Türkiye ‘sınırda karbon’ için acil adımlar atmalı
Avrupa Birliği, sınırda karbon vergisi konusunda beklenen uzlaşıya vardı. Üçüncü ülkelerden ithalatı kapsayacak uygulama, 1 Ekim’de başlayacak.
Hilal Sarı |AB, sınırda karbon uygulamasına 1 Ekim’den itibaren başlanacağını duyurdu. EKONOMİ gazetesine konuşan uzmanlara göre Türkiye’nin AB ile ticaretinin zarar görmemesi ve ihracatının sıfırlanmaması için acil adımlar atması gerekiyor.
Avrupa Birliği, dünya genelinde bir ilk teşkil edecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) için tarih verdi. AB Konseyi, üye ülkeler ve Avrupa Parlamentosu’nun koşullu olarak uzlaşı sağladığı CBAM 1 Ekim 2023’ten itibaren geçerli olacak. EKONOMİ gazetesine konuşan uzmanlar Türkiye’nin özellikle karbon emisyonu yüksek sektörlerinin acil adımlar atması gerektiğini, aksi takdirde en büyük ticaret ortağımız AB ile ticaretin büyük zarar göreceğini belirtiyor.
Mekanizma kapsamında AB’nin Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) kapsamında AB ürünleri için ödenen karbon fiyatı ile Türkiye gibi 3. ülkelerden ithal edilen mallar için ödenen karbon fiyatını eşitlemek üzere, AB’nin iklim standartlarına uymayan şirketlerin ürünlerinden bir fark alınacak ve bu farkın ödenmesi için AB’ye ithalat yapan şirketlere CBAM sertifikaları satın almaları zorunlu hale gelecek. Üçüncü ülkeler için CBAM sertifikası almadan AB’ye ihracat yapabilmenin tek koşulu AB ile aynı iklim hedeflerine sahip olmak.
İlk aşamada 6 sektörü hedef alıyor CBAM, Türkiye’de de önemli ölçüde üretim gerçekleşen demir, çelik, çimento, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojenle birlikte, vida ve cıvata gibi benzer demir veya çelik ürünlerini kapsayacak. İthalatçıların yükümlülüklerini raporlamasını içeren sınırlı bir geçiş dönemi de uygulanacak ve bu geçiş sürecinin bitiş tarihi gelecek müzakerelerde netleşecek. AB’nin ETS’si kapsamında ücretsiz limit alan kirletici sektörlerdeki şirketlerin izinleri de aşamalı şekilde kaldırılacak. Düzenlemenin yürürlüğe girmesi için AB ülkeleri ve AP tarafından resmen de onaylanması gerekiyor.
AB’nin bu uygulama ile amacı karbon fiyatlandırma sistemine sahip olmayan ülkelerden gerçekleştirilen yüksek karbon ayak izine sahip malların ithalatını izlemeyebilmek ve azaltmak. Ayrıca AB üyesi olmayan ülkeleri iklim hedeflerini yükseltmelerini teşvik etmek de amaçlanıyor.
EKONOMİ gazetesi yazarı Prof. Dr. Güven SAK: İhracatımız pahalılaşacak, standartlar ihracatı sıfıra indirecek
Bu daha işin başı. Sırada ise ürün standartları düzenlemesi var. CDAM ihraç mallarımızı pahalılaştıracak, standartlar ise ihracatı doğrudan sıfıra indirecek. 1 Ekim 2023 itibariyle ilgili sektörlere raporlama zorunluğu getiren mekanizmanın, 2026’da veya 2027’de tamamen uygulanmaya başlayacağı da AB Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) tartışmalarıyla birlikte önümüzdeki günlerde karara bağlanacak. Uygulamanın daha erken yürürlüğe girmesi de mümkün. SKDM kapsamında şimdilik demir-çelik, çimento, gübre, alüminyum, elektrik ve hidrojen olmak üzere altı sektör var. Önümüzdeki yıllarda hidrojen talebi artışını öngören Avrupa Parlamentosu, hidrojeni de kapsama ekletmeyi başardı. Geçiş dönemi sonunda ise organik kimyasallar ve plastikler gibi farklı sektörlerin de kapsama dahil edilmesi mümkün.
“Sadece demir-çelik değil, etkisi dalga dalga tüm sektörlere yayılacak”
Türkiye, ihracatının yaklaşık yarısını AB ülkelerine yapıyor. SKDM ile ihraç mallarımızın üzerine ek bir maliyet eklenecek. Türkiye, Çin ile birlikte bu uygulamadan en çok etkilenecek ülkelerden biri olacak. Hadiseye yalnızca demir-çelik, çimento ve alüminyum ihracatımız ne olur diye bakmamak lazım. Türk demir-çeliği kullanan beyaz eşya üreticilerinin ihracatı, otomotiv ihracatı, boru ihracatı hep kapsama dahil olacak sonunda. Başka bir deyişle bu düzenleme, zaman içerisinde değer zincirinin tümünü içerecek. Mesela beyaz eşya ihracatımızın yüzde 70’ten fazlası AB pazarına, Türk malları otomatik olarak daha pahalı olacak. Etki dalga dalga tüm sektörlere yayılacak. Özellikle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın artık hakikati görüp işe odaklanmasında, dalga geçmeyi bırakmasında fayda var.
Gümrük Birliği'nde olmamız bir fark yaratmaz
Gümrük Birliği’nde olmamız da bir fark yaratmaz. 1996 tarihli Gümrük Birliği düzenlemesi, Yeşil Mutabakat ve dijital dönüşümle ile birlikte artık işlevini yitirdi, ömrünü doldurdu. Bir an önce Avrupa Parlamento’sunu ikna edip Gümrük Birliği modernizasyonunu başlatmak lazım. Modernizasyon artık dekarbonizasyon manasına geliyor. Artık odağın bir an önce AB ETS ile uyumlu bir ETS kurmak olması lazım, böylece yıllık neredeyse 2 milyar dolarlık bir ödemeyi AB’ye yapmaktan kurtuluruz, bu para Türk hazinesine gider ve böylece yeşil dönüşüm projelerini finanse etmek mümkün hale gelir. Kömürden çıkmadan ETS kurmak ise pek anlamlı da değil, dolayısıyla önce kömürden çıkış için bir tarih açıklamak lazım. Enerji planlamasının artık Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan alınması lazım sanırım. Pek yapamıyorlar zaten. Bu arada Şarm El Şeyh’te, geçtiğimiz Kasım ayında açıkladığımız yeni Ulusal Katkı Beyanı (NDC) da böylece aralık ayında kadük olmuş oldu.
Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol: Ciddi bir bilinçlenmeye gitmezsek ticaretimiz büyük zarar görecek
Başta en kirli çimento, işlenmiş madenler gibi en fazla kirleten sektörler karbon vergisi adı altında bir vergi ödemek zorunda kalacaklar. Yeşil Mutabakat çerçevesinde Türkiye’de çok ciddi bir bilinçlenmeye gitmemiz lazım, yoksa ticaretimiz ciddi zarar görür. Kirleten sanayilerin aklını başına toplaması gerekir. Türkiye’de bu konuda hiç bilinç yok. OSB’lere gidip ne kadar hazır olup olmadığımız görülebilir. Ancak bu iş gereğinden fazla bir vergilendirme yoluna giderse, yani örneğin kirletme katsayısı 2 olan bir işletme ama 3 birim vergi alınırsa, Gümrük Birliği’nden kaynaklanan sorunlar ortaya çıkar. Gümrük vergisi ile eş etkili uygulamalar bunlar. Ayrıca kim ne kadar kirletti, karbon ayak izi ne kadar, ölçümü nasıl yapılacak, gibi sorular da henüz yanıtlanmış değil. Türkiye bu ölçümleri yapmaya hazır mı?
Nükleer ve kömüre dönüyorlar, geçmişte de kirlete kirlete kalkındılar
Tartışma yaratacak başka bir konu da bir konu da Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber AB’nin 20230-2050 gibi temiz enerjiye geçiş hedefleri koymasına rağmen, kendi üyelerinin de nükleere ve kömür enerjisine dönüyorlar olmaları. Bu da ne kadar hakkaniyete uygundur, gelişmekte olan ülkelerden bu konuda karşıt sorgulamalar da gelecektir ve “Bugünkü kalkınmaya kirlete kirlete geldiniz” sesleri de tekrar yükselebilir.