Ek sıkılaştırmalar borsadaki trendi yorabilir!
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin Türkiye'nin kredi notunu B'den B+'ya çıkarması ve not görünümünü pozitif olarak koruması Borsa İstanbul'da olumlu bir hava yarattı. 19 Temmuz’da Moody’s’in de benzer şekilde not artırabileceğine dair senaryolar güçleniyor.
Haber Merkezi |Serap SÜRMELİ
Hayal kırıklığı yaratan enflasyon rakamları sonrasında kredi derecelendirme kuruluşlarından art arda gelen not artırımlarıyla morallenen piyasalar, yılın ikinci yarısıyla birlikte yeni zirveleri test etmeye hazırlanıyor. Ancak çoğu piyasa uzmanına göre, öncesinde muhtemel bir kâr realizasyonu hareketi kapıda. Hepsi bu kadar da değil; borsadaki yükseliş trendinin ek sıkılaştırma adımlarıyla yorulması riski de söz konusu…
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin geçtiğimiz Cuma günü, Türkiye'nin kredi notunu B'den B+'ya çıkarması ve not görünümünü pozitif olarak koruması Borsa İstanbul'da olumlu bir hava yarattı. Aynı zamanda 19 Temmuz’da Moody’s’in de benzer şekilde not artırabileceğine dair senaryoların da güçlenmesine sebep oldu. Not artışlarının pozitif etkisine bir de Türkiye’nin gri listeden çıkartılması eklenirse, borsada yeni rekorlar görebiliriz. Bunun yanı sıra yabancı yatırımcının ilgisi önümüzdeki günlerde not artışları paralelinde devam edebilir. Konunun uzmanları endekste 9.800 seviyesinin altında bir hareket görmedikçe düşüşlerin alım olabileceğini, 10.850 seviyesinin ise önemli bir direnç noktası olacağını öngörüyor.
“GRİ LİSTEDEN ÇIKIŞ BORSANIN GELECEĞİNİ BELİRLER”
Ahlatcı Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Tonguç Erbaş: 2023 genel seçimlerinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Yeni ekonomi yönetimi kadrosuyla Ortodoks politikaların uygulanması, makro ihtiyati tedbirler ile sadeleşme adımlarının atılması ve sözlü yönlendirmelere duyulan güven ile Türkiye’nin makroekonomik verilerinde iyileşme sürüyor. Bu iyileşme sürecinin yabancılar tarafından olumlu karşılandığını CDS, kredi derecelendirme kuruluşları ve majör yabancı banka raporlarından takip edebiliyoruz. İyileşme süreci adım adım devam ederken, sonuçlar kredi derecelendirme kuruluşlarının not artışlarıyla belgeleniyor. Diğer göstergelerdeki iyimser beklentilerin de devamı beklenirken, global oyuncuların takip ettiği bu gelişmeler Borsa İstanbul'da pozitif bir hava yarattı. Bu seneyi neredeyse yarılarken dolar bazında yüzde 24 primlenen BIST gelişmekte olan ülkeler arasında pozitif ayrışıyor. Genel seçimlerin ışığında, son bir senelik süreçte ise yabancı takas oranımızın yüzde 29’dan yüzde 40 seviyesine dayandığını görüyoruz. S&P’nin son not artışı piyasalarda beklenen bir gelişmeydi. Bu nedenle TL bazlı 10.300, dolar bazlı 310 dolar seviyesi hacimli geçilemedi. Bu nedenle daha önce satın alınmış bir beklenti ve kısa vadeli nötr etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Yabancı ilgisinin ilerleyen süreçte not artışları paralelinde devam edeceğini görebiliriz. İlerleyen süreçte kredi derecelendirme kuruluşlarının not artışı beklentileri borsaya pozitif yansıyacaktır. Bunun yanında Türkiye’nin gri listeden çıkabilme ihtimali, ekonomik göstergelerde özellikle enflasyonda aşağı yönlü patikanın oluşması ve güven ortamı ile ülke risk priminde geri çekilme borsanın geleceğini belirleyecektir. Fakat enflasyon muhasebesinin 2023 yıl sonu finansal tablolarında değerlendirilmeye başlanması özellikle sektörel ve hisse ayrışmalarını beraberinde getirebilir. Yatırımcıların da senenin ikinci yarısında seçici olmak kaydı ile portföylerinde hisse senedi ve para piyasası enstrümanlarını taşımaları mantıklı olabilir.
Enflasyon beklentilerinin aşağı yönlü olması, rezervlerdeki iyileşme, kurda stabilizasyonun sağlanması ve döviz girişinin portföy akımları sebebiyle devam edeceği varsayımı ile Türk Lirası’nın sene sonunda reel anlamda değer kazanacağı konusunda piyasa neredeyse hem fikir olmuş durumda. Bu durum ihracat yapan şirketlerin kârında bir miktar erozyona sebep olacaksa bile yurt dışındaki atmosfer ihracatçı şirketlerimiz için belirleyici ana unsur olabilir. Özellikle ana ihracat partnerimiz olan Avrupa bölgesinde, Haziran ayında başlayacak olan faiz indirimleri, ekonomik aktivitenin canlanmasıyla ihracatçı şirketlerimiz için olumlu bir tablo yaratacaktır. Diğer yandan katma değerli ürünlerde euro-dolar paritesinde oynaklığın sınırlı seyredeceği beklentisi ile Avrupa pazarımızı büyütebiliriz. Fakat burada birinci şart, iç pazarımız önümüzdeki dönemde daralacakken ihracatçı şirketlerimizin verimliliklerine de bağlı olacaktır.
Yurt içine döndüğümüzde ise Merkez Bankası’nın şahin tutumunun devamını bekleyebiliriz. Enflasyon rakamlarında aşağı yönlü beklentiler devam etse de, Mayıs ayında enflasyonun tepe noktasını yapacağı öngörülüyor. Nisan ayında aylık enflasyon yüzde 3,18 olurken, Borsa İstanbul bu periyotta yüzde 8,7 getiri sağlayarak yatırımcısını mutlu etti. Endeksin Mayıs ayında benzer bir performansı yakalayabileceği tartışma konusu olsa da sektör ve şirket seçimleri reel getiri konusunda en önemli unsur olacaktır. Bu sektörlere bakmak gerekirse, özellikle ihracat yapan beyaz eşya sektörü yurt dışının da ılımlı seyretmesiyle pozitif ayrışabilecek ilk sektörlerden. Jeopolitik risk temasının devamı ve ülkelerin savunma harcama kalemlerinin katlanarak arttığı bu ortamda katma değer üreten savunma sektörü de öne çıkabilir. İç pazarda ise fiyat artışlarını kendi ürünlerine hemen yansıtabilen gıda perakende sektörü, yatırımcıların kendini enflasyon karşısında korumalarını sağlayabilir.
“NOT ARTIRIMLARI POZİTİF BİR KATALİST”
Tacirler Yatırım Araştırma Müdürü Serhan Yenigün: Türkiye’de devam eden dezenflasyon odaklı politika setinin kararlılıkla sürdürülmesi, henüz somut sonuçları alınmadan bile not artırımlarının başlamasına neden oldu. Yıl ortasından itibaren enflasyon rakamlarında daha görünür olmasını beklediğimiz sürecin not artırımlarının devamını getirebileceğini, bu açıdan Borsa İstanbul için de destekleyici beklentilerin devam edeceğini düşünüyorum. S&P’nin son kararı sürpriz olmasa da kararla beraber paylaşılan metinde gelecek dönemde yeni artırımların da olabileceği sinyali verilmesi; 19 Temmuz’da Moody’s tarafından not artırım beklentilerinin güçlenmesine, hatta 6 Eylül’de Fitch’ten ve 1 Kasım’da S&P’den aynı yıl içinde bir not artırımı daha olabileceği umutlarının da kısmen artmasına neden oldu. Borsa İstanbul’un geleceği açısından, not artırımları pozitif bir katalist olmakla beraber, özünde zaten fiyatlanan iyimser beklentilerin teyidi olarak da görülebilir. Bu açıdan, borsa için destekleyici olan asıl unsur not artırımları değil, not artırım ihtimalini canlı tutan politika uygulamaları ve bunların olumlu sonuçlarının görüldüğü makro göstergelerdir. Önümüzdeki dönemde, makro çerçevedeki iyileşme sürecinin devam edeceğini, bunun da yatırımcı iştahını canlı tutacağını düşünüyorum.
TL’de değer kaybının ülke ihracatına katkısını sınırlı, katma değerli üretimin ihracata katkısını ise çok daha anlamlı buluyorum. Ek olarak, önemli ihracat pazarlarımızda yavaşlayan büyüme dinamiklerinin iyileştirilmesi amacıyla uygulanacak politikaların, TL’de olası bir reel değerlenmeden bağımsız olarak ihracatımızı destekleyeceğini, bunun da ihracatçı şirketlere destek vereceğini düşünüyorum. Bu periyotta, hacim ve ciro artışları döviz bazında sınırlı kalabilir, ancak TL bazında büyümelerin süreceğini, daha da önemli olarak şirketlerin kârlılık marjlarında da iyileşmenin devam edeceğini tahmin ediyorum. Bu nedenle, TL’de olası bir değerlenmenin, çok yüksek yüzdelerde olmadığı ve ihracat talebini belirgin şekilde kısmadığı bir senaryoda ihracatçı şirketlerimiz açısından 2024 yılının verimli bir yıl olmasını bekliyorum.
Mayıs enflasyonunu tahmin etmek için henüz erken, ancak doğal gaz tüketimi mevsim gereği azalsa da 25 metreküpe kadar sağlanan devlet desteğinin sona ermesi hâlinde bunun aylık TÜFE’yi bir miktar yukarı çekmesi beklenebilir. Bununla beraber, aylık rakamın yüksek gelmesi durumunda bile, bunun Borsa İstanbul’da önemli bir etki yaratmasını beklemem. Ancak, eğer gıda tarafında beklenmeyen bir artış yaşanırsa, bu durum perakende mağazacılık şirketlerinin nominal performansını olumlu yönde etkileyebilir.
“YABANCILARIN TÜRKİYE’YE OLAN GÜVENİ ARTIYOR”
İnfo Yatırım Araştırma Stratejisti Çağlar Toros: Yaklaşık bir yıl önce ekonomi yönetiminin değişmesi ile birlikte para ve maliye politikalarında da değişiklikler meydana geldi. Rasyonalite çerçevesi içerisinde başlayan adımların rakamlara da sirayet etmesi, yabancı algısı açısından Türkiye ekonomisine olan güvenin artmasına sebebiyet verdi.
Özellikle TCMB Başkan değişikliği (Karahan-Erkan) sonrasında politikalarda değişiklik olur mu algısı yaratılmadan verilen mesajlar piyasaları rahatlattı. Enflasyonun kontrol altına alınamaması ile 2023'te karar metninde faiz artırımının sona erdiğine ilişkin mesajın tersine Mart ayında 500 baz puanlık faiz artırımı 'rasyonalitenin devamı' olarak anlamlandırılarak yabancı yatırımların ilgisini daha da fazla çekmişti.
Ekonomi yönetiminin OVP program sonrasında 'görüşülmedik yatırımcı kalmayacak' açıklaması ile başlayan, yurt dışı ziyaretleri ile devam edilen, kredi derecelendirme kuruluşları ve yabancı kurumların Türkiye'ye ilişkin olumlu mesajları ile perçinlenen ekonomik güven durumu atılan adımların devamı ile daha da artacak gibi görünüyor.
Son olarak Fitch'in Türkiye notunu ve görünümünü yukarı yönlü revize etmesi sonrasında, ''politika tutarlılığındaki iyileşmenin sürdürülmesinin, Türkiye'nin kredi notu açısından olumlu olabileceğini'' bildirdi. S&P'den de Türkiye'nin kredi notunda yukarı yönlü revizyon gerçekleşti. Enflasyon gelişmeleri ve mevduata geçişler yukarı yönlü revizyonda etkili olurken rezervlerdeki düzelme beklentileri ile daha da yukarı not olabileceği sinyalleri verildi. Bu durumda da yabancıların Türkiye’ye olan güvenini arttığını görüyoruz. Not artışlarının yabancı yatırımcının güvenini kazanıp Türkiye’ye yatırım yapması açısından olumlu olduğunu düşünüyorum.
Fitch ve S&P’den sonra gözler Moody’s’e çevrildi. Diğer kredi derecelendirme kuruluşlarına göre Moody’s’in eli daha sıkıdır. Zaten Fitch ve S&P’nin kredi notu güncellemelerine yaklaşması için Moody’in iki not artırması gerekiyor. İki not artışı olursa S&P ve Fİtch’le aynı kademe yapmış oluyorlar. Bu beklentiler dâhilinde Moody’den Temmuz’da not artışı beklentim bulunuyor.
Ayrıca son günlerde Türkiye’nin gri listeden çıkacağı ve swap kanallarının açılabileceğine dair haberler de BIST’e katalist etki yaratabilir.
TL tarafının değer kazanması ihracatçının maliyetini düşürecek olsa da buna karşılık satış gelirlerinde de bir gerileme meydana gelebilir.
Doğal gaz fiyatlamalarındaki kat sayıdan kaynaklı olarak Mayıs ayı enflasyonun yüzde 75-80 aralığında yıllık bazda seyretmesi bekleniyor.
Ekonomilerde fiyat seviyesinin hızlı yükselmesinin şirket kârlılıklarına olumlu olarak yansıyacağı beklentisi BIST’te de geçmiş tarihlerde fiyatlanmıştı. Burada doğal olarak enflasyon sepetinde ağırlığı yüksek olan, yani hane halkı harcamalarında önemli yer tutan sektörler (temel gıda ve içecekler, konut giderleri ve kira, ulaştırma, lokanta ve oteller, giyim) ve bu harcamalardan pay alan şirketler öne çıkıyor. Ancak enflasyon sepetinde yüksek paya sahip olarak, endeksteki yükselişte başı çeken alanlarda faaliyet göstermek de tek başına yüksek enflasyondan olumlu faydalanabilmek için yeterli değil. İş modeli, maliyet yapısı, yapılan fiyat artışlarının maliyetlerle karşılaştırmasını yapmak da gerekiyor.
İş modelinin yanı sıra tedarikçilerle ilişkiler, borçluluk, ciro artışının net kâra yansıma potansiyeli gibi faktörler göz önüne alındığında gıda perakende, fiyatlama gücü olan ve enflasyondan korunacak/faydalanabilecek konumda olan dayanıklı tüketim, yaz aylarının başlayacak olması ile ulaştırma ön plana çıkabilir.
“YABANCI, DÖNÜŞ KONUSUNDA DAHA CESUR”
Alnus Yatırım Araştırma Müdürü Yusuf Kavak: Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin geçtiğimiz Cuma akşamı Türkiye’nin uzun vadeli kredi notumu ‘’B’’den ‘’B+’’ya yükseltmesi, bir süredir borsadaki fiyatlamaların içerisine girmişti. Ancak, bu karar sonrasında Fitch ve S&P’nin Türkiye’ye verdiği kredi notlarının “yatırım yapılabilir” seviyenin 4 kademe altında olmasına karşın; Moody’s’in verdiği notun bu şirketlerin 2 kademe altında kalması, bu kuruluşa dair not artırım beklentilerini de güçlendirmekte. Moody’s ‘in konuya ilişkin planlı değerlendirmesinin 19 Temmuz’da olacağı da düşünülürse; bu durum borsamız açısından yeni bir katalizör görevi görebilir. Aynı zamanda, Haziran ayında Mali Eylem Görev Gücü(FATF)’nün Türkiye’nin gri listeden çıkartılmasına yönelik yapacağı yerinde değerlendirme ziyareti de; borsa açısından yeni bir itici güç olabilir. Her iki beklentinin (Moody’s’in not artırımı ve FATF’nün gri listeden çıkartması) gerçekleşmesi hâlinde; yabancı yatırımcıların Borsa İstanbul’a dönüş konusunda daha cesur adımlar atmasını bekleyebiliriz. Yerli yatırımcılar da bu beklentiler çerçevesinde; öncelikle bu süreçte yabancının seçici olarak gireceği nakit akışları güçlü BIST-30 şirketlerinde pozisyon almalarında fayda olacaktır.
Diğer taraftan, son günlerde TL kurlarında; sınırlı da olsa TL lehine fiyatlamalar görmekteyiz. Bu durum ihracatçılar açısından yeni soru işaretlerini ortaya çıkarsa da, burada dikkate alınması gerekenin; yüksek kur ve buna paralel olarak yüksek ihracat hacmi olması yerine, katma değerli üretim ile istikrarlı kur seviyesi olması gerektiğini belirteyim. Şöyle ki, bugüne kadar ihracatçı iş dünyasının yüksek kur taleplerini çok sık duyar olduk. Buradaki düz mantık; enflasyona karşı ezilmemek için kurun en az enflasyon oranı kadar yükselmesi ve buna paralel olarak ihraç satışlarının da TL bazında yüksek kazanç sağlaması üzerine kurulu. Halbuki, kurdaki artışlar; aynı zamanda ham madde alımında büyük oranda dışa bağımlı olan ülkemizde, maliyetlerin de artmasına sebep olmakta ve ham madde tedariki konusunda dışa bağımlı ihracatçı kurumlarımız da kısır bir döngüden çıkamamakta. Bu konuda, devlet teşviklerinin de güçlendirilmesi yolu ile yerli ve dünya pazarlarında yer edinecek kalitede üretimi destekleyici politikaların devreye alınması gerekmekte. Böylece, ihracatçılarımız kur artışlarından medet ummak yerine; dünya pazarlarından yer kapma yarışı içerisine girebilirler diye düşünüyorum.
Son açıklanan Nisan ayı enflasyon verilerine göre; senelik TÜFE yüzde 69,80 düzeyine ulaştı. Ayrıca, Mayıs ayındaki baz etkisinin sadece 0,04 olduğu düşünülürse; muhtemelen yüzde 75,00 civarında bir enflasyon oranını göreceğiz. Dolayısıyla bu durum, TCMB’yi 500 baz puanlık ek faiz artırımına itebilir. Enflasyonist ortam, başta gıda olmak üzere perakende sektörüne; güçlü nakit akışı yaratma potansiyeli üzerinden pozitif yansıyacaktır. Yine, iletişim ve ulaştırma gibi korunaklı fiyatlandırma politikaları güçlü sektörler de bu süreci iyi değerlendirebilir. Ek faiz artışı yapılması ise; birikimlerini TL mevduatta değerlendiren sigortacılık sektörüne kısa vadede avantaj sağlayacaktır. Bankacılık tarafında ise, mevduat faizlerinin hem yükselen enflasyon oranları hem de TCMB’den gelmesi muhtemel faiz artırımı ile artacak olması; net faiz marjlarını kısa vadede baskı altına alabilecek bir unsur olarak karşımıza çıkmakta. Keza, likidite ihtiyacı yüksek sanayi şirketleri açısından da artan borçlanma maliyetleri (kredi faizleri) düşünülecek olursa; durum pek iç açıcı olmayacaktır.
“TL CİNSİ TAHVİL PİYASASINA İLGİ ARTIYOR”
Tera Yatırım Strateji Ve Bireysel Portföy Yönetim Direktörü Volkan Dükkancık: 2023 Mayıs seçimlerinin ardından yeni ekonomi yönetiminin göreve gelmesiyle ekonomide başlayan normlara ve normale dönüş süreci kredi derecelendirme kuruluşları nezdinde karşılık bulmaya devam ediyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P, Türkiye'nin kredi notunu "B"den "B+"ya yükseltirken, kredi notu görünümünü "pozitif" olarak korudu. Türkiye'de yerel seçimlerin ardından dış dengelenmenin de etkisiyle para, maliye ve gelirler politikası arasındaki koordinasyonun iyileşmesini bekleyen S&P, gelecek 2 yıl içinde portföy girişlerinin artacağını, cari açığın daralacağını, enflasyon ve dolarizasyonda düşüş yaşanacağını öngörüyor. Ayrıcı kurum, politika yapıcıların, cari açığın daraldığı ve dolarizasyonun tersine döndüğü ortamda enflasyonu düşürmeyi ve TL’ye olan güveni yeniden tesis etmeyi başarması hâlinde Türkiye'nin kredi notunun yükselmeye devam edeceğinin de altını çizdi.
S&P'nin bu not artırım kararı, Aralık ayındaki gözden geçirmede not görünümünün pozitife çevrilmesi ve Türkiye’nin mevcut 5 yıllık kredi risk primi (CDS) dikkate alındığında piyasalar tarafında beklenen bir gelişmeydi. Bu anlamda, özellikle BIST açısından kısa vadede ekstra bir pozitiflik yaratmaktan ziyade, son yaşanan yükseliş de dikkate alındığında kısa bir kâr realizasyonu ve konsolidasyon için bahane yatarmış durumda. Ancak orta-uzun vadede hikâyenin daha başında olduğumuzu unutmamak gerekiyor.
Borsa cephesinde, not kararı öncesinde bir hareket yaşanırken karar sonrası daha sakin bir görüntü hâkim. Ancak artan yabancı ilgisi ve TL’ye güven duyulmaya başlaması özellikle kendini TCMB rezerv gelişmelerinde net olarak gösteriyor. TCMB analitik bilanço verileri üzerinden yapılan öncül tahmine göre, Merkez Bankası'nın geçen hafta Salı günü 4 milyar dolar, haftanın tamamında ise 11 milyar dolar ile tarihi bir döviz alımı yaptığını gösteriyor. Hesaplamalara göre, TCMB'nin swap hariç net rezervi geçen hafta 9,8 milyar dolar arttı. Böylece, swap hariç net rezervde yaşanan iyileşme son 5 haftada 30 milyar dolara yaklaştı. Son dönemde artan yabancı ilgisi de özellikle swap piyasasında belirginleşirken, TL cinsi tahvil piyasasında da ilgi gittikçe artıyor.
Yeni para politikası, ekonomide normlara dönüş senaryosunun en önemli araçlarından biri olarak fiyat istikrarının sağlanması ve piyasalarda öngörülebilirliğin artmasına destek olabileceği için orta uzun vadede TL oldukça pozitif ancak özellikle yerli yatırımcıların kemikleşmiş döviz alışkanlığını kırmak yine de çok olmayacak. Bununla birlikte mevcut politika setinin devamı, özellikle yaz aylarıyla birlikte artmasını beklediğimiz döviz girişinin (hem sermaye akımı hem de turizm kaynaklı) katkısıyla TL’nin yılın devamında reel anlamda değer kazanmasını bekliyorum. Bu durum ihracatçı şirketler açısından kısa vadede çok olumlu bir tablo yaratmıyor olsa da, orta-uzun vadede dengeli ve istikrarlı bir kur daha tercih edilecek bir senaryo olacaktır kanaatindeyim. Bu süreç şirketleri, diğer alanlarda verimlilik ve katma değer arayışına itmesi açısından da uzun vadede pozitif bir katkı sağlayabilir.
Dikkatler artık Mayıs ayında enflasyonun yüksek gelmesinden ziyade, Mayıs ayıyla birlikte yıllık enflasyonun yüzde 70 üzerinde peak yapıp, başlangıçta baz etkisi devamında ise ana eğilim olarak aşağı doğru geliyor olmasına odaklanmış durumda. Yani önümüzdeki dönemde enflasyondan ziyade dezenflasyon sürecinin konuşulduğu bir dönem bizi bekliyor olabilir. Bu anlamda, bir süre daha enflasyon temalı sektörleri konuşacak olsak da özellikle yaz aylarının sonlarından itibaren enflasyondaki düşüşün (ve paralelinde gelecek faiz indirim beklentilerinin) öne çıkarabileceği sektörleri konuşmaya başlayacağız diye düşünüyorum.
“BORSADAKİ TREND YORULABİLİR”
İkon Menkul Portföy Aracılığı Birim Yöneticisi Doğancan Öncan: S&P Global, beklentilere uygun olarak geçtiğimiz hafta Türkiye’nin kredi notunu B’den B+’ye yükseltti Bununla da kalmadı yükselttiği notun görünümünü de pozitif olarak duyurdu. Not artışının yanında görünümün pozitif olarak ilan edilmesi, öngörülenin biraz daha üzerinde bir hareket olarak görülebilir. S&P Global yaptığı açıklamada, ödemeler dengesi, enflasyonda düşüş, dolarizasyonun azalması ve TCMB net rezervlerinde artış olması hâlinde bir sonraki açıklamada notu arttırabileceğini belirtti.
Not artışlarının devam etmesi, sıkı para politikasının sürmesine bağlı gibi duruyor. Çünkü S&P Global’in şart koştuğu koşullar bunu gerektiriyor. Aslında normal şartlarda bu durum bir ülkenin borsasını olumsuz etkilemese bile mevcut trendi yoracak bir gelişme olur. TL’nin reel olarak değerli kalmaya doğru gitme ihtimali borsaya olan talebin azalmasına sebep olabilir. Ancak Türkiye’de bu durumu “iyileşme” olarak görmek istersek, başta ülke ekonomisi ve sonrasında da şirketlere olan güvenin daha fazla artabileceğini düşünebiliriz. Bu da borsadaki ufak çaplı satış dalgalarının kısa bir süre sonra geri alınmasını sağlayabilir.
Türkiye’de de bu durum belirli bir XU100 seviyesi sonrası yaşanabilir. Mesela rallinin devamı halinde 10.850 seviyesi önemli bir direnç olacaktır ve bu direncin üzerinde rallinin yorulmasını öngörebiliriz.
Yatırımcıların risk algısı elbette değişkenlik gösterecektir. Ancak XU100’de 9.800 seviyesinin altında bir hareket görmedikçe, düşüşlerin alım fırsatı olması muhtemel gözüküyor. 10.850 ise önemli bir direnç olarak karşımıza çıkacaktır.
Eğer sıkı para politikası devam edecekse, yatırımcıların portföylerinde biraz mevduat tarafına dönmesi kendilerini korumak için bir yol olabilir.
Ancak tüm bunlar olurken, TCMB’nin halen negatif reel faiz verdiğini ve enflasyondaki düşüşün şu an baz etkisine bağlandığını unutmamak lazım. TCMB son açıklamasında enflasyondaki yükseliş yönlü dinamiklerin devam ettiğini dile getirmişti. Dolayısıyla, finans ve reel sektörü enflasyonun düşeceğine inandırmak için Mart ayındaki gibi sürpriz hamlelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Eğer bu tip ek sıkılaştırmalar gelirse, borsadaki trendin yorulması hızlanabilir.
Artmaya devam edecek enflasyon ortamından kârlı çıkabilme potansiyeli olan ve ilk akla gelen sektör ise gıda sektörüdür.
Türk Lirası’nın reel anlamda değer kazanması elbette ihracatçı şirketlerin yurt dışında pahalı kalmasına sebep olacaktır ve ciro/kârlılık oranlarını baskılayacaktır. Aslında ihracatçı şirketler bir yana, Türkiye’deki mal ve hizmet fiyatları da döviz bazında genel olarak pahalı bir hâle gelmiş oldu.
Yüksek enflasyon ortamında kuru sabit tutup negatif faiz vermeye devam etmenin gecikmiş olumsuz sonuçlarıyla karşılaşabiliriz.
“GRİ LİSTEDEN ÇIKIŞ POZİTİF ETKİ YARATIR”
ALB Yatırım Araştırma Analisti Ahmet Deniz Yağbasan: Geçtiğimiz haftaların en önemli gelişmeleri arasında yer alan kredi derecelendirme kuruluşlarının kararları bütün yatırımcıların odak noktasındaydı. S&P Global tarafından beklentilere paralel bir karar alındı. Görünümün pozitif olarak değerlendirilmesi ise gelecek dönemde not artışlarının devam edebileceğinin önemli göstergeleri arasındaydı. Kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen pozitif yönde değerlendirmeler yabancı yatırımcı açısından oldukça önem arz ediyor. Bu paralelde de hâli hazırda gelişmekte olan ülkeler arasında en iskontolu borsalardan bir tanesi olan BIST’e de son dönemde yabancı yatırımcı girişi ivme kazanımı gösterdi. Gelecek dönemde sadece kredi derecelendirme kuruluşlarından alınan kararlar değil, Türkiye’nin gri listeden çıkmasına dair gelişmelerde Borsa İstanbul’da yönün belirleyicisi olacaktır. Bu kapsamda kripto düzenlemesi ve SWAP kanallarının açılmasına ilişkin kararlar gri listeden çıkmak adına önemli gelişmeler olarak takip edilebilir. Bu tür pozitif yönde gelişmeler Borsa İstanbul’un yukarı yönlü momentumun hız kazanmasını sağlayabilir. Ayrıca, 19 Temmuz’da Moody’s’in Türkiye’ye ilişkin not ve görünüm kararı da piyasalar açısından takip edilmesi gereken gelişmeler arasında yer alacak. Özetle, yaz döneminde gri listeden çıkılması ve kredi derecelendirme kuruluşlarından gelecek olumlu gelişmeler piyasalarda pozitif bir görünümü beraberinde getirebilir.
Türkiye’nin en büyük ihracat pazarları arasında yer alan Avrupa ve ABD bölgelerinde merkez bankalarının kademeli olarak faiz indirimlerini gündemlerine alması Türkiye’deki ihracatçı şirketleri geçtiğimiz dönemlerde olduğu gibi pozitif yönde etkileyebilir. Fakat Türk Lirası’nın reel olarak değer kazanması Türkiye’nin ihracat pazarlarında rekabet edebilmesi açısından dezavantaj yaratabilir. Tabii bu noktada yatırımcılar Türkiye’den ihraç edilen ürünlerin farklı ülkelerden ikame edilip edilemeyeceği de şirketlerin nasıl etkilenme göstereceği açısından önem arz etmektedir.
Borsa İstanbul’da son iki yıllık süreçte yaşanan yükselişin kuşkusuz en önemli nedeni enflasyondu. İçerisinde bulunduğumuz dönemde de enflasyonda aylık bazda yükselişler devam etse de geçtiğimiz dönemlere nazaran yükseliş ivmesi hız kaybetti. Fakat gelecek dönemde enflasyonun beklenti üzerinde bir sapma gerçekleştirmesi durumunda ek sıkılaşma adımlarının gelebileceği beklentisi bankacılık ve sigorta sektöründe yukarı yönlü bir ivmelenmeyi sağlayabilir. Ayrıca, enflasyonun hangi ürün grubunda yükseliş gösterdiği de sektörel bazda yaşanabilecek ayrışmanın en önemli etkeni olacaktır.
“ORTA VE UZUN VADEDE POZİSYONLAR KORUNABİLİR”
Ata Yatırım Yurtiçi Piyasalar Müdür Yardımcısı Halime Güçlü: Önce Fitch ve sonrasında S&P’nin not artışı yabancı ilgisini çekmede önemliydi. Not artışları ülke ekonomisine ve piyasalara güven vermede etkin unsurlardandır. S&P’nin not artırımında görünümü de pozitif tutmasını, bir sonraki değerlendirmede bir not artışı daha olabileceğini teknik olarak söylemek mümkün. Önümüzde, 19 Temmuz 2024’te Moody’s’in de Türkiye kredi notu değerlendirmesi olacak. Bu süreçte siyasi ve ekonomik bir yol kazası yaşanmaması halinde, enflasyonla mücadelede para ve maliye politikalarıyla yol alınmaya devam edildiğinde Fitch ve S&P’den sonra Moody’s’ten de bir not artışı gelmesi muhtemel. Kredi notu artırımları sonrası Türkiye’nin CDS’i 285 seviyesine gerilemiştir ki bunu da yabancı güveninin bir göstergesi olarak kabul edebiliriz. Son dönemlerde yabancıların TL cinsi tahvil pozisyonlarında da artışlar görülmekte. Genelde yabancı yatırımcı önce TL cinsi tahvillerde ülkeye nakit girişi sağlar ve sonrasında hisse senedi pozisyonlarında ağırlık artırmaya başlar. BIST-100’de orta ve uzun vadede pozisyonlar korunabilir ve endekste yaşanabilecek geri çekilmeler pozisyon artırma ve hisse değişimleri için değerlendirilebilir.
Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra USDTRY kurunda ciddi bir yukarı hareketlenme yaşanmadı. Beklenmedik siyasi, ekonomik ve jeopolitik kriz yaşanmaması durumunda USDTRY’nin bu seviyelerde kalmasını bekleyebiliriz. Bilindiği üzere Türkiye’nin ihracatı ağırlıklı olarak Avrupa bölgesine yapılmakta. Bu bağlamda örneğin Arçelik’in Whirlpool ile yaptığı satın alma anlaşmasının orta/uzun vadede şirketin ihracat gelirlerine katkı sağlayacağını düşünebiliriz. Diğer taraftan, sanayimizin ana girdi malları da döviz cinsinden olduğundan -üretim maliyetlerinin artmaması sonucu, satılan malın fiyatında da bir artışa neden olmayacağından- ihracatı olumsuz etkilemeyecektir.
Mayıs ayında enflasyonun tepe yaparak yaz aylarında baz etkisiyle bir düşüş yaşanacaktır ve piyasa beklentisi de bu yöndedir. Temel ihtiyaç maddeleri ve gıda fiyatlarında esnekliğin katı olmasından dolayı perakende sektörü hisselerinde potansiyelin devam edeceği söylenebilir.
“BORSA İSTANBUL’DA ANA TEMA "ZAMANLAMA" OLACAK”
Deniz Yatırım Yatırım Danışmanlığı Bölüm Müdürü Ali Barbaros Demirer: Ekonomi yönetimi tarafından atılan sıkılaştırma ve sadeleştirme adımlarının pozitif etkilerini somut anlamda görmeye başladık. Fitch'ten gelen not artırımının ardından S&P'den de not artırımı gelmesi ve görünümün pozitif olarak korunması, Türkiye’nin global piyasalardaki algısı açısından oldukça önemli. Zaten bu beklentiyle birlikte, son iki ayda Borsa İstanbul'a yabancılar tarafından ciddi bir ilgi gösterildiğini ve 1 milyar doların üzerinde hisse alımı yapıldığını, özellikle banka ve holding hisselerinde yoğunlaştıklarını söyleyebiliriz. Borsa tarafında bu net para girişi yaşanırken aynı dönemde USD/TRY kurunun da neredeyse aynı yerde kalması şaşırtıcı olmadı. Yabancı yatırımcılardan gelen bu ilginin devam edeceği düşüncesindeyiz.
Ancak, yerli yatırımcıların aynı ilgiyi göstermediği kanaatindeyiz. İlginin eksik kalmasında, sıkılaştırma adımlarının etkilerinin yeni görülmeye başlaması, yükselen kredi faizleri nedeniyle tüketimin hız kesmesi ve bu durumun şirket bilançolarını negatif etkileyebileceği düşüncesi etkili oldu. Aynı zamanda yükselen mevduat faizlerinin de borsaya ciddi bir alternatif olduğunu unutmamak gerekiyor. Bugün 12 aylık hedef fiyat veren araştırma raporlarına baktığımızda, mevduat faizi üzerinde getiri potansiyeli sunan çok az sayıda şirket karşımıza çıkıyor. Bu nedenle, bu yıl Borsa İstanbul tarafında ana temanın "zamanlama" olacağı düşüncesindeyiz.
Belli seviyelerde, güçlü beklentilerle alınan kısa vadeli pozisyonların, risk algısına göre tatmin edici getiri elde edildiğinde realize edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Mayıs ayı enflasyonu ile birlikte enflasyonun tepe noktasının görüleceği kanaatindeyiz. Özellikle yaz aylarında hem atılan sıkılaştırma adımlarının etkisi hem de baz etkisiyle enflasyonda sert bir düşüş görülebilir. Yıl sonu hedef enflasyona yaklaştıkça bunun tüm sektörlere olumlu yansıması olacaktır.