Karaca: Enflasyondaki düşüş beklendiği kadar olmayabilir

Doç. Dr. Orhan Karaca, talebi kısmaya yönelik enflasyonla mücadelede talebin zenginler tarafından artırıldığına dikkat çekerken, enflasyonun mevcut politikalarla istenildiği kadar düşmeyebileceğini öngördü.

Şeyda Uyanık |

Enflasyonla mücadelede veriler, 2022’den bu yana dünyada da artan oranların Türkiye’de negatif ayrışmasını ortaya koyuyor.

Pandemi sonrasında, Rusya-Ukrayna savaşıyla tetiklenen enflasyondaki yükseliş, enerji fiyatları temelinde maliyet (arz) odaklı olurken, Türkiye’de ise 2021 yılında başlayan faiz indirimleriyle parasal gevşeme ve kur ataklarının da katkısıyla artmıştı.

2023 yılında değişen ekonomi politikaları sonrasında faiz artışlarıyla birlikte, 2024 yılında da ücretlerdeki baskılanma, kredi kartlarındaki uzun süre tartışılan düzenlemeler gibi planlamalarla talebin kısılmasıyla enflasyonla mücadeleyi getirmişti.

Kurdaki sabit seyir, faizlerin yüksek seyriyle yaşanan parasal sıkılık ve 2024 Enflasyon Raporu-3 sunumunda da yer alan harcamalardaki değişim, talepte de gerilemeyi gösterirken, enflasyonda baz etkisi dışında iyileşmeyi henüz sağlamadığı görülmüştü.

Bu durumun nedenlerini Doç. Dr. Orhan Karaca, sosyal medya hesabında inceledi.

Talepteki artışın yüksek gelir düzeyinde oluştuğunu belirten Karaca, parasal sıkılaşmanın etkili olmasının yanında ücretlerdeki baskılanmayla bu alanda katkı sağlanamayacağını ve hatta enflasyonun istenilen düzeyde olmayabileceğini de belirtti.

Düşük gelirli enflasyondan daha çok etkileniyor

Öncelikle DİSK-AR’ın her ay enflasyon verileri sonrasında yayımladığı araştırmasında gelir gruplarına göre “hissedilen” enflasyon verilerine bakıldığında, özellikle gıda fiyatlarında yüksek seyreden fiyatların ve artışları düşük gelirlileri daha çok etkilediği de görülüyor.

Bu bilgiler ışığında Doç. Dr. Orhan Karaca’nın paylaşımına bakıldığında, “2022 yılından beri iç talepteki artışın istatistiklerde göründüğü kadar yüksek olmadığını ve olan artışın da büyük ölçüde zenginlerin talebinden kaynaklandığını öne sürüyorum” derken, “İstatistikler arasındaki uyumsuzluklardan bazı sonuçlar çıkarılabilse de ilkini kesin olarak kanıtlamak zor ama ikincisi için alın size bir kanıt” ifadeleriyle grafiğe işaret etti.

“Zenginlerin tüketim harcamalarında reel olarak muazzam bir artış oldu”

Karaca, verileri yönelik değerlendirmesine şu şekilde devam etti:

“2023'te en zengin yüzde 20'nin tüketim harcamaları yüzde 115 artarken en yoksul yüzde 20'nin tüketim harcamalarındaki artış yüzde 79,7 olmuş. TÜİK'in fiyat endekslerine pek güvenim kalmadığı için grafikte bunları reel hale getirmedim ama hangi fiyat endeksini kullanırsanız kullanın ulaşacağınız sonuç zenginlerin tüketim harcamalarında reel olarak muazzam bir artış olduğu, yoksulların tüketim harcamalarındaki reel artışın ise düşük kaldığı olacaktır. Mesela İTO Geçinme Endeksi yıllık ortalama enflasyonu kullanıldığında en zengin yüzde 20'nin tüketim harcamalarındaki reel artış yüzde 26,7 çıkarken en yoksul yüzde 20'nin tüketim harcamalarındaki reel artış yüzde 5,9 olarak hesaplanmaktadır.

"Düşük kredi faizleri yatırımları beslemek yerine zenginlerin tüketimini besledi"

2002 yılından başlayan geçmiş verilere baktığımda en zenginlerin ve en yoksulların tüketim harcamalarındaki artışta daha önce bu ölçüde bir ayrışma olmadığını gördüm. Muhtemelen bir de 2022 yılında buna benzer bir gelişme olmuştur ama 2020 ve 2021'de Hanehalkı Bütçe Anketi düzenlenmediği için 2022 yılındaki artış oranlarını tespit edemiyoruz. Fakat 2022 verileri ile 2019 verileri karşılaştırıldığında yine ciddi bir ayrışma ortaya çıkıyor.

Bana göre zenginlerin tüketim harcamalarındaki bu artış büyük ölçüde enflasyonun çok altındaki kredi faizleriyle beslendi. Çok düşük kredi faizleri hesapta yatırımları besleyip üretimi artıracak ve enflasyonu düşürecekti ama tam tersine sadece kurları yükselterek değil zenginlerin tüketimini besleyerek de enflasyonun yükselmesine yol açtı.

“Enflasyondaki düşüş beklendiği kadar olmayabilir”

Mevduat faizlerinin düşük olması da zenginleri tasarruf yerine tüketime yöneltmiş olabilir. Dolayısıyla zenginlerin talebinin kısılması için faizlerin yükseltilmesi doğruydu. Ancak Şimşek ekibi sadece faizleri yükseltmekle yetinmedi, ücretleri de baskılamayı tercih etti. Temmuz ayında asgari ücrete zam yapılmaması ve dolasıyla özel sektör çalışanlarının büyük kısmının ücretlerine zam alamaması, muhtemelen yoksulların zorunlu tüketim harcamalarını bile yapmakta zorlanmalarına yol açacak. İşin kötüsü faizlerin de ilk fırsatta indirilmesi için baskılar artıyor. Bu da olursa zenginlerin tüketim harcamaları yeterince frenlenemeyeceği için enflasyonu düşürmenin bütün yükü yoksulların üzerine kalabilir ve üstelik enflasyondaki düşüş beklendiği kadar da olmayabilir.”

Bakanlıktan kasesi 1000 TL'lik çorbaya inceleme Finansal performansın anahtarı: Dupont analizi SPK'dan 17 şirketin sermaye artırımına onay ABD'den Rus bankası Gazprombank'a yaptırım Anayasa Mahkemesinden Pasaport Kanunu'na kısmi iptal İstanbullular dikkat! AKOM uyardı, saat verildi: Sıcaklık 8-10 derece birden düşecek!