Dünyanın pek çok markasına üretim yapıyoruz
System Denim A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Şeref Fayat, bir züccaciye dükkânının önce bluejean mağazasına, ardından da üreten bir markaya dönüşme hikâyesini anlattı.
Haber Merkezi |Doğan Selçuk ÖZTÜRK / ANEKDOT
“Kendi ürününü ihraç etmenin maddi ve manevi tatmini çok farklı” diyen System Denim A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Şeref Fayat’tan bir züccaciye dükkânının önce bluejean mağazasına, ardından da üreten bir markaya dönüşme hikâyesini dinledik. Aynı zamanda TOBB Türkiye Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sanayii Meclis Başkanı da olan Fayat, iş hayatında edindiği tecrübelerini de aktarmayı ihmal etmedi tabii…
● Şeref Bey, sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?
1966 Kayseri doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi İstanbul’da yaptım. Ardından ailevi ekonomik şartlarımız bir karar verme aşamasına getirdi beni. Ya yüksek tahsilime devam edecek ya da bir an önce ticarete atılacaktım. Askerliği yaparak ticarete atılma yönünde bir karar aldım. Annemin bir züccaciye dükkânı vardı, Bakırköy’de bir pasajın alt katında, 30 metrekare bir dükkândı. Askerden dönünce önce orada başladım. Bütün arkadaşlarım bluejean giyiyordu, Avrupalı markalar henüz piyasaya girmemişti, talep ise çok yoğundu. “Ben de bu işi yapayım” diye düşündüm, “Anne sen git otur eve, ben burayı bluejean mağazasına çevireceğim” dedim. O züccaciye dükkânını Şeref Spor Giyim yaptık. Osmanbey’den birkaç markadan mal aldım, pek sermayem de yoktu açıkçası. Önce az sayıda ürün verdiler, ardından kredibilitemiz arttıkça daha fazla mal alır olduk. Mağaza bayağı iş yapmaya başladı. Bayramlarda kabinler yetişmiyor, içeride giyinemeyenler dışarıda giyiniyordu. İş iyi gidince aynı pasajda 3 katlı bir mağazaya dönüştük, ardından Beşiktaş’ta bir mağaza, Bakırköy’de bir mağaza daha derken bayağı büyüdü mağazacılık işi. 94 yılında Blue System markasıyla mağaza konseptine döndük, kendi markamızla üretim yapmaya başladık. Başkalarının malını satan karışık bir mağaza düzeninden, kendine mal üreten, başkalarına da mal yapan bir duruma geldik.
PİYASANIN GÜVENİNİ KAZANMAK ÖNEMLİ
● Üretime başladığınız ilk dönemde unutamadığınız bir anınız var mı?
İş hayatında öğrendiğim ilk derslerden biri piyasanın size duyduğu güvenin ne kadar hayati olduğu... Kendimi ilk tanıttığım günden itibaren tedarikçilere güven verdim ve şirketlerimin bugüne kadar gelmesinde bunun ne kadar önemli olduğunu özellikle hissettim. Şu an belki ticarette birçok şekilde kendinizi garanti altına alabilirsiniz ama güven olmadıktan sonra hiçbir şey yapamazsınız. İlk imalata başladığımda Merter’de önemli bir kumaş firmasına gittim. Natan Yakuppur’un Uğurteks firmasına... “Kumaş almak istiyorum.” dedim. Natan abi “Ne vereceksin?” dedi. “Mal satıp parasını ödeyeceğim.” dedim. Henüz çekim yoktu. “Tamam, Şeref, sana güveniyorum. Al bu malı. Bugün bu kadar al, yarın bakarız.” dedi. Bluejean yapıyorduk, o da Bossa’nın bayisiydi. Bossa’nın ürünlerini bize herhangi bir teminat olmadan, yapacağım işlere veya projeme inanarak verdi. Bu anlamda önümü açması çok kıymetliydi benim için.
● Yurt dışına nasıl açıldınız?
96 yılında yurt dışında kendi markamızı satalım noktasına geldik. Blue System markasını İsviçre’de kullanan bir firma olduğu için o markayla giriş yapamadık. Big Blue diye bir marka yarattık, kendi markamızla şirketimizi kurup ihracat yapmaya başladık. 96 ile 2000 arası özellikle çok başarılı çalışmalar yaptık, kendi markamızla bir TIR dolusu ürünü yüklediğimiz günü hiç unutmuyorum. Yıllar sonra ise şöyle bir sıkıntı yaşadık: 2005 yılında Dünya Ticaret Örgütü kotaları kaldırdıktan sonra çokuluslu markaların organize perakende biçiminde mağazalaşması ile bir karar aşamasına geldik. Benim önerim, burada bir Alman markası olarak mağaza açıp kendi konseptimizi korumaktı. Almanya’daki partnerimiz ise Zara, H&M gibi daha düşük bir fiyata inip o konseptte mal satmamız gerektiği iddiasındaydı. Orada Alman markası olarak bilinerek 59-79 Euro bandında perakende mal satarken, çokuluslu markalarla baş etmek için 29-49 Euro bandına girme kararı verdik. Maalesef ben haklı çıktım ve o fiyat kategorisinde çok uzun süre dayanamadık, fiyat yapamadık. Çünkü onların 10-20 bin üründe yaptığı fiyatı 1000-1500 adette yakalamak mümkün değildi. Ayrıca aynı ürünü 59- 79’a satarken birdenbire bir imaj değişikliğine gitmek ve daha ucuz kategoride satmak, oradaki tüketicinin kafasını marka değeri konusunda karıştırdı. Maalesef 2005-2010 arasında yavaş yavaş markamız aşağı gitti ve o büyük markaların altında ezildi. 2010 yılında Almanya operasyonunu, 2014 yılında da içerideki operasyonları kapattık. Şu an geriye döndüğümde hem Almanya hem Türkiye’de kendi markamla üretim veya ihracat yapamamak en büyük pişmanlığım. Katma değer oluşturabildiğimiz ve asıl para kazandığımız dönem kendi markalarımızı hem yurt içinde hem de yurt dışında sattığımız dönemdi. Şu an yine System Tekstil önemli bir ihracatçı. Önemli bir ciroyla dünyanın pek çok markasına üretim yapıyoruz. Yaptığımız işten memnun değilim diyemem fakat kendi markanı yapmanın, kendi ürününü ihraç etmenin maddi ve manevi tatmini çok farklı.
BİZİM İÇİN ARTIK CAZİP DEĞİLDİ
● Blue System markası için mücadelenizi dinleyebilir miyiz?
Türkiye’de kullandığımız markamızın İsviçre’de tescilli olduğunu öğrenince o markayı satın almaya karar verdik. Onlar da kullanmıyorlardı, çok küçük bir marka haline gelmişti ancak bizim için değerli bir isimdi. Almanya’daki partnerimiz İsviçre’deki firmayla iletişim kurdu. Oradan buraya bir genel müdür geldi. Burada onu ağırladık. Boğaz’da yemekler, en lüks oteller... Ben de karşı görüşmeye Saint Moritz’e gittim, İsviçre’ye. Toplantıya girdik. Çay, kahve bile söylemediler. Çok bozulduğumu hatırlıyorum. Markayı satın alacağız ve konuştuğumuz rakam da 5 milyon İsviçre frankı. Artı Avrupa’daki üretim haklarına ayrıca lisans ücreti ödeyeceğiz. Çok önemli bir teklifle gittiğimiz bu firma, maalesef ağırlamadı bizi. Anlaşmadı da bizimle. Markanın sahibi Kurt Ulmer aynı zamanda Replay, Diesel gibi markaların da yaratıcısı olan çok önemli bir tasarımcıydı. “O benim ilk göz ağrım. Onu vermem” gibi bir yaklaşımın ağır bastığını düşünüyorum, sonra bu markayı yaklaşık 5-6 sene sonra başka bir firmaya sattılar. Orada Blue System’i kullanamayınca Almanya ve Türkiye’de Big Blue markasıyla devam ettik. Bir süre sonra o firma stoklarıyla birlikte bize markayı 500.000 Euro’ya teklif etti. O zaman da biz Big Blue markamızla belli bir noktaya gelmiştik. Bizim için artık cazip değildi.
Erzincan’da tam fabrikamızı yapalım, üretime başlayalım derken ekonomik kriz sebebiyle inşaat maliyetleri üç katına çıkınca orayı durdurup Van’da hazır bir fabrikaya yatırım yapmayı uygun bulduk, 2023’ün ilk aylarında Van’daki fabrikamızda üretim başlayacak.
● TGSD Başkanlığından ayrılıp kendi şirketinize odaklandınız. O süreci anlatabilir misiniz?
2010’lu yıllarda tecrübemin de artmasıyla sektörde tanındım ve sosyal görevlere girmeye başladım. 2002 yılında üyesi olduğum TGSD’nin 2010 yılında yönetim kuruluna girdim. Üç yıl yönetim kurulu üyeliği, iyi yıl başkan yardımcılığı derken 2015 yılının başında Türkiye Giyim Sanayicileri Derneğine başkan seçildim. Üç yıl büyük bir gururla başkanlık yaptım. 2017’nin sonunda kendi şirketimde bir operasyonu yürütmek adına aday olmamam gerekti ve bayrağı teslim ettim. O zaman üç ortaklı bir yapımız vardı ve ortağımızın biri istihdama ve büyümeye karşıydı. Ancak yatırım yapmadan büyüme imkânımız olmadığını görüyorduk. Mutabakat sağlandıktan sonra 31 Aralıkta imzaları atacaktık ancak arkadaşımız anlaşmadan vazgeçti. Daha yüksek bir bedel ödeyerek araya aracılar koyarak o süreci bitirmem hayatımdaki önemli merhalelerden biridir. Yatırım freni kalkınca da hızlı bir şekilde yer arayışına girdik. 2018’de yatırım kararı alıp 2019’da Kırklareli fabrikamızı devreye soktuk. Denim sektöründe tamamen entegre bir fabrikaya sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu her geçen gün anladık. Buna mukabil Kırklareli rekabetçi bir bölge olmadığı için istihdamın daha yoğun olacağı bölgelere de bakmaya başladık. İkinci olarak Erzincan’da bir yatırım kararı aldık. Orada bir yer tahsisi yaptık, Erzincan’da tam fabrikamızı yapalım, üretime başlayalım derken ekonomik kriz sebebiyle inşaat maliyetleri üç katına çıkınca orayı durdurup Van’da hazır bir fabrikaya yatırım yapmayı uygun bulduk, 2023’ün ilk aylarında Van’daki fabrikamızda üretim başlayacak. Şu an Erzincan projesi rafta ama en kısa sürede devreye girecek. Konjonktürü bekliyoruz.
İş hayatında öğrendiğim ilk derslerden biri piyasanın size duyduğu güvenin ne kadar hayati olduğu... Kendimi ilk tanıttığım günden itibaren tedarikçilere güven verdim ve şirketlerimin bugüne kadar gelmesinde bunun ne kadar önemli olduğunu özellikle hissettim.
Yoğun fiyat baskısıyla karşılaşıyoruz
Krizlere çok maruz kaldığımız ülkemizde dövizin çok volatile olduğu dönemler oluyor. İnanın en çok şaşırdığım, üzüldüğüm, güldüğüm konulardan biri, uzun yıllardır çalıştığımız şirketlerin TL aniden yüzde 20-30 değer kaybettiğinde geriye dönük bizden para istemeleri. Düşünebiliyor musunuz, şöyle diyorlar: “Siz şimdi Euro 5 lira iken 1 milyon Euro’luk mal sattınız, geliriniz 5 milyon TL olacaktı, Euro 7 TL olunca birdenbire 7 milyon TL tahsil ettiniz, oradan bize geriye para verin.” Bunu söyleyen İtalyan müşterilerimiz oldu. Hiç unutmuyorum, çarşamba günü mal yüklenecek, pazartesi günü devalüasyon olmuş, İngiliz müşterimiz bizden ürün başına 50 pound cent indirim talep etti. Cevap yazdık. “Vereceğiz fakat kur geri gelirse aynı oranda siz ödeyecek misiniz?” Hiç cevap yazmadı. Bir de matematik dersi veriyoruz. Bu malın %70’e yakını zaten hammadde maliyeti, onun da ödemesi döviz olduğu için kumaş Euro ile fatura ediliyor, aksesuarı Hong Kong’dan dolarla getiriyoruz. Geriye %30 işçilik kalıyor ki o da o yılın içerisinde tahsilat yaptıysanız avantajdır. O yıl içerisinde yeni bir asgari ücret zammına maruz kalmadıysanız bir anlam ifade eder. Geriye dönük ödeme talepleri dışında yoğun fi yat baskısıyla karşılaşıyoruz. Onu engelleyemiyoruz. İhracatçı olarak bu sorunu çok yaşıyoruz maalesef.
Biz değil ama Türkiye para kaybetti
İş hayatınızın en büyük şoklarından biri neydi?
Yurt dışında çok yoğun çalıştığımız bir fi rmamızın, konkordato ilan ettiğini ve battığını bir e-postayla öğrenmiştik. Çok da büyük alacağımız vardı. O anki şokla bütün gece uyuyamadım. Fakat çok önceden almış olduğumuz bir kararla -iyi ki almışız o kararı- mallarımız Eximbank’tan sigortalıydı. Sigorta yapılmayacak hiçbir ürünün numunesini bile yapmama kararı almıştık. Eximbank’ın alacak sigortası sayesinde, alacağımızın %90’ını kurtardık. Tamam, ihracat yapmak güzel ama parayı tahsil etmek çok daha önemli. Biz zarar görmedik ama o fi rma yüzünden Türkiye 200 milyon dolar kaybetti.