“Konaklama vergisi yerel yönetimlere aktarılmalı, yerli turistten alınmamalı”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Antalya Milletvekili ve eski TOBB Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak, yeni vergilerin, vergiyi tabana yaymadığını aksine tabanın vergi yükünü artırdığını söyledi.

Canan SAKARYA

CHP Antalya milletvekili, TOBB eski Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak, yerli turistten vergi alınmamasını istedi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Antalya Milletvekili ve eski TOBB Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak, yeni vergilerin, vergiyi tabana yaymadığını aksine tabanın vergi yükünü artırdığını söyledi. Bütçe açığının vergi ile değil, üretimle kapanabileceğini dile getiren Budak, “Ayrıca turizm sektörüne konan vergiler Anayasa’ya aykırı. Yanı sıra konaklama vergisi yerel yönetimlere aktarılmalı, yerli turistten alınmamalı” dedi.

Ankara Sohbetlerinde Çetin Osman Budak, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak’ın sorularını cevaplandırdı.

TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeleri devam eden torba yasada, dijital hizmet vergisi ve konaklama vergisi gibi iki yeni vergi ihdas ediliyor. İş dünyasından gelen bir milletvekili olarak söz konusu vergileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Tam 17 yıldır ülkeyi yöneten AK Parti’nin izlediği vergi politikalarına baktığımızda, hep söylemlerinin tersinin hayata geçirildiğini görüyoruz. Bunun en somut kanıtı ise son 1 ay içerisinde mevzuata dahil edilen 3 yeni vergidir. Üstelik bunlardan iki tanesi de ülkemizin göz bebeği turizm sektörüne yönelik.

Yeni ihdas edilen vergilerin 3’ü de bırakın verginin tabana yayılması, tam tersi tabandan daha çok vergi alınması anlamına gelmektedir. Henüz kanunlaşmayan dijital hizmet vergisi, Türkiye’de dijital hizmet veren çok uluslu şirketlerden alınacağı kaydediliyor. Ancak işin aslı kesinlikle öyle değil. Tam tersi bu şirketler, getirilen vergi oranı kadar fiyatlarını artıracaklar. Nitekim, daha şimdiden bazı film ve müzik platformları hizmet fiyatlarını 1 Ocak 2020’den itibaren artıracaklarını duyurdular.

Cirodan mı, kârdan mı? / Ferit PARLAK

Ödenemez/ yüksek vergiler, düşük kazanç ve kültürel yapı ise kayıt dışılığın temeli…

Kayıt dışılığın yüksekliğiyle oluşan “kaygan zemin” ise üretimsizliğin, gelir/tasarruf açığının, işsizliğin, dışa bağımlılığın nedeni… Birbirini tetikleyen bu basit denklem bilinirken…

Örneğin 2023’te 75 milyar dolar ciro hedeflediğimiz turizmde, kâr üzerinden değil de ciro üzerinden vergi toplamayı düşünebiliyoruz... Bu uygulamanın, sektördeki kayıt dışılığı artıracağı, yatırım isteğini ve vergi gelirlerini düşüreceği ve zincirleme etki ile ekonominin tüm makro verilerini olumsuz etkileyeceğini bilmiyor muyuz?

Turizm sektörüne yönelik getirilen vergiler için de, aynı şey söz konusu mu?

Turizm sektöründe, diğerinden farklı olarak Anayasa’ya aykırılıklar var. Şöyle ki gerek turizm tanıtım payı, gerekse konaklama vergisinin cirodan alınması öngörülüyor. Oysa verginin temel mantığı ciro üzerinden değil, işletmenin elde ettiği kâr üzerinden alınmasıdır. Bunlar bir yana şu anda Türkiye’nin ayakta kalmış tek sektörü olan turizm de getirilen vergilerle, paçasından tutulup aşağı çekilmeye çalışılıyor. Burada da ilk etapta verginin muhatabının işletmeci olduğu belirtilmekle birlikte, bunlar faturalarda ayrı bir kalem olarak gösterileceği için kaçınılmaz olarak tüketicilere yansıtılacaktır. Aslında her iki kesimin de sırtına böyle bir yük bindirilmesi, doğru değildir. Başka bir ifade ile sürekli vergiyi tabana yayacağız demelerine rağmen, tam tersi tabanın vergi yükünü artırıyorlar.

Aslında bütün bunların arka planında, izlenen basiretsiz ekonomi politikalarının yükünün reel sektöre ve vatandaşa çıkarılması yatmaktadır. Daha yılın ilk yarısında yılın tamamı için belirlenen bütçe açığı hedefinin aşılması, ekonomi yönetimini şuursuzca yeni kaynaklar aramaya yöneltmiştir. Bunlar da yeni adlarla vergi olarak topluma yansıtılmaktadır.

Lüks tüketime yönelik de vergiler getirildi. Bu konuda düşünceniz nedir?

Aslında burada da tam anlamıyla bir kelime oyunu yapılıyor. Teklifin TBMM Genel Kurulu'nda yapılan görüşmelerinde, iktidar partisi gelir vergisi ile ilgili maddeye yönelik olarak, sanki bizim yüksek gelir elde edenlerden vergi alınmasına karşıymışız gibi aktarıyor. Başka bir ifade ile aslında toplumun gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. CHP’nin buradaki itirazı aylık 50 bin liranın üzerinde gelir elde edenlerin daha yüksek dilimden vergiye tabi olması değildir. Tam tersi, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmasını öneriyoruz.

Fakat burada öyle bir ince ayar yapılıyor ki gelir vergisinin ilk dilime tabi olan miktarı değiştirilmeyerek, bir anlamda düşük gelirlilerin 2020 yılında daha yüksek oranda vergi ödemeleri sağlanıyor. Çünkü maaşa gelecek artışları dikkate aldığımızda, 2019 yılında 4 ayda yüksek oranlı vergi dilimine geçen çalışanlar, 2020’de üçüncü ayda yüksek oranlı vergiye tabi olacaklar. Yoksulluk sınırı dikkate alınarak, bunun altında gelir elde edenlerin ücretleri vergi dışı bırakılmalıdır.

Ödemeler dengesi ve sanayi üretimi olumlu gelişmeler başladı. Ekonomik göstergelerdeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eylül ayı sanayi üretimi baz etkisiyle yıllık bazda yüzde 3.4 artsa da bu ekonomi yönetiminin iddia ettiği gibi toparlanma işareti değil, baz etkisi kaynaklıdır. Yoksa reel sektörün durumu ortada. Bunu siyasi kimliğimle söylemiyorum. Siyasete girmeden önce içinde yer aldığım reel sektör kimliğiyle söylüyorum. Sanayi tesislerine baktığınızda in cin top oynuyor. İnsanlar üretimden vaz geçiyor, çok istemelerine rağmen üretim yatırımına girmek istemiyorlar. Ödemeler dengesi ise talep daralmasına bağlı olarak ithalatın azalması ve üretimsizlik sebebiyle fazla veriyor.

Keza esnafın durumu da çok farklı değil. Son 10 ayda 91 binin üzerinde esnaf iflas etti. Dar gelirlilerin alım gücünde yaşanan düşüş, iç talebi olumsuz etkiliyor.

Bankaların takibe düşen alacaklarındaki artış bile bu söylediklerimi kanıtlıyor. Türkiye’de kredilerde takibe düşme oranı yüzde 4 civarındayken, KOBİ kredilerinin takibe düşme oranı yüzde 9.2 seviyesinde. 2018 yılı Aralık ayında ise takibe düşme oranı yüzde 7 seviyesindeydi. Yani ekonomik göstergeler giderek bozuluyor, bunu çözme sorumluluğu bulunan ekonomi yönetimi ise toz pembe açıklamalarla, her şeyi güllük gülistanlık göstermeye çalışıyor.

Yine eylül ayı itibarıyla BDDK verilerine göre, bireysel kredi ve bireysel kredi kartı borcunu ödeyemeyen kişi sayısı 3 milyon 700 bin kişiye ulaşmış durumda. Yani toplumun her kesimi ciddi anlamda, borç yüküyle karşı kaşıya.

Reel sektör ve hizmetler sektörünün nakit ihtiyacı bulunmakla birlikte asıl eksikliği hissedilen şey, demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür. Can ve mal güvenliği olmadığı duygusudur.

Zaten, doğrudan yabancı sermaye girişi de bu eksiklikler sebebiyle neredeyse durma noktasına gelmiştir. Ekonominin başında liyakat dikkate alınmadan yapılan atamalar, ne yerli ne de yabancı sermayeye güven vermemektedir.

Siz ne öneriyorsunuz? Öncelikle acilen demokrasinin ön plana çıkarılması gerekmektedir. Ardından, kamuda “kişisel ilişkiler ve bağlı bulundukları gruplar” yükselme aracı olmaktan çıkarılmalı. Görevlendirmeler, liyakat esasına göre yapılmalıdır. Ekonomi alanında ise üretim odaklı bir politika izlenerek, hem üretim hem toplumsal refahı artırıcı önlemler alınmalıdır. Yoksa sürekli hem üreticileri, hem tüketicileri sürekli borçlandırarak, ne ekonomiyi büyütebiliriz, ne ülkeyi ayakta tutabiliriz.

Araç sahipleri dikkat! Trafik sigortasına yeni sistem geliyor: İşte detaylar... Mert Başaran’dan finansal özgürlük yolunda altın ipuçları Doğal gaza ekimde zam gelecek mi? BOTAŞ'tan açıklama Rahmi Koç 20 yıl sonra itiraf etti: 5 işe yatırım yaptık, 4'ü battı Araç muayenesinde ek komisyona mahkemeden emsal karar! Paralar iade edilecek Ev sahibi ve kiracı soluğu arabulucuda aldı, maaşa göre zamda anlaştı