“IMFCOIN projesi, koronavirüsle hayat mı buluyor?”

Dönemin IMF Başkanı Lagarde'ın, IMFCoin’in dünya rezerv parası olması için ‘jeopolitik’ bir olay gerektiği söylemini hatırlatan Progroup Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Salim Çam, "Lagarde’nin bahsettiği olay, bugünkü koronavirüs olabilir” dedi.

Koronavirüs sonrasında dünya ekonomisinin bu salgından nasıl bir tablo ile çıkacağı konuşulurken, çarpıcı bir açıklama da Progroup Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Salim Çam’dan geldi. Dönemin IMF Başkanı Christine Lagarde’ın 2017 yılındaki açıklamasını hatırlatan Salim Çam, “Lagarde, kripto-dijital IMFCoin’in dünya rezerv parası haline gelmesi için ‘jeopolitik’ bir olayın gerekli olduğunu ifade etmişti. Yani ya bir savaş ya da ekonomik kriz. Lagarde’nin bahsettiği savaş, bugünkü koronavirüs olabilir” dedi. Başlayan bu yeni dönemle birlikte IMF’nin tıpkı bugün FED’in istediği şekilde hiçbir sınır olmadan Dolar basması gibi IMFCoin basacağını söyleyen Çam, IMFCoin’in ülkeleri rezerv biriktirmekten de alıkoyacağını ifade etti.

İçinden geçtiğimiz şu günler aslında tüm işletmelere, yeni bir düzene geçişin de sinyallerini çok derinden hissettirdi. Beklenen yeni düzen firmalara neler getirecek? Söz konusu düzene adapte olabilmek için Türkiye’deki firmaların neler yapması gerekiyor?

İçinde bulunduğumuz bu durum, ilk olarak bize şu soruları sordurdu: “Ben kimim?, Ne biliyorum?, Nasıl davranıyorum?” Bu sorularda insan olma özelliklerimizi keşfettik. Yani her şeyin insan için olduğunu. Paranın Tanrı olmadığını gördük. Hatta kendimizi bazen Tanrı zannettiğimizin farkına vardık. Bu olayın, psikolojik, epistomoljik ve sosyolojik tarafı. Bu işin yönetim ve ekonomi tarafı da var. Yönetim tarafından sadece biz değil dünya bu konuda kriz planlaması ve yönetiminden sınıfta kaldı. Ekonomik açıdan da sistematik ve planlı bir ekonomi ihtiyacımızın olduğu ortaya çıktı. Teknoloji ve dijitalleşme konusunda da çok yavaş gittiğimizi gördük. Bunları görüp, özeleştiri yapanlar bu krizi atlatacak. Ama halen ben Tanrı’yım diyenlerin şansı yok.

Özeti şu, her firma, her girişimci, her yönetici, her çalışan yani herkes özeleştiri yapmalı ve özeleştiride çıkan durumları düzeltmeli. Bu anlamda firmalar bir an önce kriz planı ve yönetimi kurulu oluşturmalı ve bu çoklu varsayımlarla senaryolar yapmalı. Sanki her an kriz çıkacakmış gibi belli zamanlarda tatbikatların yapılması gerekiyor. Firmalar insan odaklı ama teknolojik ve dijital alt yapılarını bir an önce oluşturmalı. Ayrıca değişen çevre koşullarına en uygun iş modelleri oluşturmalı. Turquality iş modeli de bunlardan bir tanesi.

“Virüs, biyolojik bir savaş aracıdır”

Koronavirüs Avrupa'da başta sağlık sektörünü çökertti. Ekonomiyi ve sıcak parayı elinde tutan organize akıl sizce bu krizden avantajlı mı yoksa dezavantajlı mı çıkacak?

Avrupa başta olmak üzere tüm devlet sistemlerinin sağlık alanında etkin çalışmadığı görüldü. Bir organizasyonun krizden avantajlı çıkması için iç çevrede güçlü, dış çevrede ise fırsatlar oluşması gerekiyor. Organize akılın elinde para var; bu güçlü yönü. Dışarda batan şirketleri bekliyorlar bu da fırsatları. Ama stratejide görülemeyenlerde olabiliyor. Eğer organize akıl, koronavirüsü kendileri ürettiler ve üretirken gözden kaçırdıkları bir şey onların kontrolünden de çıkartabilir. Çünkü virüs biyolojik bir savaş aracı. Bu savaş aracı, teknik olarak uzaktan kontrol edilecek bir şey değil. Reçetesini siz yazabilirsiniz ama organik durum olduğu için nasıl bir mutasyona uğrayacağını kestiremezseniz. Çünkü evrende insanların daha göremediği çok fazla değişken söz konusu. Bu yüzden kontrolü ellerinden kaçırdıklarını düşünüyorum.

Krizle beraber dijital hayat daha da hızlandı. Kağıt para üzerinde yapılan korku algısı, insanları kripto paraya mı (sanal para) yönlendirecek? Yoksa üzerinde yapılmak istenen, korkuyla dijital paraya geçişin ön prömiyeri mi?

Evet senaryolar arasında kripto para da konuşuluyor. Daha önceki makalelerimde de bahsettim para, bir ülkenin marka simgesidir. Dolar ABD gücünü simgeler. Bildiğiniz gibi kripto paranın merkezi, bir otorite veya hükümete bağlı değil. 1929 krizinden sonra özgürlükler ülkesi ABD 1933 yılında vatandaşlarına altın sahibi olmayı yasakladı ve ülkedeki tüm altınları parasını ödeyerek topladı. Ama tüm altınları toplayan hükümet, birden altın fiyatını yükselttiğini açıkladı. Daha sonra CIA, Dünya Bankası ve IMF kuruldu. Uluslararası Para Fonu yani IMF, aslında dünyanın merkez bankası olması için hayata geçirildi.

IMF aslında bir merkez bankasıdır. Çünkü hem altın rezervleri hem de kendi para birimi var. IMF’nin para birimi Special Drawing Rights (SDR) yani Özel Çekim Hakları, 1969 yılında fonun kuruluşunun 24’üncü yılında çıkarıldı. Uluslararası kodu XDR. SDR’nin hangi küresel para birimlerinden ve ne kadar ağırlıklarla oluşacağı beş yılda bir belirleniyor. Bugün SDR sepeti Dolar, Euro, İngiliz Sterlin’i, Japon Yen’i ve Çin Yuanı’ndan oluşuyor.

IMF, son yıllarda SDR’yi bir kripto para haline getirmeyi de dillendiriyor. Bu projeye basının taktığı isim: IMFCoin. Dönemin IMF Başkanı Christine Lagarde, 2017’de SDR’de mevcut rezerv paraların bir dijital para ile değiştirilmesinin “zorlama bir hipotez olmayacağını” söyledi. Uzmanlara göre; IMFCoin’in ülkeleri rezerv biriktirmekten alıkoyacağı varsayılıyor. Bu ‘uzmanlar’a göre IMF dünya ekonomisinin durumuna göre dijital olarak IMFCoin miktarını istediği gibi artırıp azaltabilecek.

Tıpkı bugün FED’in istediği şekilde hiçbir sınır olmadan dolar basması gibi IMF de IMFCoin basacak. Üstelik ülkelerin kendilerini savunabilecekleri rezervler tutmalarına da engel olmaya çalışacak. Merkezi bir otorite olan, seçimle iş başına gelmeyen bir grup IMF bürokratı, dünyada kimin zengin kimin fakir olacağına para basarak ya da basmayarak adeta karar verecek. Christine Lagarde, 2017 yılındaki açıklamasında çok önemli bir şey daha söyledi: Kripto-dijital IMFCoin’in dünya rezerv parası haline gelmesi için ‘jeopolitik’ bir olayın gerekli olduğunu ifade etti. Yani ya bir savaş ya da ekonomik kriz. Lagarde’nin bahsettiği savaş bugünkü koronavirüs olabilir.

“Merkez Bankası’nın parasal genişlemeye gitmesi bekleniyor”

Koronavirüsle birlikte yaşanılan üretim krizini Türkiye ekonomisi nasıl atlatacak? İçinde bulunduğumuz noktada nasıl bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirsiniz?

Üretim firmalarının büyük bir kısmı işletme sermayesi eksikliği ile çalışıyordu. Bir de bu gelince çok zor duruma girdiler. Değer zinciri içinde tüm paydaşlar bundan etkilendi. Anlayacağınız planlı bir önlem alınmazsa topyekin Türkiye ekonomisi olumsuz etkilenecek. Burada önerim şudur: Riske gireceğiz ve kamu müdahalesi yapılması gerekecek. Bu, alışık olmadığımız bir süreç. O yüzden alışılmadık tedbirler almamız gerekiyor. Bu küresel kriz karşısında yapacağımız şey, sağlık önlemlerini alarak şirketlerin faaliyetlerine devam etmesini sağlamak. Şirketlerin devamı için devletin alıcı olması gerekecek. KOBİ’lere ticari kredilerin belli bir süre geri ödemesiz verilmesi gerekecek. Ayrıca işçi kesimine destekleri kesinlikle daha da genişletecek güçlü bir ekonomik paket hazırlanmalı. “Peki kaynak nereden sağlanacak?” diye bir soru gelebilir aklınıza. Bu kaynak, Merkez Bankası’nın parasal genişlemeye gitmesiyle sağlanmalıdır. Yukarıda bahsettiğim gibi bu riskli bir önlemdir. Çok dikkatli yönetilmesi gerekir. Bunun için Bilim Kurulu gibi bir an önce tam yetkili Ekonomi Kurulu oluşturulmalıdır. Bu iyi anlatılır daha sonra geri alınacağı söylenirse ve güven oluşturulursa Türkiye’nin bunun üstesinden geleceğini düşünüyorum.

Peki bu süreçten Türkiye’deki küçük ve orta ölçekli firmalar nasıl çıkacak? En ağır darbeyi alan sektör ya da sektörler hangileri oldu/olacak?

Söz konusu süreçten birçok sektör etkilenecek ama önemsediğim birkaç sektörü sizlerle paylaşmak isterim. Koronavirüs çıktı çıkalı evde kalmaya başladık. Bu süreç uzarsa alışkanlıklarımız da değişikliğe uğrayacak. Alışkanlıklarda oluşan değişiklik, tüketim davranışlarında da bir değişim anlamına gelir. Manuel çalışan KOBİ’ler değişen bu alışkanlıklara cevap veremez ise ayakta kalmaları mümkün değil. Örneğin online alışveriş oranları artarken halen mağazalarda satış yapma konusunda ısrarcı olanlar, online çalışan firmalardan çok daha geride kalmış olacaklar.

Bir diğer sektör AVM’ler. Maalesef AVM devri bitiyor. AVM’lerin bulunduğu yerler büyük bir ihtimalle yıkılıp, yeşil alanlara dönüştürülecek. Alışkanlığı değişen aileler yeşil alanları şehir içinde istemeye başlayacak. Konut sektöründe değişimler yaşanırken evlerde artık bir “home office” odası oluşacak. Lojistik sektörü yeni dönemde önem kazanmaya devam edecek, danışmanlık, mali müşavirlik, eğitim gibi sektörler ise online sisteme dönecek. Burada yine vurkaç zihniyetler çıkacak. Herkes sosyal medyacı, herkes online ve e ticaret yapma konusuna merak saracak. Bu noktada da özellikle “insanı” düşünen, insani özelliklerini yitirmemiş olanlar ve iş modeli geliştirenler “dengeli ekonomi” içinde yaşamlarını sürdürecek.

“Turizm sektörü, yeni bir iş modeli üzerine çalışmalı”

Virüsün en çok etkilediği sektörlerden biri de şüphesiz turizm. Sektör 35 yılda böyle bir krizle ilk defa karşı karşıya. Turizm sektörü bu kaotik ortamdan hangi stratejilerle çıkabilir?

Sosyal mesafe önlemlerinin daha da uzayacağını düşünerek turizm sektörünün yeni bir iş modeli üzerine çalışmaya başlaması lazım. Aşı bulunsa dahi psikolojik travma nedeniyle uluslararası turizm ancak birkaç yılda kendine gelebilir. Bildiğiniz gibi turizm değer zincirinde birçok sektör yer alıyor. Bu nedenle turizmdeki daralma, birçok sektörü de etkileyecektir. Bu süreçte bir yandan yeni iş modelleri kurulurken bir yandan devlet iyi bir sistem geliştirip, belirli bir kapasiteye alım garantisi vererek sürecin daha hızlı atlatılmasını sağlayabilir.

“Çin’deki sağlık güvensizliği, Türkiye’yi ihracatın zirvesine taşır”

“Koronavirüs ile iç piyasaya yönelen firmaların, Turquality stratejisi ile ekosistemini yeniden kurması gerekiyor” diyorsunuz. Söz konusu bu ekosistemin detaylarından söz eder misiniz?

Koronavirüs sonucu ekonomik modeller değişecek. Bununla birlikte yeni ekosistemler oluşması gerekecek. Yeni dönemde markalaşma stratejisi dijital zeminlerde yapılan ticarette olacak. Bu daha önce vardı. Bu durumla birlikte hızlanması ve modellenmesi gerekir. Turquality’nin temel hedefi; ihracatı artırmak ve Türk ürünü ve hizmetinin markalaşmasını hızlandırmak. Turquality kapsamına giren firmaların birleşip markalaşması daha hızlı olabilir. Turquality içinde yeni bir değer zinciri oluşturarak küresel güçlü markalar oluşturabiliriz. Şu anda Turquality kapamında 168 firmanın 179 markası TURQUALITY Destek Programı’nda, 109 firmanın 110 markası Marka Destek Programı’ndan faydalanıyor.

20 firmanın 21 markası TURQUALITY Destek Programı’nda, 15 firmanın 15 markası Marka Destek Programı’ndan faydalanmaktadır. Bu markalardan küresel olan 10 markayı seçip, bu 10 marka ile de diğer markalarla değer zinciri oluşturduğunuzda, kendi içinde ekosistem çalışmış olacaktır.

Koronavirüs ile yurt dışına sağlık güveninin azalmasıyla firmalar iç piyasaya yönelecek. Özellikle Çin’den gerçekleşen ithalata kapılarını kapatan ülkeler Türkiye’deki firmalara kapılarını açacaklar. Bu durumdan Türkiye planlı davranırsa güçlü çıkacaktır.

Ayrıca yurt dışından ithal ettiğimiz ürünlerin bazıları Türkiye’de üretilmeye başlamıştı. Koronavirüs dışardan aldığımız birçok ürünün içeride üretilmesi konusunda bize hız verebilir. Tabii ki bu durumların hepsi planlı ticarete dayalı çalışmalarla mümkün.

Asgari ücret, emekli, memur zammı ne kadar olacak? Erdursun açıkladı Finansal okuryazarlığınızı ücretsiz eğitimlerle geliştirin! Dünyanın en zengin adamıydı: Serveti 9 ayda 30 milyar dolar eridi! Ekrem İmamoğlu'ndan 'ahmak davası' açıklaması: Tam bir sefillik 'Devlet büyükleri Togg’u neden makam aracı olarak tercih etmiyor?' İkinci el otomobil satışında yeni dönem başlıyor