EPDK Kurucu Başkanı Yusuf Günay: Bir kuruş bile danışmanlık ücreti ödemedik
2001 kriz döneminde Türkiye’de ekonominin hukuki altyapısını yeniden yapılandıran isimlerden biri olan EPDK Kurucu Başkanı Yusuf Günay, “İftiharla söylüyorum, bütün işlerimizi bu ülkenin yetiştirdiği genç bir ekiple yaptık” dedi.
Haber Merkezi |DOĞAN SELÇUK ÖZTÜRK
Tamı tamına 13 hükümet döneminde dokuz başbakanla çalışan bir isim Yusuf Günay. 4.000 kanun ve 28.000 düzenleyici işlemin yapılmasına katkıda bulunan Günay, aynı zamanda 2000-2001 kriz döneminde Türkiye’de ekonominin hukuki altyapısını yeniden yapılandıran isimlerden biri. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Kurucu Başkanı Yusuf Günay, “İftiharla söylüyorum, bütün işlerimizi bu ülkenin yetiştirdiği genç bir ekiple yaptık” diyor.
● Yusuf Bey, kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1985 Mülkiye Kamu Yönetimi bölümü mezunuyum. Mezuniyetten sonra Başbakanlık’ta göreve başladım. Üç yıl uzman yardımcılığından sonra bir yıl süreyle İngiltere’ye gittim. Sonrasında sırasıyla uzman, Ekonomik Kararlar Daire Başkanı, Kanunlar ve Kararlar Genel Müdür Yardımcısı, Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürü olarak görev yaptım. 13 hükümet döneminde dokuz başbakanla çalıştım. Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü Bakanlar Kurulu’nda görüşülecek konuları hazırlayan, kararları aldıran, bürokrasinin geçmişten günümüze geleneğini yaşatan bir yerdi. Bu süreçte yaklaşık 4.000 kanun ve 28.000 düzenleyici işlemin yapılmasına katkıda bulundum. 2000-2001 krizleri dönemindeki üçlü koalisyon zamanında Türkiye’de ekonominin hukuki altyapısını yeniden yapılandırdık. O dönemde Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürü olarak bu çalışmaların tam ortasında bulundum. Kamuoyunun bir kesimi tarafından yanlış bilinir, bu yeni organizasyonun Kemal Derviş geldikten sonra yapıldığı sanılır. Halbuki kendisi Mart 2001 tarihinde göreve başlamıştı. Biz o tarihten önce piyasaları düzenleyecek, denetleyecek, lisansları verecek BDDK, EPDK, Kamu İhale Kurumu vb. bağımsız düzenleyici otoritelerin kuruluşunu gerçekleştirmiştik. 2002 ila 2007 yılları arasındaki ekonomik büyümenin temelinde bu çalışmaların yattığını düşünüyorum.
30 MİLYON DOLAR KREDİ TAHSİS ETTİLER
● EPDK kurulduktan sonra başkanlığını yürüttünüz.
EPDK kurulurken koalisyon ortaklarına şu örneği vermiştim. O dönemde Sakıp Sabancı hayattaydı. “Artık Sakıp Sabancı elektrik santrali yapacağı zaman Enerji Bakanlığına değil, EPDK’ya başvuracak. Sakıp Sabancı olduğu için değil de kriterleri sağlıyorsa EPDK’dan lisansını alacak. Bunda hemfikir miyiz?” diye sormuştum. Bu konuda siyasi iradenin tavrı önemliydi.
EPDK kurulduktan sonra altı ay süreyle kurumun başına atama yapılamadı. Bir gün Bakanlar Kurulunda “Yusuf seni atayacağız” dediler. Elektrik mühendisi olmadığım için atanma teklifini kabul etme konusunda tereddüt ettim. Biraz müsaade istedim. Gelişmiş ülkelerde düzenleyici otoritelerin başkanlarının aldıkları eğitimleri araştırdım ve çoğunlukla hukuk eğitimi aldıklarını gördüm. EPDK elektrik üreten, santral kuran bir yer değil, oyunun kurallarını koyan, piyasaya nasıl girilir, piyasada nasıl faaliyette bulunulur, denetimler nasıl yapılır, bunları belirleyen bir kurum. Zaten bunlar benim uzmanlık alanımdı. O nedenle görevi kabul ettim.
Bir kuruş danışmanlık ücreti ödemeden bütün mevzuatı hazırladık. Hatta şöyle de bir anım var. Göreve başladığımda beni ilk ziyarete gelen Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ajay Chhibber’di. Çıkarmamız gereken mevzuat için bize 30 milyon dolar kredi tahsis ettiklerini söyledi. Kendilerine teşekkür ettim. Ertesi gün Amerikan Massachusetts enerji piyasasından 70'li yaşlarda bir hanım geldi. Size mevzuat hazırlamak için danışmanlık yapabiliriz, bedeli de 30 milyon dolar dedi. Bir kapıdan birisi girdi, bir kapıdan diğeri. Yarım saat konuştuktan sonra hanımefendi danışmanlık hizmeti almaya ihtiyacımız olmadığına ikna oldu. İftiharla söylüyorum, bütün işlerimizi bu ülkenin yetiştirdiği genç bir ekiple yaptık. Türkiye’de yerli ve yenilenebilir kaynaklara dayalı bir elektrik piyasası oluşturulması için de ciddi bir seferberlik başlattık. 2007 yılı sonunda 6 yıllık görev sürem sona erdi ve kamu görevini de bu şekilde sonlandırmış oldum.
● Enerji piyasasından anılarınızı anlatabilir misiniz?
EPDK’da elektrik, doğal gaz, LPG ve petrol olmak üzere dört ana başlık var. Elektrik ile başlayayım. 2002’nin Eylül ayında Enerji Bakanlığından yetkileri alarak piyasada icraata başlamıştık. Yanılmıyorsam Kahramanmaraşlı bir yatırımcı hidroelektrik santrali için lisans başvurusunda bulunmuş. Biz de lisanslandırdık. Kendisini lisansını alması için davet ettik. Toplantı düzenledik. Kendisi hala inanamadığını söyledi. Dedi ki “Ben bu kurumdan kimseyi tanımıyorum. Sadece başvurumu yaptım. Kimseyi aramadım. Kimseyle görüşmedim.” Yatırımcı konuştukça duygulandım. Siz bir kuruma bir konuda başvuruyorsunuz, hiçbir şekilde bir temas olmadan o kurum değerlendiriyor, “Evet siz bunu almaya hak kazanır durumdasınız buyurun” diye size lisansınızı veriyor. Yapmak istediğimiz tam da buydu.
“7 LİRA BİLE ÇOK”
● Sayısız doğal gaz ihalesi yaptınız. Onlardan özellikle aklınızda kalanları dinleyebilir miyiz?
Aslında düzenleyici otoritelere bu tip yetkiler verilmez ama kanun çıktığı zaman Türkiye’de beyaz enerji operasyonu vardı ve şehir içi doğal gaz dağıtım ihalelerini de EPDK yapsın diye kanuna bir madde kondu. Türkiye’ye doğal gazın geldiği 1987 yılından EPDK’nın kurulduğu 2001 yılına kadar, 14 yıl içerisinde Türkiye’de 5 ile doğal gaz götürebilmişiz. İllerimizin çoğu hava kirliliğinden muzdaripti, insanımız kömür soluyordu. Doğal gaz dağıtımını hangi modelle yaparsak kamu yararı oluşur diye kafa yorduk. Konuşup tartıştık, belediyelere baktık. İstanbul ve Ankara’da belediyeler, diğer illerde BOTAŞ’la belediye ortaklığı metreküp başına 70 lira kârla satış yapıyordu. İhaleyi metreküp başına en düşük kârı etmeyi, yani halka en ucuz doğal gaz satmayı taahhüt edene vermeyi uygun gördük.
İlk ihaleyi Kayseri ilimiz için yaptık. Herkesi davet ettik ve canlı yayında tam bir şeffaflık içinde ihaleyi yapacağız. Kurulda bir salon var, ihale başladı, izliyoruz. Tabii Türkiye’nin büyük şirketleri var. Kimisi 70 lira, kimisi 60 lira teklif veriyor. Birisi dedi ki 7 lira. Ben tabii eyvah dedim yandık. İhaleyi kazandı, ancak hepimizde bir endişe, acaba bu kadar düşük bir rakamla bu işi yapabilecek mi? Hemen davet ettik kendisini ve görüştük. Bizi işi yapabileceğine ikna etti. “Bu 7 lira bile çok. Birkaç yıl sonra gelip de işi elimden almaya kalkmayın” dedi. Ve daha sonra rakamlar gerçekten düştü, 1 liranın altına düşen iller oldu.
Bu işlerin mümkünse o ilin ileri gelenleri tarafından yapılmasını doğru bulduk, o ilde bu işin altından kalkabilecek ekonomik güce ve zihinsel yapıya sahip insanlarla görüştük. Diyelim bir ilde doğal gaz ihalesi yapacağız, ihale Ankara’da yapılıyor ancak ihaleden önce o ile gidip oradaki sanayi ve ticaret odasında işi anlatıyorduk. Mesela Çorum’da şöyle bir olay yaşadık. Ön sırada birisi oturuyordu. Ben anlattıkça çok dikkatli dinliyor, gözlerime bakıyordu. Toplantı bitince yanıma geldi. Başkanım ben de bu ihaleye girmek istiyorum dedi. Girin dedim. Ama doğal gaz işi bize düşer mi büyük şirketlerin yanında dedi. Dedim siz gerekli kriterleri taşıyorsanız ihaleye başvurun. En uygun rakamı da siz verirseniz sizin olur. Bu kişi Ahmet Ahlatcı idi. Çorum doğal gaz ihalesini aldığında mütevazı bir kuyumcu iken şu an Türkiye’nin yarısının doğal gaz dağıtımını yapar hale geldi.
Türkiye’de geliri 1 milyar TL’nin üzerine çıkan ilk kulüp olduk
● Galatasaray Spor Kulübünün zor bir döneminde başkan yardımcılığı görevini yürüttünüz.
2017 yılında Dursun Özbek Başkan beni aradı. Bazı hukuki konularda destek istedi ve onları çözüme kavuşturduk. Sonra seçim kararı alındı ve 2018’in Ocak ayında seçim yapıldı. Başkanlığa seçilen Mustafa Cengiz benimle devam etmek istediğini söyledi. Normalde siyasi iktidar değişikliği gibi kulüplerdeki değişiklik de çok sert oluyor. Yani bir önceki dönemden kalıp bir sonraki dönemde çalışmak pek olağan değil. Ancak görevden kaçmadım. Galatasaray beş yıl üst üste zarar etmişti, diğer büyüklerin mali açıdan çok gerisindeydi. SPK’nin kayyum ataması ve UEFA’nın bizi Avrupa’dan men etmesi riski vardı. Hemen kolları sıvadık. İki ay içinde sermaye artırımına gittik ve kasaya 147 buçuk milyon TL nakit para koyduk. UEFA ile yoğun görüşmeler sonucunda dört yıllık bir anlaşma yaptık. Bu anlaşma çerçevesinde, üç yıl boyunca transferlerimizi transfer geliriyle yapmak zorundaydık. Başka gelirlerimizle veya borçlanarak yapamazdık. Ayrıca kulübü de bu dört yıllık sürede kâra geçirmek durumundaydık. Bu sürenin yarısı pandemiyle geçmesine rağmen kulübü kâra geçirdik ve Türkiye’de 1 milyar TL’nin üzeri gelire çıkan ilk kulüp olduk. UEFA bu durumu görerek dört yıllık anlaşmayı üçüncü yıl sonunda sona erdirerek yönetimimizin başarısını ödüllendirmiş oldu. Bu süreç içerisinde bütün olumsuz koşullara rağmen 3,5 yıl süreyle büyük bir özveriyle çalışan ve şu an yaşam mücadelesi veren başkanımız Mustafa Cengiz’e acil şifalar diliyorum.
2007’den bugüne Avrupa standartlarında akaryakıt kullanıyoruz
2005 yılında Petrol Kanunu’nu çıkardık. Türkiye yüksek vergiler nedeniyle ciddi akaryakıt kaçakçılığı yapılan bir ülkeydi ve kaybımız o dönemde yıllık 3 milyar dolardı. İlk hedef petrol kaçakçılığını önlemekti. Bunun için ulusal marker diye kimyasal bir işaretleyici icat ettik. Petrol piyasaya girmeden önce belli oranda ulusal marker eklemeye başladık. Yapılan kontrollerde ulusal marker çıkmazsa ya da yeterince çıkmazsa hapis cezasına varan yaptırımlar getirdik. Bu önlem sayesinde Maliye Bakanlığının 2006 yılında akaryakıt tüketim vergisi tahsilatı 1,5 milyar dolar arttı. Ayrıca Sanayi Bakanlığı ve jandarmayla bir iş birliği protokolü imzaladık. Bin civarında personelle ülkeye petrol giriş noktalarında etkin denetimler başlattık. Şimdi unutuldu ama alınan akaryakıtın kalitesiz, standart dışı olmasından dolayı araçlar yollarda kalırdı. Temmuz 2007 tarihinde aldığımız karardan bugüne Avrupa standartlarında akaryakıt kullanıyoruz. Bu da düzenleyici otoritenin düzenleme ve denetimleri sonucunda ortaya çıkan bir durum. Şöyle enteresan bir anım da var. Bir yerde akaryakıt kaçakçılığı olduğu zaman beni de arayabilirsiniz diye numaramı vermiştim. Bir gece yarısı Mersin’den birisi aradı. Yataktan kalktım. “Başkanım şu an bir gemi geldi. Kaçak yakıt boşaltıyor” diyordu. Hemen jandarma ekiplerini aradık tabii ki. (Gülüyor)