Kamunun sahip olduğu bilgi ve verilerle bu depremle ilgili değerlendirmeleri de tamamlamak durumundayız. Bütün bunları yaptıktan sonra bütüncül yaklaşımla OVP’yi oluşturacağız.
“Devam eden projelerden doğru olanları devam ettireceğiz”
- Mevcut hükümetin başladığı büyük projeler var, bunlara yönelik nasıl yol izleyeceksiniz seçilmeniz halinde?
Doğru olan projelerin devamı noktasında en ufak tereddüt göstermeyiz. Eksikleri tamamlarız, yanlış olanları düzeltiriz. Depremde 600 binden fazla bağımsız ünite yıkılmış veya yıkılacak. Bilim insanları, daha sallantı sürerken inşaata başlamanın riskli olduğunu söylüyor. Hız konusuyla, şeffaflık ve işin teknik olarak doğru yapılması konusu birbirine karıştırılmamalı. Hükümet bugüne kadar, hız ihtiyacını bile ranta devşirmekte kullanıyor. Deprem harcamaları konusunda şeff afl ığın kritik olduğunu düşünüyoruz. Şeffaflık arttıkça kaynaklar çok daha artacak, maliyetler çok daha düşük olacak. Bazı alımlarda hızlı hareket etmek için mevzuattaki esneklikleri kullanabilirsiniz ama bunlar şeff afl ığın, denetimin önünde engel değil ki.
- Enflasyonla mücadele için getirilen ihracat yasaklarını veya bazı ürünlere ithalat yolunun açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ürün fiyatını düşürmek için ithalata sıcak bakmıyoruz. Bunlar anlık kararlar; önemli olan sürdürülebilirlik. Bunların kullanılması gerektiği durumlar da vardır ama bunun da şeffaf olması lazım. Zamanlamasına dikkat etmek gerekiyor. İthalat izinlerinin kullandırılmasına şeffaf süreç çalışmıyor, usulsüzlükler yanlışlıklar söz konusu oluyor.
“TCMB birimlerini Ankara'ya taşımak önemli hedefimiz”
- İstanbul'un finans merkezi olması için kamu bankaları ve Merkez Bankası’nın İstanbul’da olması gerekli midir?
Kamu bankalarıyla ilgili bir sıkıntı görmüyoruz ve bunu daha önce açıkladık. Ancak Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmış birimlerinin önemli kısmının ilk günden itibaren Ankara’ya taşınması önemli hedefi miz. Bankanın piyasalarla ilgili birimi, Piyasalar Genel Müdürlüğü’nün İstanbul’da temsilciliği olabilir. Diğer birimlerinin orada olmasının anlamı yok. Bu birimleri derhal Ankara’ya taşıyacağız. İFM zaten orada yüksek binalar yapmakla ve genel müdürlükleri taşıyarak gerçekleştirilebilecek bir şey değil. Bunun olmasının birinci koşulu öngörülebilir, fiyat istikrarının sağlandığı, hukukun üstünlüğünün esas alındığı, bir ortam oluşturmamız gerekir. Yani her türlü mali piyasaların derinleşmesine izin verildiği bir ortam olmalı. Sermaye hareketleriyle ilgili bu kadar kontrol, bu kadar müdahale yapacaksınız. Başta kur olmak üzere, üstelik şeffaf olmayan bir şekilde parametrelere müdahale ederseniz, sermaye hareketlerine kısıtlama getirirseniz, finans sektörünü siyasi talimatla yönetmeye çalışırsanız, arka kapı operasyonlarıyla rezerv yönetmeye çalışırsanız, İstanbul’un finans merkezi olması mümkün değil. Buraları düzeltirseniz, doğal olarak finans merkezi olur.
ESK işlevli hale gelecek
- İş dünyası alacağınız kararları Resmi Gazete’de mi görecek? İstişare edecek misiniz?
Bunu Mutabakat Metnine açıkça yazdık. OVP hazırlarken de görüş alışverişi içinde olacağız. Bizim en önemli önceliklerimizden birisi, Ekonomik Sosyal Konseyi hayata geçirmek. ESK hiç toplanmamış bir yapı. Benim de görev yaptığım Kurumsal Reformlar Komisyonuna 3 görev verildi. Ekonomik Sosyal Konsey nasıl işlevsel hale getirilir? Strateji ve Planlama Kurulu nasıl kurulmalı? Merkez Bankası bağımsızlığı nasıl teminat altına alınır? ESK’nın yapısını katılımcı hale getireceğiz. Düzenli biçimde toplayacağız, işlevini, üzerinde çalışacağı konuları daha kapsamlı hale getireceğiz. Ekonomik, sosyal, çevre politikaları gibi konularda da bir işlevi olacak. Biz, kamuyla özel sektör arasında, sivil toplum kuruluşları ve sosyal kesimler arasındaki ilişkinin şeffaf ve kurumsal yapılar üzerinden işlemesini sağlayacağız.
KÖİ’lerde hukukun gereğini yapacağız
- Kamu Özel İşbirliği projelerine yönelik Kemal Kılıçdaroğlu’nun sert açıklamaları vardı, bu konuda ne yapacaksınız?
Bunların mevcut durumu ve geleceğine ilişkin dikkat edilmesi gereken hususlar var. Bununla ilgili genel çerçevemizi ortaya koyduk metinde. İdari, teknik, hukuki ve mali açıdan incelemeye kapsamlı şekilde ele alınmasına ihtiyaç var. Öncelikle bunu gerçekleştireceğiz. Paranın Karşılığı Analizi dediğimiz bir çalışma yapacağız. Yani; projeler mevcut haliyle devam ettiğinde yükü ne oluyor? Bir de geleneksel şekilde devam ettiği haliyle yükü ne oluyor? Bu analizleri yapacağız. Eğer projelerde, hata, usulsüzlük, yolsuzluk söz konusuysa iç ve uluslararası hukukun gereğini yapacağız. Zarar varsa bununla ilgili adım atacağız.